Devlet tarafından sunulan ve vatandaşların temel ihtiyaçlarından olan eğitim, örgün eğitim çağındakiler için ağırlıklı olarak okullarda yapılmaktadır. Bu sebeple okul binaları eğitimin altyapısı olarak vazgeçilmez temel ve zorunlu ihtiyaçlardandır. Ülkenin her köşesinde illerde, ilçelerde hatta köylerde var olan okul binalarının öncelikle fiziki yeterlilik olarak sınıf, derslik ve şube sayısına düşen öğrenci sayısının kalabalık olmaması gerekir. Devlet okulları projelerinde 20 takım ikişer kişilik sıra konarak 40 kişilik olarak yapılarak donatılmaktadır. Bu standart okul türlerine göre değişiklik göstermekte ideal olarak şimdilik 24-30 arası öğrenci hedeflenmektedir. Özel okullarda binanın durumuna bağlı olarak çoğunlukla 12-24 kişi arasında değişmektedir. Okul binaların yetersiz kaldığı yerlerde aynı okul binasını gün içinde sabah ve öğlen iki farklı öğrenci grubuyla kullanarak ikili eğitim yapılmak zorunda kalınmaktadır.
Okullara verilen isimlere bakıldığında; ilçenin, mahallin, Devlet ve Türk büyüklerinin, Şehit, Gaziler, yazar, şair, romancı gibi önemli kişilerin, vakıfların/derneklerin bir kısmının ise şahısların veya kurum, kuruluş ve firma isimlerinin olduğu görülmektedir. Bu isimlere İstanbul İlinden örnekler verecek olursak; Atatürk, İnönü, Mevlana, Hayme Ana, Akşemseddin, Orhan Gazi, Turgut Reis, Osman Gazi, Gazi Osman Paşa, Şeyh Şamil, Selahattin Eyyubi, İbn-i Sina, Ahi Evran, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Sabiha Gökçen, Halil Rıfat Paşa, Rauf Denktaş, Mareşal Fevzi Çakmak, Barbaros Hayrettin, Şehit Ömer Halisdemir, Necip Fazıl Kısakürek, Şehit Şerife Bacı, İbrahim Müteferrika, Yavuz Sultan Selim vd. olarak sıralayabiliriz. Bir bakıma verilen bu isimler bile kültürümüzün hatırlanması, aktarılması ve yaşatılmasına katkı sağlamaktadır. Bu okullarda öncelikle ismini taşıyan kişiler adına çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir.
Bunun yanında İMKB/Borsa İstanbul, İBB, TOKİ, İTO, İSO, İHKİB, İDMİB, TRİSAD, İTOSB, Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği, Hacı Rahime Ulusoy, Asım Kibar, Kaşif Kalkavan, Asım Ülker, Vehbi Koç Vakfı, PAGEV, Şevket Sabancı, Mehmet Rıfat Evyap, TASEV, Dr. Oktay Duran, Profilo, Borusan Asım Kocabıyık, Doç. Dr. Burhan Bahriyeli, Rosvita Timur İmrağ, Hacı Fatma Gül, İMMİB, Edip İplik bunlardan ilk göze çarpanlardan bazılarıdır. Sadece bu isimlere bakarak bile okulların tamamının devlet bütçesinden Bakanlıkça yaptırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu sadece eğitim alanında değil bir hastane, sağlık ocağı, kütüphane veya diğer kamu hizmet binaları için de geçerlidir. Bu hayırsever kişi ve kurumların içinde öyleleri de var ki; Merhum Halil Kaya Gedik gibi birçok ilde, birçok alanda okul ve kamu kurumu bağış ve hayır yaptığından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilmiştir. Hatta bu iş ailede bir manevi bir görev gibi görüldüğünden kendisinden sonra aynı hizmetleri kızı Hülya Gedik devam ettirmektedir.
Yurtdışına yapılan eğitim amaçlı resmi toplantılarda ve yapılan ziyaretlerde diğer ülkelerde okul isimlerinde hayırseverlerce yapılan okullara rastlanmamaktadır. Bu duruma bakarak millet olarak insanımızın yardımsever/hayırsever olduğunu söyleyebiliriz. Bakanlık veya Valilik düzeyinde protokol imzalayarak arsasını bağışlayan, arsasıyla beraber binayı yapıp bağışlayan yada devletin gösterdiği arsaya okul yaptıran vatandaşlarımız kendilerinin ya da yakınlarının isimlerini okullara verilip yaşatılmasını istemektedirler. Bireysel olarak kamu kurumlarıyla direkt muhatap olarak bu yardım ve bağışları yapanlar olduğu gibi kurumsal bir çatı altında bu faaliyetleri düzenli yapan üçüncü sektör diye adlandırılan kar amacı gütmeksizin vatandaşların gönüllü olarak kamu görevlerine katılımını sağlayan dernek, cemiyet, vakıf, birlik, hareket, grup ve platformlar tüm dünyada faaliyet göstermektedir. Bu gibi oluşumlar ayrıca Sivil Toplum Kuruluşu (STK) veya Sivil Toplum Örgütü (STÖ) olarak da adlandırılır.
Her ne kadar vakıf kültürü tarihimiz çok eskilere dayansa da bağış ve yardımseverliği özendiren ve planlı yapan üçüncü sektörün ülkemizde diğer dünya ülkeleriyle karşılaştıran Filantropi Endeksi’ne göre alt sıralarda yer aldığımızı öğrenmek açıkçası beni çok şaşırtmıştır. Yardım işi yapma kolaylığı, vergi teşvik sistemleri, uluslararası yardım akışı, politik ortam ve sosyo-kültürel ortam kategorilerinde yapılan değerlendirmeye göre Türkiye’nin de içinde bulunduğu Ortadoğu ülkeleri maalesef dünyada devlet dışında yürütülen yardımseverlik faaliyetlerinin en zayıf olduğu ülkeler. Yukarıdaki kategoriler içinde dünya ortalamasının üstüne çıktığımız tek alan sosyo-kültürel yardımseverlik ortamı. Yani yardım etmeyi seviyor, yardım etmek istiyoruz.
Bu konunun eğitimi ilgilendiren ayrıca bir yönü de çocuklarımıza yardımseverliği öğretmemiz gerekiyor! Bunun yolu çocuklara Osmanlı vakıf geleneğini anlatmak değil bizzat Yardımseverlik yaparak, yaşayarak öğretmektir. Araştırmalar da gösteriyor ki yardımseverlik faaliyetine katılan çocuklar hem kendilerini daha iyi hissediyor hem geleceğe daha güvenle bakıyor hem de toplumsal sorunlara çok daha duyarlı oluyor. (*)
Diğer yandan hayırsever okulların yöneticilerinin bu kişi yada kurumlarla sürdürecekleri iletişim yaklaşımı da önem taşımaktadır. Yaptığı hayrın amacına uygun hizmet verip vermediğini, korunup geliştirildiğini takip edenlerin hayal kırıklığına uğratmamamız gerekiyor. Aksi halde bu yardımseverliğin azalmaya başlayacağını söyleyebiliriz. Mesleki ve teknik anlamda ise hayırsever kişi ve kurumlarla bağı hiç kesmemek gerekiyor. Zira yapılan teknolojinin güncel tutulması, sigortalanması, yıllık bakımı ve garantinin devamı ve sarf malzemelerinin kamu tarafından sağlanamayacak olanların karşılanması da hizmette tutma adına önem taşımaktadır. Hatta eğer bu kişi ve kurumlar sektörden ise öğrencilerin staj ve mezuniyet sonrası istihdamında kurulacak olan bağ daha da önemli olacaktır.
Ülkemiz ve insanımız için dişinden tırnağından artırdığı kazançlarını gönüllü olarak bağış yapan ve kamu hizmetlerine katkı sağlayan tüm hayırseverlerimize şükranlarımızı iletiyor yaşıyorlarsa sağlıklı mutlu günler vefat etmişlerse Allah’tan rahmet diliyor ve dua ediyoruz. (Bakırköy-Ekim/2018)
(*)
Osmanlı‘da 20 binden fazla vakıf, devlet gelirinin üçte birine denk gelen bütçe ile devletten bağımsız yardım faaliyeti yürütüyordu…
Bugün dünyada devlet dışında yürütülen yardımseverlik faaliyetlerinin en zayıf olduğu ülkelerden biriyiz.
Neden böyle oldu? Ne yapmalı? https://t.co/TnaLeYnfUa
— Selçuk R. Şirin (@SelcukRSirin) October 7, 2018