Öğretmen eğitimleri uzun süredir pek çok kurumun merak ettiği ve üzerine çalışmak istediği bir alan. Eğitim sisteminin aksayan yanlarını her yerde konuşuyor ve yazıyoruz. Atlanılan ya da daha az dikkat çekilen kısım ise öğretmenlerin aldıkları eğitimlerin yeterli olup olmadığı.
Öğretmenler, öğrencilerine geleneksel yaklaşımları kullanarak öğretmeye çalıştığı zaman, öğrencilerin hayal gücünü olumsuz etkiliyor. Çünkü tek bir doğruyu öğretmeye çalışıyoruz. Oysa onlarca farklı doğru var hayatta…
Farklı doğruların var olduğunun farkına varmak için okul dışında hatalar yaparak üzerine düşünmemiz gerekiyor. Herkes bu hatanın farkına varamıyor. Farkına varamayanlar ömürleri boyunca tek bir doğrunun olduğuna inanarak büyüyorlar.
Eğitim fakültelerinde verilen eğitimlere baktığımız zaman bir öğretmen mezun olduğu zaman neler yapacağını öğreneceği, deneyimleyeceği bir eğitim almıyor. Stajer olarak giderek okullarda öğretmenleri izliyor, not alıyor ve bir ya da iki derste deneyim elde etmeye çalışıyor. Burada gidilen okullarda verilen eğitimlerin hepsi geleneksel yöntemler ile sanayi devrimi zamanında planlanmış bir eğitim sistemin artık dönmeyen çarkını döndürmeye mecbur bırakılan öğretmenler tarafından verilmeye çalışılıyor. Sınıf ortamları, öğrencilerin artık ilgi duymadığı, tek bir doğru cevabı bulmak üzere ezberci yöntemlerin öğretildiği sınıfları görerek stajlarını tamamlıyorlar. Belki şanslı olan bir iki öğretmen adayı farklı uygulamaları görme ve öğrenme şansına erişiyor. Ancak üniversitede, ezberlemekle yükümlü olunan, yine tek doğru cevapların arandığı konular ve yöntemler yine geleneksel metotlarla ders anlatan araştırma görevlileri ile devam ediyor.
Üniversite hayatımda yaşadığım ve pek çoğumuza yabancı gelmeyen bir örneği paylaşabilirim. Bir dersimize gelen profesörümüz, elinde taşıdığı notlarını yazdığı bir defterini açar, tahtaya defterini geçirir, okur ve anlatırdı. Bir sorusunda hata olmasına rağmen her sene (aynı dersi 4 kez aldım.) aynı soruyu o hatalı haliyle yazar ve çözerdi. Sınavda onun tahtada çözdüğü yöntem ve adımlar ile çözerseniz de puan vermezdi.
İtiraz edenlere, kendisinin böyle çözdüğünü söyleyenlere ise “Ee başka bir kitaptan çalışsaydınız, doğrusunu öğrenseydiniz” demeye devam etti.
Araştırma görevlileri gibi üniversitenin eğitim fakültesinde öğretim görevlileri derslerini anlatırken yaratıcı yöntemleri, yenilikçi düşünceleri öğretmen adaylarına öğretmedikleri sürece, öğretmen adayları ancak çevrelerinde bir rastlantı ile bu tür metotlara rastlamadıkları sürece geleneksel öğretmenler olarak devam ediyorlar. Çünkü mezun olduktan sonra KPSS’de tek doğrunun peşinden koşmaları ve meslektaşlarının önüne geçerek atanmaları gerekiyor. Atandıkları zaman da sudan çıkmış bir balık gibi ne yapacaklarını bilmedikleri, üniversitede asla kullanmayacakları bilgilerin ezberletildiği bir halde kala kalıyorlar.
Öğretmen eğitimlerinde öncelikle üniversitelerin, öğretim görevlileri ile beraber yenilikçi yaklaşımları öğretmen adaylarına deneyim ile öğretmesi, içselleştirmelerini sağlayarak atandıkları zaman okullarını değiştirmeleri için fırsat vermesi gerekiyor.
Üniversitelerin ardından ise, seminer dönemlerindeki eğitimlerin içeriklerine ve kullanılan yöntemlere bakmak gerekiyor. Bu konuyu da bir sonraki yazıya bırakmak en iyisi olacaktır.