Ders anlatırken bazen bir an gelir, sınıfta yaprak kımıldamaz. Herkes susar, gözler bana döner. Öyle bir sessizlik olur ki; derin, yoğun ve anlamlı. İşte o anlarda fark ederim: Gerçek öğrenme belki de tam orada başlıyordur.
Ne yazık ki o anlar giderek azalıyor. Çünkü sınıflar artık gürültüyle dolu. Sadece öğrencilerin sesinden değil, dijital uyarılardan, sürekli konuşan yetişkinlerden ve dakikalara sıkıştırılmış programlardan söz ediyorum. Herkes bir şey söylüyor ama kimse gerçekten dinlemiyor. Sürekli bildirimler, telefon ışıkları, akışlar ve paylaşımlar zihnimizi sessizlikten ve derin düşünceden uzaklaştırıyor.
Evet, çocuklara konuşmayı öğretiyoruz. Sunum yapmayı, kendini ifade etmeyi, yüksek sesle düşünmeyi… Peki ya dinlemeyi? Sessizce, yargılamadan, sadece anlamaya çalışarak dinlemeyi öğretiyor muyuz? Dinlemek, tıpkı yazmak, okumak ve konuşmak gibi öğretilmesi gereken bir beceridir.
Dinlemek, Sırasını Beklemek Değildir
Çoğu zaman öğrenciler cevap vermek için ellerini kaldırıyor, henüz cümlemi tamamlamadan. Hatta bazen kendi söylediklerini bile tam anlamıyla dinlemiyorlar. Çünkü onlar için dinlemek, sadece konuşma sırasını beklemekten ibaret. Oysa gerçek dinleme, aktif bir süreçtir. Tıpkı bir orkestra şefi gibi dikkatli, sabırlı ve tetikte olmayı gerektirir. Dinlemek, konuşma isteğini bastırıp anlamaya odaklanmaktır.
Ne yazık ki sınıflar öyle tasarlanmış ki, sessizlik başarısızlık gibi algılanıyor. “Hiç ses çıkmıyor, çocuklar ilgisiz mi?”, “Neden katılım yok?” soruları hemen soruluyor. Oysa bazen sessizlik, en yoğun katılımın işaretidir. Çünkü sessizlik, düşünmenin sesidir. Sınıfta oluşan o kısa duraklamalar, öğrencilerin bilgiyi içselleştirmesi için gereklidir.
Beyin Sessizlikte Öğrenir
Bilimsel çalışmalar da bunu doğruluyor. Beynimiz bilgiyi duyduğumuz anda değil, o bilgi üzerine düşündüğümüzde öğreniyor. Yani sessizlikte. Bilgiyi duymak başka, işlemek ve içselleştirmek bambaşkadır. Sürekli konuşulan ve uyarılan bir ortamda bu mümkün olmaz. Beyin, bilgiyi anlamlandırmak ve düzenlemek için sessiz bir alana ihtiyaç duyar.
Sürekli ses maruziyeti, beynin sindirme kapasitesini azaltır. Tıpkı hiç durmadan yemek yediğimizde midemizin yorulması gibi… Ara vermek, nefes almak, duraksamak gerekir. Anlam, işte bu sessizlik anlarında mayalanır. Derin öğrenme, boşluklarda başlar.
Sessizlik Korkulacak Bir Şey Değil
Ne garip, değil mi? Sessizlikten korkar olduk. Sınıfta sessizlik olunca hemen bir etkinlik, bir oyun veya yeni bir soru yetiştirmeye çalışıyoruz. Sanki sessizlik, kontrol kaybıymış gibi algılanıyor.
Oysa belki de gerçek kontrol, sessizliğe izin verebildiğimiz zamanlarda ortaya çıkıyor. Belki de o anlarda çocuklar ilk kez kendi düşüncelerini duyuyorlar. O anlar, yalnızca derse değil, kendilerine döndükleri anlardır. Sessizlik, öğrenciye “senin düşüncelerin değerli” mesajı verir.
Dinlemek Empatidir
Günümüzde belki de en çok eksik olan şey, birbirini gerçekten dinlemek. Herkes anlatmak, haklı çıkmak, parlamak istiyor. Ama çok az kişi karşısındakini duymaya gönüllü. Bu eksiklik küçük yaşlarda başlıyor. Eğer sınıfta en çok konuşan değil, en iyi dinleyen çocuklar takdir edilseydi… Acaba nasıl bir toplum olurduk?
Dinlemek, empati kurmanın ilk adımıdır. Sessizlik ise empatiye alan açar. Başkasının sözlerini içimizde yankılatmak, onları anlamaya çalışmak ancak sessizlikle mümkündür. Gürültüde sadece kendi sesimizi duyarız.
Sessizlik, Eğitimde Bir Devrim Olabilir
Sınıfı bir konser salonu gibi hayal edelim. Müziğin en etkileyici anları, notalar arasındaki boşluklarda saklıdır. Sessizlik, duyguyu büyütür. Eğitimde de aynısı geçerlidir. Bilgiler peş peşe sıralandığında değil, duraksandığında kalıcı olur. Sessizlik boşluk değil, derinliktir.
Belki de bir öğretmenin en güçlü aracı, ne söylediği değil… ne zaman sustuğudur. Bazen sadece durup, öğrencilerin kendi düşüncelerini düzenlemelerine ve zihinsel olarak nefes almalarına fırsat vermek gerekir. Sessiz kalan bir sınıfta görünmeyen bir diyalog başlar: Çocuklar kendi kendilerine sorular sorar, yanıtlar arar.
Sessizlikten Korkmayalım
Gürültüyle dolu bir çağda yaşıyoruz. Sosyal medya, reklamlar, ders programları, sınavlar… Her şey bizi daha çok konuşmaya, daha hızlı tepki vermeye zorluyor. Ama belki de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey biraz sessizliktir.
Çünkü sessizlikte bir şey büyür: Anlam. Çünkü sessizlikte bir şey şekillenir: Düşünce. Ve sessizlikte bir şey başlar: Gerçek öğrenme.
O yüzden… Bazen konuşmayı bırakıp sadece dinleyelim. Ve sessizliğe kulak verelim.