Eğitimin bireyler ve toplum için ne kadar önemli olduğunu biliyor ve bunu her seferinde vurguluyoruz. Bu süreçte öğrencilere iyi bir eğitim vermek, onlara iyi notlar aldırmak ve onları başarılı yapmak için elimizden geleni yapıyoruz. Peki öğrencileri anlayabiliyor muyuz? Onların ne yaşadıklarını, problemlerini, bizim yetersiz gördüğümüz şeyler için onların ne kadar çabaladıklarını görebiliyor muyuz? Eğitim ve öğretimin öğretmek ve öğretmenlik kısmına önem gösteriyoruz, üzerinde düşünüyoruz da eğitim öğretim bizlerden mi ibaret? Öğretmenler ve öğretmen adayları olarak kendimize sormamız gereken çok soru var.
Geçen okuduğum bir yazıya göre Rusya’da en yüksek not 5 iken öğrencilere verilen en düşük not 2 imiş. Boş kâğıt verseler bile. Sebebi ise, o öğrencinin sabah yatağından kalkıp okula gelip o derse çalışıp sınava girerek halihazırda bir efor sarf etmesiymiş. Yani o öğrenci boş kâğıt verse bile aslında o kâğıt boş değil. O öğrencinin oraya gelene kadarki eforuyla dolu. Bazen öğrencilerden istediğimizi almaya o kadar odaklanıyoruz ki onların arka planda ne yaşadıklarını göremiyoruz. Önümüze vasat denecek düzeyde bir kâğıt geldiğinde veriyoruz hemen bizce hak ettiği (belki de etmediği) puanı. Hiç durup da arka planına bakmıyoruz. Bu ödev yapılırken neler yaşadı, aslında bu ödevi yaparken kendince hangi zorluğu aştı. Belki de öğrenci elinden geleni yaptı, çok zorlandı ama yine de yılmayıp tamamladı ve tüm bu çabasının karşılığında aldığı notu görünce o öğrencinin tekrar bu kadar çabalayıp başka bir ödevi aynı özveri ile yapmasını bekleyebilir miyiz? Peki yapmayınca ne olacak? Öğrenciyi etiketleyeceğiz hemen. “O ödevini düzgün yapmayan öğrenci”, “O başarısız olan öğrenci”, “O başaramayacak olan öğrenci”. Tüm bu etiketlemelerden sonra o öğrencinin tek başına savaşıp başarılı olmasını bekleyebilir miyiz peki? İşte basit gibi gözüken bir notlandırmanın bir öğrencinin hayatını nasıl ve hangi yönde etkileyebileceğinin basit bir gösterimi. Öğrencilerin ne kadar yol kat ettiklerinden, oraya gelmek için neler yaptıklarından, neler verdiklerindense nereye geldiklerini önemsiyoruz. Peki her öğrenci aynı yere, aynı yolla gelmek zorunda mı? Bir balık, bir maymun bir filden ağacın en yüksek dalına çıkmasını bekleyebilir miyiz? Balık çok iyi yüzebiliyorken tırmanamadı diye o ödevden kötü not mu almalı?
Ödevleri ve sınavları notlandırmak için oluşturduğumuz değerlendirme tablosuna öğrencilerin bu ödev için gösterdiği eforu da ekleyelim. Onlara tek önemli şeyin not olduğunu değil, önemli olan şeyin onların gösterdiği çaba ve öğrendikleri olduğunu hissettirelim. Zaten iyi not alamayacağım, çabalasam da bir önemi yok demelerine neden olmayalım. Hepimiz öğrencilerimiz öğrensin, iyi yerlere gelsin, iyi hayatlar yaşasın isteriz. Ama bunu sağlamanın tek yolunun ödevlerden, sınavlardan yüksek not almak olduğunu düşündürtmeyelim. Öğrencilerin geldikleri yer kadar oraya gelmek için ne kadar yol kat ettiklerini de göz önünde bulunduralım.
Bir öğretmen adayı olarak, kendi öğrenciliğime baktığımda, dersinde en rahat ettiğim ve daha çok çabaladığım dersler hep öğretmenin notu önemsemediği dersler oldu. Diğer türlü tek kaygı notlar olurken, notun 2.planda olduğu derslerde öğrenmek daha ön plana çıkıyor, daha kolay gerçekleşiyor. Öğrencilerimizin okul hayatı dışında da hayatları olduğunu ve değerlendirme yaparken öğrencileri kaybetmeden, onları düşünerek hareket edelim. Biz öğrenciyken öğretmenlerimizden gördüğümüzü değil ne görmeyi beklediğimizi gösterelim öğrencilerimize. Çabalarını yok saymayalım. Onları anlamaya çalışalım. Not için yarıştırmayalım. Okul yarış pisti değil öğrenme yeridir. Unutmayalım. Hatırlatalım.
DİDEM BEKTAŞ