Bu yazıda belirtilen tüm görüşler MEB tarafından konu hakkında yapılan açıklamalar ile sahadan proje okul ve hamilik çalışması yürütülen okul yöneticileri, öğretmenleri, öğrencileri ve sektör temsilcilere ait olup derleyen kişi olarak lehte ve aleyhteki fikirlere de yer verilmiştir.
Proje okullarda ilk olarak müdür yardımcı ve öğretmen eksikliği göze çarpmaktadır. Nitelikli sonuçlar alınabilmesi öncelikle iyi bir ekip kurmayla mümkün olabilir. Okul müdürlerinin özel teklifle seçilmesi ve görevlendirilmesi hakkı verilmesi yetmiyor. Halen okul müdürleri yönetici ve öğretmen ihtiyaçlarını ülke geneline varana kadar duyuru yapmalarına rağmen ilgi az olmakta ve ihtiyaç tam olarak kapatılamamaktadır. Proje okuluna öğretmen ve idareci olarak görevlendirme kısıtlı/sınırlı/seçimli olup ayrılmak serbest olduğu için yönetici ve öğretmen açığı oluşmakta ve her yıl daha da artmaktadır. Aksine bu proje okullar daha çok tercih edilmesi gerekmektedir.
Bu okullara öğretmen ve müdür yardımcısı görevlendirilmesi işlem süreci okul müdürünün PYK aracılığıyla ve teklifiyle başlatılmaktadır. Dört yıl sonra görevlendirilmenin devam garantisi bulunmamaktadır. Bir yanda diğer okullarda emekliliğe kadar aynı okulda çalışma imkânı varken dört yıl için ailelerini de etkileyecek bir okul değişikliğine sıcak bakılmamaktadır. Proje okullarından paydaşların somut beklentileri fazla olduğu için daha çok çalışmayı gerektirirken bu çalışmaya karşı ilave olarak bir kazanım elde edilememektedir. Öğretmen ve müdür yardımcıları maddi/ekonomik getirisi olmayan ilave külfet getiren görevlere talip olmamaktadır. Meslek liselerinde zaten fazla olan iş yüküne ilave olarak proje/hami okul olmanın etkisi işleri daha da artırmaktadır. Kültür dersleri öğretmenleri de meslek lisesi öğrencilerinin akademik seviyelerinin düşük olmasından mesleki tatminden uzak olduğunu düşünerek mecbur kalmadıkça tercih etmemektedirler.
Bu atama ve görevlendirmeler normal öğretmen ve yönetici atama ve yer değiştirme takvimi dışında gerçekleştirilmektedir. Yöneticilerin proje okullara yönetici ve öğretmen seçim sürecinde nesnel objektif olmayan değerlendirme yapılmasına müsaittir. Dört yıllık görev süresi biten yönetici doğrudan öğretmenliğe dönmek zorunda kalıyor. Proje olmayan diğer bir okulun müdürü ise süre sonunda yine okul müdürü olarak rahatlıkla yer değiştirebilmektedir. Tam tersine proje okulun müdürlüğünden sonra yaptığı fedakârca çalışmalar sebebiyle tercihen boş okullardan birine öncelikli olarak görevlendirilmesi sağlanması halinde bu görevlere nitelikli yöneticilerin talebini artıracaktır.
Müdür yardımcısı teklif edilmesinin daha önce müdür yardımcılığı yapmış olma şartı okul müdürlerinin seçeneklerini sınırlamaktadır. Şartı tutmayanlar sonrasında müdür yardımcıları sınavına girseler de kendi okulları duyuruya çıkmadığı için görevleri uzatılamıyor.
Proje okullar da en azından öğretmen eksikliği kapatılana kadar ilk atama ve yer değiştirmeye açılmalıdır. Bir veya iki yılın sonunda değerlendirme yapılabilir. Seçimle teklif edilen öğretmenler ise kendileri yer değişikliği isteyene kadar çalışabilmelidir. Proje okullarda çalışan öğretmen ve yöneticilerin görevi cazip hale getirecek ilave ücret alması sağlanmalıdır.
Proje okul mantığını en iyi öğretmenlik öncesi sektörde çalışmış öğretmenler daha iyi anlayabilir. Bu sebeple özellikle proje okulları için lisans mezuniyeti sonrası sektöründe en az iki yıl çalışmış tecrübeli ücretli öğretmenlere öncelik tanınması hatta KPSS şartı aranmaksızın kadroya alınması büyük fayda sağlayacaktır.
Proje ve protokol okullarındaki öğretmen kadrosunun sürekli kendini yenileyip geliştiren nitelikli, dinamik ve üretken olmasını istemek doğaldır. Proje ve protokol kapsamında hedeflere ulaşılabilmesinin en önemli şartı da eğitim kadrosunun çalışmaya istekli olmasıdır. Hatta sadece resmi mevzuatında yazdığı görev tanımlarının dışında da gönüllülük esasıyla özveri ve fedakârlık yapılmasını da gerektirebilir. Proje, döner sermaye ve hamilik çalışmalarının faydasına inanmayan öğretmenlerle başarılı sonuçlar alınamayacaktır.
Mevcut durumda proje ve protokol okullarda öncelikle atölye meslek dersleri öğretmenleri eksikliği ve ihtiyacı devam ederken zorunlu yer değişikliği faydalı olmayacaktır. Öte yandan sadece bu kapsamda görevlendirilen öğretmenlerin dört yılda bir değerlendirmesi yapılması diğer okullarda görevine halen devam eden öğretmenlerin süresiz kadrolu öğretmenler olması bir ikilem doğuracaktır. Yine her ilçede her tür meslek lisesi ile alan/dalların bulunmaması proje okul statüsünde veya genel yer değişikliğine engel olacaktır.
Daha önce de sakıncaları sıralandığı üzere mevcut öğretmenleri, yıllardır çalıştıkları ve alıştıkları ortamdan isteği dışında uzaklaştırmak mutsuz kılmak yerine geleceklerin de tedirgin olmasına ve gelme isteğine engel olabilir. Motivasyon ve verimlilik için başka faktörlerin devreye alınması yer değişikliğinin isteğe bağlı bırakılması daha doğru olacaktır. Öğretmeni sadece birey olarak değil ailesi ve çocuklarını da dikkate alarak değişiklikten olumsuz etkilenmeyecek şekilde düzenleme yapılmalıdır. Bu durum alan/dal açma-kapama ve kontenjan azaltma/artırma durumlarında da göz önünde bulundurulmalıdır. Norm kadro uygulaması kapsamında öğretmenin fazlalık durumuna düşmesi halinde zorunlu olarak ihtiyaç olan bir başka okula gitmek durumunda kalacaktır.
Öğretmenin kişisel ve mesleki gelişiminin desteklenmesi, motivasyon faktörlerinin artırılmasıyla rutine düşen ve mesleki tükenmişlik daralma ve körlük yaşayan öğretmenleri harekete geçirecektir. Performans değerlendirmesi kişisel ve kurumsal olarak bir karneye bağlanması faydalı olacaktır. Sadece saat olarak derslerini yürütmesi dışında iç ve dış paydaşlarla yürütülmesi gereken çalışmaları gündeme getirmek gerekiyor. Meslek alanların öğrenciler tarafından talep görmesi için bu çalışmaların ön plana çıkarılması da önem arzediyor.
Atölye ve meslek dersleri öğretmenlerinin bilgi ve becerilerinin piyasada karşılığı olan kişiler olması ailesinin daha refah şartlarında yaşatmak için mesai saatleri dışında özel sektörde çalışmaları mümkündür. Bu sebeple İstanbul gibi büyükşehirlerde başta ev kiraları olmak üzere ekonomik yaşam sıkıntısı çekmeleri önlenmelidir. Kültür dersleri öğretmenleri öğrencilerin akademik düzeylerini düşünerek sınavla öğrenci alan Anadolu ve fen liselerine geçme eğiliminde olduğu da düşünüldüğünde meslek liseleri için özel uygulamalara ihtiyaç olduğu açıktır.
Proje okul uygulamasında okul müdürünün PYK tarafından görevlendirilmesinin MEB’a teklif edilmesi, dört yıl sonunda değerlendirme yapılmak şartıyla göreve başlayan okul müdürünün, müdür yardımcılarını ve öğretmenlerin görevlendirilmesini teklif etmesi uygulaması birlikte değerlendirildiğinde başarılı olmak için bir ekip kurulması prensibi göze çarpmaktadır.
Meslek liselerinde mesleklerin özellikle atölye ve laboratuvarda uygulamalı eğitim verilerek öğrenildiği yine döner sermaye ve proje çalışmalarının yürütüldüğü birimlerin başında alan/dal şefleri hem öğretmen hem de yönetici olarak bulunmaktadır. Şeflerin değiştirilmesi yenilerinin teklifinde okul müdürünün tercihinin dikkate alınmaması bu başarı zincirini kopartmaktadır.
Okul yönetiminde müdür yardımcıları ne kadar etkiliyse mesleki eğitimde alan ve dal şefleri de o derece etkilidir. Şefler, atölyelerdeki makinelerin, alet ve ekipmanların sürekli aktif kullanılmasını, proje, döner sermaye kapsamında üretim ve arge yapılmasını temin eden kritik roldedir. Sadece puan üstünlüğüne bakarak şef görevlendirilmesi okulun amaç ve hedeflerine hizmet etme zihniyetinden uzak kişilerin yerine gönüllü çalışmalara uygun istekli kişilerin okul müdürünün etkisiyle görevlendirilmesi faydalı olacaktır.
Dört yılın sonunda okulun ve ekibin performansı değerlendirildiğinde okul müdürünün ikinci dört yıllık dönem için devamına kararda hepsi etkili olacaktır. Etkili ve uyumlu bir ekip kurulmasında okul müdürüne yetki verilmesi, kariyer-ehliyet ve liyakat prensibinden uzaklaşılmasını gerektirmiyor. Aksine bu görevlendirme yetkisi dikkatleri okul müdürünün üzerine toplayacağı için daha adaletli davranmasını gerektirir.
Mevcut durumda şeflerin iş yoğunluğu ve sorumluluğu öğretmene nazaran daha fazla olduğu için çoğunlukla istenmeyen görev olarak algılandığından okul müdürünün ricasıyla başvurulduğu ve şeflik görevinin kabul edildiği görülmektedir.
Proje okullarının öğrencilerinin merkezi sınavla mı yoksa yerel yerleştirmeyle mi öğrenci alacağı konusu tartışmalıdır. Her iki düşünceyi hatta karma sistemi savunanlar bulunmaktadır. Mevcut durum okullarda sınavsız öğrenci alan AMP ve sınavla öğrenci alan ATP ve mesleki eğitim merkezi MESEM programları bulunmaktadır. Öğrenci kayıt kontenjanlarının çoğunluğu sınavsız olan kısma ayrılmaktadır. Burada yeni bir model teklifinde fırsat eşitliğini zedelemeyen bir sistemin oluşturulması gerekmektedir.
Proje okullara tamamen sınavlı öğrenci alınması gerektiğini savunan okul yöneticileri; akademik hedefleri olan meslek lisesi sonrası öğrenime devam etmek isteyen, devamsızlık yapmayacak ve ders başarı notları yüksek olacak öğrencilerin okula gelmesi halinde eğitim kalitesini artıracağını düşünmektedirler. Meslek eğitiminde nitelik sorununun öğrencilerin akademik düzeyleriyle ilişkisi tartışılmalıdır.
Bu düşünceyi savunanlara göre; Bu sayede öğretmenlerin de proje okulları tercih etme oranı artacaktır. Öğrenciler belli puan veya dilimi kazanarak okula yerleşmesi meslek liselerinin toplumsal algısını da artıracaktır. Hiçbir okulu kazanamadı ve yerleşemedi meslek lisesine mecburen geldi algısını kıracaktır. Sınav puanı bir başarı ölçütüdür. Meslek liselerindeki eğitimde de diğer okullarda olduğu gibi genel bilgi dersleri için başarı ölçütü olmalıdır. Fakat ortaokul rehber ve sınıf öğretmenlerinin rehberlik ve yönlendirme yaparken öğrencilerin sadece ilk sekiz yıllık ve LGS akademik başarı puanlarını önceledikleri, ilgi-yetenek ve becerilerini fazlaca dikkate almadıkları bilinmektedir.
Ancak bu düşünceyi savunanların öğrencinin özellikle beceri ağırlıklı meslekler için akademik başarısı düşük ama emsallerine göre daha yetenekli-becerili öğrencilerin istediği alanla ve dallara yerleşememesini de düşünmeleri gerekmektedir. Belki de sınavın şeklini bildiğimiz sınavlardan daha farklı hale getirerek bu yetenekleri de kapsayacak şekle dönüştürmekle bu sakıncanın önüne geçilebilir. Öte yandan ortaokulda akademik olarak öğrencilerin desteklenerek seviyelerinin yükseltilmesine çalışmak daha doğru olacaktır.
Meslek liselerine sınavlı-sınavsız her iki türlü öğrenci alınması gerektiğini düşünenler; sektöre nitelikli eleman yetiştirilmesi açısından gerekli olduğunu savunmaktadırlar. Meslek liselerinin sınavsız öğrenci almaması durumunda öğrencilerin gidebilecekleri okul azalmaktadır. Bu sebeple ve tekli eğitim ısrarıyla azalan okul kontenjanlarına dayalı olarak ilköğretim sonu başarı ortalama notu 80 puan üstü olan öğrenciler bile bazı ilçelerde bırakalım kendi mahallinde ve ilçesinde ilçe dışındaki bir liseyi tercih etmek zorunda ve eğitime evinden uzakta devam etmek zorunda kalmaktadır. Bu durum öğrenci için yorucu ve zaman kaybı yanında veliye servis-yemek ek külfeti ve trafik-güvenlik sorununu doğurmaktadır.
Ancak okul yöneticilerinin çoğu okullarına sınırlı sayıda sadece sınavlı öğrenci alınması yönünde tavır almaları ve sistemin tekli eğitime geçme ısrarıyla daralan sınıf/okul kontenjanları sebebiyle sekiz yıllık başarı not ortalaması seksen civarındaki öğrencilerin bile yerel adrese dayalı yerleştirmeyle ilçe dışına gitmek zorunda kalınmasına yol açmaktadır.
Buradan hareketle tüm meslek liselerinin tematik-proje ve hamilik/protokol okul haline getirildiğinde tüm sorunların çözüleceği algısı artmaktadır. Bildiğimizi varsaydığımız hami ve hamilik konusunu biraz açıklamakta ve değerlendirmelerde dikkate almakta fayda bulunmaktadır.
“Hami” kelimesi sözlük anlamı olarak “himaye eden, yol gösteren, koruyan” anlamlarına gelir. “Hamilik” kavramı, tarihi ve kültürel kimliğini aslen Osmanlı ve Selçuklu Medeniyetleri tarafından kurumsallaştırılmış olan “Ahilik ve Esnaf (Mesleki Dayanışma) Teşkilatları”ndan alır. Günümüz işletme ve kurumlarında ise, Hamilik kavramı, daha ziyade mesleğinin inceliklerine vakıf bir personelin (mentor) işe yeni başlayan bir çalışana (mentee) iş hayatı kapsamında koçluk, kılavuzluk ve rehberlik yapmasını öngören bir eğitim metodu olarak algılanmaktadır. Oysaki Ahilik ve Esnaf Teşkilatlarında tecrübe edildiği haliyle Hamilik, sadece mesleki alandaki bir rehberlik süreci olmanın çok daha ötesinde, bir insan yetiştirme modeli olarak görülmüş ve böyle uygulanmıştır. Bu tarihi tecrübeye göre Esnaf teşkilatları çatısı altında yer alan her usta kalfasının; kalfa çırağının ve çırak ise yamağının Hamiliğini yapmakta ve böylece bir yandan mesleki beceri ve donanımlar yeni nesillere aktarılırken, diğer yandan da cömertlik, fedakârlık, paylaşma, dayanışma ve kardeşlik gibi yüksek insanlık fazilet ve ahlakı da bu aktarımda önemli bir rol oynamaktadır. Hamilik yöntemiyle hedeflenen sadece bir işin veya mesleğin inceliklerini öğretmek değil; öğrenciye, “insan olma” anlayış ve sorumluluklarını da eş zamanlı bir şekilde aktarmak ve hatırlatmaktır.
(https://hamilikokulu.org/hamilik-nedir-2/ E.T. 23/01/2023)(YAZININ ÖNCESİ VE DEVAMI VAR)