Ülkelerin hemen hepsinde eğitimin daha kaliteli sürdürülebilmesi için gereken sistem üzerine tartışmalar yapılmaktadır. Ülkemizde de halkın tümünü ilgilendiren genel eğitim yanında özellikle iş hayatını, sanayiyi ve sektörleri ilgilendiren mesleki eğitim ve meslek liseleri sürekli tartışmaların odağındadır. Aslında bu tartışma bile mesleki eğitimin toplum ve ülke kalkınması için çok önemli olduğunun bir kanıtı sayılabilir. Bu itibarla mesleki eğitim sadece, toplumun bir kesiminin, sektörün veya bakanlığın sorunu değildir. Meslek lisesi gerçekten de memleket meselesidir.
Ancak genellikle tartışmalarda, somut bilgiye dayanmadan sadece bulunduğu noktadan gördükleriyle ve duyduklarıyla fikir beyan edildiği görülmektedir. İş hayatı ve akademik camianın geleceğin işleri ve meslekleri konusundaki açıklamalarına bakıldığında; bilgi toplumuna geçmiş gelişmiş ülkelerin ekonomik şartlarına göre eğitim tasarımı önerileriyle henüz ülkemizde olmayan meslekler, iş pozisyonları, problemlerin çözülmesi ve ürünlerin üretilmesi için gerekli olan tam donanımlı becerilerin mesleki eğitimde kazandırılması beklenmektedir.
Ülkemiz mesleki eğitiminde sorun olarak kabul edilen konularda tek sorumlu ve çözüm mercii meslek liseleri ve eğitim tarafı değildir. Aslında yapısal bir sistem sorunu olmasına rağmen meslek liselerinin ve öğrencilerin bireysel sorunlu/sorumlu olduğu algısına dönüşmüştür. Mesleki eğitim sorunlarının kaynağı ve çözümünü öğrencilerin kişisel özellik ve davranışlarında aramak haksızlık ve sorunu görmezden gelmektir. Mesleki eğitim sorunlarına çözüm yaklaşımında; sistematik ve bütünsel bir bakışla, çok boyutlu, dünya ülkelerinin uygulamalarını da gözardı etmeden veriye-bilgiye ve tecrübelere dayalı bakmak gerekiyor. Bu tartışmalar, özellikle devletin üretim ve istihdamdan çekilmeye ve özel sektörün iş hayatında ve istihdamda gelişerek payının artmaya başladığı doksanlı yıllardan sonra daha yoğunlaşmıştır. O yıllara kadar “meslek lisesi mezunu aç ve işsiz kalmaz” cümlesi halkın dilindeydi. Meslek liselerine talep okul kapasitelerinden fazla olduğu için okul bazında sınavla seçerek öğrenci alınmaktaydı. Bugün de ASELSAN ve İTÜ MTAL gibi özel program uygulayan meslek liselerine % 1 lik dilimden öğrenciler başvurmaya başlamıştır.
Özellikle sektör temsilcileri bir yandan nitelikli eleman bulamıyoruz derken meslek lisesi mezunlarının bilgi, beceri ve yetkinliklerinden memnun olmadıklarını, iş tecrübelerinin bulunmadığını da söylemeye başladılar. Ancak bu kanaatleri somut kıstas ve bilimsel bir bilgiye dayanmamaktadır. Hâlbuki şu anda her yıl yaklaşık 55 alan 203 dalda (Alan sayısı 47 dal sayısı 109 a indirilerek birleştirme ve sadeleştirme yapılmıştır.) dört yüz bine yakın yeterli mezun verilmektedir. Bu mezunların yaklaşık yüzde onu eğitim alıp mezun olduğu mesleğinde ve alanında yüzde elliye yakını da alan dışındaki iş ve mesleklerde çalışmaktadır. Bunun nedeni olarak; alanında ve yerelde açık iş bulunamaması, mesleğinde çalışma koşulları ve ücretlerinin alan dışında çalışmayla fark etmemesi hatta daha aşağıda kalmasıydı. Sektörün kendi işinde tecrübeli elemanlara sahip olabilmesi için meslek liseli daha çok öğrenciyi staja kabul ederek beceri uyumuyla yetiştirilmesine ortak olması ve mezuniyetinde de istihdam etmesi gerekiyor.
Bu aşamada sorun; oran, sayı, mezun ve öğrenci bulunamaması değildir. Eğitim istihdam ilişkisinin istenilen düzeyde sağlanamıyor ve sistemin birbiriyle uyumlu işlemiyor olmasıdır. Hizmet sektörü dışında sanayinin bazı alanlarında eleman sıkıntısı olduğu raporlara yansımıştır. Ancak okulların ve alanların, iş piyasası ve sektör varlığı/yakınlığı/talebi dikkate alınmadan okul-işletme eşleştirmesi uyumu yapılmadan açıldığı bazı yerlerde sıkıntılar yaşanmaktadır. Yakın zamana kadar, meslek eğitimine katkıları ve mezunların istihdamında başarılı-örnek birkaç sektör hariç sınırlı bağış ve destekler dışında eleştirme noktasından taşın altına elini koyma noktasına ulaşılmıştır. Artık sektör; müfredat oluşturma, öğretmenlerin işbaşında eğitimi, okulların atölye ve donanımı, başarılı ihtiyaç sahibi öğrencilere burs, başarılı istekli öğrencilere istihdam, kalite güvence sistemini dış denetimi ve proje-tematik okulların yönetiminde yer alarak öğretmen ve yöneticilerinin seçilmesinde aktif rol almaya başlamıştır.
Mesleki eğitim sistemlerinin ülke uygulamaları incelendiğinde; eğitim mantığıyla ağırlıkla okulda meslek ve beceri kazandırmaya dayalı, istihdam mantığıyla iş yerinde uygulamalı meslek ve beceri kazandırmaya dayalı iki şekilde yapılandırıldığı görülmektedir. Müfredatlar ise sadece dar alanda/dalda beceri ve yeterlilik kazandıran yaklaşım ile geniş alanda birden çok meslekte geçerli genel becerileri de kazandırmaya dönük iki yaklaşımla hazırlanmaktadır. İstihdamda ise bireye sorumluluk yükleyen mesleki eğitim sistemi yaklaşımı ve istihdamda yapısal düzenlemeyle kurumlara sorumluluk yükleyen veya karma modeli uygulayan mesleki eğitim yaklaşımlarına rastlanmaktadır.
Ülkemizde ise son dönemde eğitim ve istihdam yaklaşımının güçlü yönlerine dayalı, geniş tabanlı meslek alanları üzerinden aktarılabilir temel meslek becerilerinin kazandırılmasına yönelik mesleki eğitim sistemi inşa edilmektedir. Mesleki eğitimde sistem kurgusu istihdam ve akademik gibi birden çok yaklaşımla yapılandırılabilir. Ancak öğrencilerin bir meslekte başarılı olabilmesi için geçmişten getirdikleri birikimleri, ilgileri, yetenek ve tercihleri sadece bir hedefe yönelik olmalıdır.
Mesleki eğitim sisteminin başarılı bir şekilde işlemesi; ilköğretimden başarılı öğrencilerin katılımı, iş piyasası ilişkileri ve eğitimden istihdama geçiş, yükseköğretime geçiş yanında toplumdaki sınıflarla ilişkiler, öğrencilerin sosyo-ekonomik durumları, genel ve mesleki eğitimdeki fırsat eşitliğinin sağlanabilmesine de bağlıdır. Mesleki eğitimde kalite; sektörle birlikte güncel tutulan müfredat, işbaşında belli aralıklarla eğitilmiş öğretmen, fiziki olarak güncel teknolojik donanımlı atölye ve laboratuvarlar ile işletmede uzman usta öğreticiler gözetiminde yapılan işbaşında uygulamalı eğitime bağlıdır. En önemlisi de; bilerek, isteyerek ve bilinçli mesleki tanıtım ve rehberlik sonrası meslek seçmiş, mesleğini benimseyen ve seven gençlerin yönlendirilmesine dayanmaktadır.
Mesleki lisesi mezunlarının alanlarında yükseköğretime geçiş sınavlarında mesleki alanlarında sorulara da yer verilip daha fazla desteklenmesi, istihdamla iş hayatına geçiş mekanizmasının sağlam kurulup işletilmesiyle daha cazip hale gelecektir. Mezunların işyeri açma belgesine dayalı mesleğinde işyeri açması; tecrübe ve özgüven eksikliği, girişimcilik kültürünün gelişmemiş olması, ailelerinin sosyo-ekonomik şartlarının elvermemesi, piyasa risklerinin göze alınamaması gibi sebeplerle bireysel ticaret çabaları yok denecek kadardır. Öte yandan erkek mezunlara askerlikte sağlanan kolaylıklardan çoğumuzun haberi bile olmamıştır.
Covid–19 Pandemi döneminde ülkemiz mesleki eğitiminde özel bir sayfa açılmıştır. Korona virüs salgınının ilk günlerinde en çok ihtiyaç duyulan tek kullanımlık cerrahi maske, siperlik, önlük, temassız ateş ölçer, mesafe ölçer, kolonya, dezenfektan, numune alma kabini, video laringoskop, maske üreten makine gibi hayati ürünleri öğrenci ve öğretmenler el ele vererek üretip öncelikle sağlık ve eğitim kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayıp yurtdışına bile ihraç edilmiştir. Meslek liseleri, ihtiyaç duyulduğunda, fırsat ve imkân verildiğinde neler yapabileceklerini gösterdiler. Sağlık alanındaki hayati ihtiyaçların karşılanmasında gösterilen olağanüstü çabanın ve ortaya çıkarılan ürünlerin medyada yoğun olarak yer almasıyla gündemde olan meslek liselerinin kamuoyunda algısı olumlu yönde artmıştır. BBC televizyonu yaptığı haberde; ülkemiz meslek liselerinin yaptığı çalışmaları detaylı gösterip anlatarak kendi ülkesinde neden yapılamadığını sorgulamıştır. (1)
Ülkemiz için henüz ortada olmayan bir meslek ihtiyacı için meslek tanımlaması yapmak ve eğitimi vermek birey için mezuniyet sonrası için belirsizlik ve risk içermektedir. Üniversiteyi bitiren bir gencin öncelikle ülkesinde ve yaşadığı bölgede mevcut iş ve istihdam alanlarında eğitilmesi işsizlik ve nitelikli insan probleminin azalmasını sağlayacaktır. Gelecek tasarımcılarının gerçekleşebilecek bile olsa hayallerine veya kendi ülkelerindeki gelişmişlik düzeyine göre diğer tüm ülkelerin de kendi eğitim sistemlerini tasarlaması çok mantıklı görünmüyor. Bu bir anlamda beyin göçünü şimdiden garanti altına almaktır. Belki de kendini gerçekleştiren kehanete dönüşecek bir kurgu da olabilir. Bunun yerine teknolojinin ve temel becerilerin her meslekte ihtiyaç duyulduğu kadar kazandırılması, hayatboyu öğrenme ilkesiyle öğrenmeyi öğrenebilmesiyle kişilerin mezun ve istihdam sonrası mesleklerinde oluşacak değişimlere rahatlıkla uyum sağlayabilmesine imkân verebilir.
Geleceğin belirsizliği içinde üretilmiş meslek isimleri yerine ülke ve dünya gerçeklerinden uzaklaşmadan istihdam, refah ve mutluluk odaklı bir meslek tercihinin daha akılcı olduğunu düşünülebilir. Mevcut işsizlik içinde üniversiteli işsizleri ve ne işte ne okulda görünmeyen genç nüfusu düşününce bu yaklaşımın çokta haksız olmadığı görülmektedir. Öte yandan geleceğin meslekleri adıyla ne kadar uzun olursa olsun listenin dışında halen toplum için kaçınılmaz ihtiyaç olan yüzlerce meslek olduğunu da biliyoruz. Sanki bilgisayar, internet ve teknoloji kullanılmadan yapılan ve insanların temel ihtiyaçlarını karşılayan meslekler basit ve değersiz gibi istemeden de olsa bir algı oluşturulması çok doğru bir yaklaşım değildir. Meslek isimlerinin afili olması yerine çalışanı ve hizmet alanı mutlu etmesinin daha önemli olduğu herkesin kabul edeceği bir gerçektir. (2)
Ülkemiz de kaçınılmaz olarak modernizmden nasibini almış olmasına rağmen hala iş hayatında bazı gelenek ve göreneklerimiz yaşatılmaya çalışılmaktadır. Esnafın sabah ilk alışverişine “siftah sizden bereketi Allah’tan” demesi bunun küçük bir işaretidir. Bazıları geçmiş ve geleceğimizle bir bağ ve denge kurarak değişime uğrasa bile güzel geleneklerin yaşatılması toplumun ihtiyacıdır. Şimdilerde adına etik dediğimiz ahlaki davranış ve mesleklerin kanunlarda yer almayan kurallarına olan ihtiyacımız her geçen gün daha da artmaktadır. Buradan geçmişte varolan tüm gelenek ve göreneklerin yeniden birebir uygulamaya konulmasını anlayamayız. Ancak her ikisinin sentezi pekâlâ mümkün olabilir. Bazen nostalji olsun diye sergilenen bir takım ritüelleri seyretmek hangimizin hoşuna gitmiyor ki? Üretim yaparken verimlilik ve rekabeti korurken zayıf ve güçsüze de yaşama hakkı tanınması sağlanamaz mı? Bu ortamı iş hayatı için Ahilik ilkeleriyle bir parça da olsa sağlamak mümkün olamaz mı? Yani geçmişin güzel değerleriydi diyerek nostalji de olsa anlattığımız bazı değerleri tekrar ihya ve inşa edemez miyiz?
O günkü koşullar bugün yok diyerek baştan bu değerlere karşı çıkmak, aslında değişmeyenin insan olduğunu unutmaktır. Biz yine insan olmanın fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını taşımaktayız. Bir mal ve hizmet satın alırken beklentilerimizi, tüketici hakkı olarak tanımlayan yasal kurallar, tüm sorunları çözüyor mu? Esnaf, zanaatkâr, ticaret ve sanayi erbabı kendi aralarındaki ilişkilerini düzenlemede var olan sektörel oda, birlik ve federasyonlara rağmen dernek ve vakıflar kurmaktadır. Bu durum hala sosyal birtakım ihtiyaçların varolduğu şeklinde yorumlanabilir. (3)
Yüzyıllar önce biraraya gelen esnaflar yüzlerce kural koyarak toplum ve iş hayatını düzenleyerek insanların ihtiyaçlarını karşılarken kendi aralarında birlik, beraberlik ve dayanışmayı da sağlamaya çalışmışlardır. Bugün sadece çeşitli belge, sertifika ve diplomalarla yetki alarak işe başlamak yasal şartları yerine getirmek, milli-manevi-ahlaki ve mesleki değerleri gözardı ederek iş yapmaya çalışmak ne bu işi yapanları ne de hizmet alanları tam anlamıyla mutlu edebilir.
Ahiliğin bu günkü teşkilatlardan bir diğer ve çok önemli bir farkı da mensuplarını hem mesleki yönden hem de ahlaki yönden en mükemmel bir şekilde yetiştirmektir. Böylece de bir ahi, hem mesleğinde son derece maharetli hem de iyi bir ahlak sahibi olarak toplumdaki yerini alırdı. Bu yönüyle ahilik kişiye ve mensup olduğu meslek grubuna iyi bir meslek insanı yetiştiren bir okul, topluma karşı sorumluluklarını bilen ve yerine getiren bir vatandaş olmaya katkı sağlayan Mesleki Eğitim Merkezleri gibi bir yaygın eğitim sistemi sayılabilir.
Ahilik teşkilatı, günümüzde tüketicilerin korunması için Türk Standartları Enstitüsü gibi standart belirleme yanında Kaymakamlıklar bünyesinde kurulmuş olan Tüketici Hakem Heyetleri ve Adliye bünyesindeki Tüketici Mahkemelerinin de işlevini yürütmekteydiler. Günümüzde Esnaf ve Sanatkârlar Odaları, Ticaret ve Sanayi Odaları gibi bazı örgütler Ahilik Teşkilatlarında benzerleri görülen kalite, müşteri memnuniyeti, yönetimde ve çalışma hayatında etik, sorumluluk, şeffaflık, yönetime katılma gibi kavramlarla Ahiliğin temel ilkelerini andıran ve Fütüvvetnamelerde yer alan temel ilkelerin bir kısmını yansıtmaktadır. Bu anlamda bugünkü bu örgütlerle Ahilik Teşkilatı arasında bir benzerlik vardır, demek mümkündür. (4)
Bugün milli eğitimde önemli bir proje olarak uygulanmakta olan değerler eğitimi, geçmişte milletimizin sahip olduğu ve koruyamadığımız güzel hasletlerimizdi. Değerlerin bizden sonrası kuşaklara aktarılmasını sadece okuldan beklemek yerine aileden başlayarak toplumun her kesiminden çaba göstermek gerekmektedir. Bu konuda güzel örnekleri ortaya çıkarmak ve yaygınlaştırmak gelecekte toplumun huzurla yaşaması için önemli bir katkı olacaktır.
Ahilik teşkilatı, geçmişte sosyal ve ekonomik hayatı yönlendirdiği gibi günümüzde birçok sosyal ve iktisadi kuruluşun oluşumunda ve şekillenmesinde büyük pay sahibidir. Doğumunun 850. Yılında UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasında alınan Ahi Evran’ı ve yüzlerce yıldır bu topraklarda Ahilik geleneğini yaşatmış tüm esnaf ve sanatkârlarımızı yâd etmek; bilginin hikmetle, ticaretin ahlakla buluştuğu Ahilik müessesini dünya milletlerine en doğru şekilde anlatmak, bu kutsal emaneti sonraki nesillere aktarmak hepimizin görevi olmalıdır. 5
Bugün yaptıklarımızdan farklı hiçbir şey yapmıyor ve planlamıyorsak hiç merak etmeyelim, geleceğimiz; bugünkü gibi olacaktır. Ancak dünya ülkeleri eğitimde farklı şeyler yaparak teknoloji üretiyorsa biz de sadece tüketicisi konumuna düşmemeliyiz. Bu geçmişte yaptıklarımızı, bugün yapmakta olduklarımızı tamamen unutup yok sayıp modası geçmiş kabul ederek sıfırdan bir gelecek tasavvurunu gerektirmiyor. Herşeye rağmen gelecek tasavvurunda tek bir doğru senaryo olmayacağını da bilerek geçmiş, bugün ve gelecek sürecine bir bütün olarak bakabilmeliyiz. 6
Biz sahip olduğumuz geçmişimiz, tarihi ve kültürel değerlerimizle yeni yüzyıla ahlaki bir anlayış ve aile bağlarımızı güçlendirecek bir nesil yetiştirebiliriz. Çocuklarımıza para değil değer kazanma ve değer katma yaklaşımıyla mutlu olan ve mutluluk katan, huzurlu yaşamak için rekabetin değil dayanışmanın, adil ve ahlaki olmanın gerektiğini kavratabilmeliyiz. Aksi halde varlıklı aile çocuklarının, sahip oldukları teknolojik imkânlarla, daha sağlıklı, uzun ömürlü ve ayrıcalıklı olarak yetişmesine ve toplumsal farkların derinleşmesine sonuçta diğerleri için yaşanabilir olmaktan uzaklaşmaya doğru gidilebilir. Eğitimdeki dijital dönüşümü, insan merkezli modern bir eğitim fırsatına çevirebiliriz. Bizim de ülke olarak “Eğitimde 2023 Vizyonumuz” var. “Mutlu çocuklar, Güçlü Türkiye” sloganına ve bu vizyona inanarak bu doğrultuda gereği gibi çalışırsak hedeflerimize ulaşabiliriz. Eğitimin amacını; çift kanatlı, aklı-kalbi-zevki selim insan olma yolculuğu görüp bilgi ve beceri yanında dokunarak hissederek duygu, his ve karakter oluşması olduğunu unutmadan insandan insana yüzyüze eğitimi model alarak emsalleriyle birlikte etkileşimle sosyalleşerek yapılması çağlardır değişmeyen insan ihtiyacıdır.(7)
KAYNAKLAR
(1)https://egitimheryerde.net/dunden-bugune-bir-bakista-mesleki-egitim/
(2)https://egitimheryerde.net/dogal-ve-yapay-zeka-baglaminda-mesleklerin-gelecegi/
(3)https://egitimheryerde.net/bu-zamanda-ahilik/
(4)https://egitimheryerde.net/gunumuz-ahilik-teskilatlari-ve-mesleki-egitim/
(5)Cumhurbaşkanlığının “2021 Yılının Ahi Evran Yılı Olarak Kutlanması” konulu 2021/4 sayılı genelgesi
(6)https://egitimheryerde.net/kuresellesme-ve-teknoloji-isiginda-egitimin-gelecegi/
(7)https://egitimheryerde.net/yeni-neslin-egitim-modeli/