Neden istedin öğretmen olmayı?
Asıl hayalin oyuncu olmaktı ama puanın mı yetmedi?
Sen hep futbolcu olmayı hayal ediyordun ama “Oğlum futbol karın doyurmaz”mı dediler?
Ya da kendini hep sahnelerde kalabalıklara konserler verirken mi düşlüyordun da “Ne yapacaksın şarkıcı olup bak bir kadın için en uygun meslek öğretmenlik, hem tatili de çok” dediler mi sana da?
Yoksa küçüklüğünden beri hayalin miydi?
O çok sevdiğin öğretmenin var ya; hani her göz göze geldiğinde gözleriyle gülümseyen, yanından geçerken muhakkak omzuna dokunan, sohbet ederken sana kendini değerli, önemli hissettiren, bir şey söylemek istediğinde işini bırakıp seni can kulağıyla dinleyen öğretmenin mi etkiledi seni “Ben de onun gibi bir öğretmen olacağım” diye mi çıktın yola?
Yoksa,
Hep bağıran, bağırmasa bile yanında konuşmaya, parmak kaldırmaya çekindiğin o öğretmenin vardı hani,
sınıfa girip sadece dersini anlatıp çıkan,
seni,
hayallerini,
hobilerini,
yeteneklerini,
belki de adını bile bilmeyen,
öğrencilerini sınav notlarına göre değerlendiren,
en çok derse katılan öğrencisini daha çok sevdiğini hissettiren,
duygularını değil de notlarını önemseyen ve sana
“Ben de öğretmen olacağım ama asla onun gibi bir öğretmen olmayacağım” dedirten öğretmenin mi itti seni sırtından bu mesleğe?
Peki şimdi iyi ki öğretmen oldum diyor musun?
Gününün büyük bölümünü ailelerinden çok seninle geçiren öğrencilerine nasıl izler bırakıyorsun.
Onların ilgi ve yeteneklerini keşfederken onları hayata hazırlarken, yetiştirmen gereken müfredatı onlara yüklerken aynı zamanda kendisine güvenen, kendisiyle barışık, hoşgörülü, paylaşmayı bilen, dürüst, doğa dostu bireyler olmaları için dokunuşlarda bulunuyor musun?
Ben öğretmenim her şeyi bilirim mi diyorsun
yoksa öğrencilerinle öğrenmenin zevkini mi yaşıyorsun?
Öğrenmeyi öğrenebilmesi için,
kendisi olabilmesi için,
kendisine güvenebilmesi için,
dünyayı anlaması-anlamlandırması için,
iyi bir okuyucu olması için,
kendisini değerli hissetmesi için,
kalbinde ne varsa onun peşinden gidebilmesi için,
yaşam boyu öğrenen olabilmesi için,
farkındalıklı, duyarlı, sevgi dolu, üretken
birey olabilmesi için
senin gözlerinde ki ışığı,
yüreğinde ki sevgiyi,
sesinde ki şefkati hissetmeye ihtiyacı var. Sınıfından ayrılan her öğrencinin senden bir parça ile yoluna devam edeceğini ve bu parçanın onda nasıl bir iz bırakacağının senin elinde olduğunu unutmamanı dilerim.
Biz öğretmenler öğrencilerimizin dünyalarına dokunuruz sonra onlar dünyaya dokunur, bizim açtığımız pencereden görürler dünyayı, bizim genişletebildiğimiz kadar genişler dünyaları, bakış açıları.
Ve son olarak “Öğretmenim Mori’yle Salı Buluşmaları” adlı filmi izlediysen hemen hatırlayacağın bir bölümle bitiriyorum:
“Hiç gerçekten bir öğretmeniniz oldu mu? Sizi saf ve yontulmamış bir mücevhermiş gibi görüp, bilgelikle onurlu bir ışıltıya dönüştürmek isteyen
Eğer böylesi öğretmenlere ulaşan yolu bulacak talihiniz olursa, dönüş yolunu bulacak kadar da talihiniz olacaktır. Bu bazen zihninizde cereyan eder. Bazen de onların yatak ucunda. Yaşlı profesörümün son sınıfı haftada bir gün, penceresinin pervazındaki Japon gülünün pembe yapraklarını döktüğü çalışma odasında gerçekleşti. Sınıf salı günü bir araya geliyordu. Ders kitabına gerek yoktu. Konu hayatın anlamıydı. Tecrübeye dayanılarak anlatılıyordu. Ders devam ediyor.”
Yaşamı boyunca öğrencileri için bir ilham kaynağı olan Morrie ölürken bile, etrafındakilere yaşamdan nasıl zevk alınacağını ve sevdiklerimize karşı nasıl dürüst olacağımızı öğretmekten geri kalmıyordu bu filmde. Öğrencilerimizde tatlı izler bırakabilmemiz dileklerimle…