Bir öğrencimin paylaşımı sayesinde tesadüfen bir şikayete rastladım. Bir öğrenci bir şirkete para karşılığında tez yazdırmış ve %90 intihal çıktığı için tez jürisine rezil olduğundan, parasını geri istediğinden, fakat şirketin telefonlarını açmadığından şikayet ediyordu. Yani bu öğrenci sahtekarlık yapabilmek için bir sahtekarlık firmasına para veriyor, sonuçta şirket de onu kandırdığı için şikayette bulunuyor. İnanılmaz bir yüzsüzlük ve daha da kötüsü aptallık söz konusu. Yaptığı sahtekarlıktan hiç utanmadığı gibi, zaten sahtekarlık üzerine kurulmuş bir firmanın kendisini dolandırmış olmasına kızacak kadar aptal bir insan yüksek lisans tezi yazıyor. Bir akademisyen olarak çok üzüldüğümü söylemeliyim.
Bu olay sonrasında sosyal medyada biraz araştırma yaptım ve gerçekten bu işi yapan çok firma olduğunu gördüm. Belirli bir ücret karşılığında her türlü ödevin yapılabileceğini, tezin yazılabileceğini, her tür ödev ve tezin, konusunda uzman akademisyene yaptırılacağı garantisiyle çalışan firmalar bunlar. Yani bu sahtekarlığa akademisyenler de dahil. O zaman üzüntüm ikiye katlandı. Demek ki, bu sorunun iki boyutu var: 1. Bu işi yapan akademisyenler kesinlikle meslek etiğine sahip değil. 2. Bu yola başvuran öğrenci amacına ulaşmak için her yolun mübah olduğunu düşünüyor ve kesinlikle yaptığı ödev ya da tez konusuna ilgi duymuyor.
Sorunun ilk boyutu gerçekten karmaşık. Bir akademisyen uzmanlaştığı konuda meslek etiğine sahip olmuyor, sadece bilgisi ve becerisi artıyor. Demek ki, öğretimin hiçbir aşamasında bu bireylere meslek etiği kazandırılamamış. Bireylere meslek etiği kazandırma konusu çok karmaşık ve bu, başka bir yazının konusu olabilir. Ama burada bu işin yaygınlaşabilecek kadar denetimsiz ve kontrolsüz olabilmesi, ülkemizin eğitimindeki çürümeyi gözler önüne seriyor. Bu olay sadece birkaç firmadan ibaret olsaydı internette reklam yapacak kadar cüretkar davranamazlardı, bu sahtekarlıklar el altından gerçekleşirdi. Fakat burada sistematik bir sorundan söz ediyoruz. Bu sorunun ilk aşaması bu firmaları belirli mercilere şikayet etmek olabilir. Ama bunun yeterli olduğunu düşünmüyorum.
Bu firmaları şikayet edip kapattırmak yeterli olmayabilir. Demek ki, böyle bir talep var ve bu talebin oluşmasını önlemek şart. Ama bunu nasıl önleyeceğiz? Asıl soru bu. Bunun en iyi ve kalıcı yöntemi bireylere küçük yaştan itibaren kopya ve başkasına ödev yaptırmanın yanlışlığını öğretmek olacaktır. Küçük yaşta eve çok ödev verilen öğrenci velisine kendini acındırarak ödevini yaptırırsa, ilerleyen yıllarda lise ve üniversiteye hazırlansın diye veliler çocuklarının ödevlerini yapıp onun test çözmesini sağlarsa çocuğa şu mesaj verilmiş oluyor: “Sen hedefine odaklan. Hedefin kesinlikle bu ödev değil, diplomayı almak ve iyi bir okula girmek. Diplomayı alman için ödev yapmana gerek yok, öğretmeninin anlamayacağı şekilde ödevini başkasına yaptırabilirsin.” Bu mesajı zihnine kazıdığımız bir öğrenci dürüstlük ve doğruluk gibi bir değere sahip olamaz.
Öğrencinin küçük yaştan itibaren ödevini kendisinin yapmasını bekliyorsak biz eğitimciler de öğrencilerimize onların kapasitesini aşan ödevler vermemeliyiz ve verdiğimiz ödevin amacını, zaman planlamasını iyi yapmalıyız. Ayrıca verdiğimiz ödevle ilgili bir sunum yaptırmalı, bu sunum sırasında kritik bazı sorular sormalıyız. Öğrencinin ödevini kendisinin yapmadığını anlarsak bunun mutlaka bir yaptırımı olmalı ve öğrencinin kendisiyle, eğer ilk ya da orta öğretim düzeyindeyse mutlaka velisiyle de konuşmalıyız. Bu konuda başka ne tür önlemler alınabileceğiyle ilgili biz eğitimciler de bir araya gelip fikir alış verişinde bulunmalıyız.
Öğrencilerimizin ödevini başkasına yaptırarak bu işten haksız kazanç sağlamaları sadece onların hak etmedikleri bir konuma gelip hak eden başka birinin hakkını gasp etmesiyle kalmaz, aynı zamanda bütün toplumun yavaş yavaş çürümesine de neden olabilir. Hiçbir değeri olmayan bir birey içinde bulunduğu topluma asla faydalı olamaz, aksine zararlı olur. Bu konuda hepimiz sorumluyuz ve herkes elinden geleni yapmalı.