Rüzgârı dizginleyen çocuk: William Kamkwamba.
“Denersem yapabilirim, düşüncesiyle yola çıktığımda henüz 14 yaşındaydım. Yaşadığımız bölgedeki kıtlık artık dayanılmaz olmuştu ve etrafımdaki insanlar teker teker ölüyordu. Buna bir son vermeli, en azından denemeliydim. Çevremdeki insanların, hatta ailemin bile bana deli gözüyle bakmasını hiç umursamadan sadece amacıma odaklandım. Ve başardım da!”
Mücadeleci bir ruhun gerçek başarı hikayesi.
Bu hikâye, yaşadığımız bu dünyanın, doğanın aslında bize ne kadar da kendi içinden imkanlar sunabildiğini görmemizi sağlayan bir çocuğun hikayesi. Yokluğun yetenekle birleşmesiyle insan oğlunun neler yapabileceğini anlatan bir öykü. Doğanın içinde öğrenmenin ne demek olduğunu gösteren harika bir örnek.
Hikâye, Afrika kıtasının güneydoğu bölümünde yer alan ve denize kıyısı bulunmayan Malavi ülkesinde geçiyor. Bünyesinde birçok etnik grubu barındıran bir ülke olan Malavi, aynı zamanda dünyanın en fakir ülkelerinden biri.
Bir fen bilgisi kitabından esinlenen 13 yaşındaki William Kamkwamba, Malavi’deki köyünü kıtlıktan kurtarmak için bir rüzgâr türbini inşa eder. Ve tabi bu rüzgâr türbinini inşa etmesi fikrine iten bir yaşam mücadelesi var köyünde. Bu yaşam mücadelesi içinde doğan bir fikir ise, doğanın kendi içinde nasıl imkanlar sunduğunun sorgulamasını yaptırıyor insana. Düşünmeden edemiyor insan? Bir öğretmen olarak, bir anne olarak, bir baba, bir eğitimci olarak…
İçinde bulunulan şartlar bir çocuğu kendiliğinden öğrenmeye itiyor. Anne Ortlund diyor ki: “Sizi şekillendiren şartlar değil, şartlara nasıl tepki verdiğinizdir.” İşte hikâyenin kahramanı da tam da bunu yapıyor. Şartlar ne olursa olsun bu şartların kendisini şekillendirmesine müsaade etmek yerine, şartlara karşı mücadeleci ve özgürce bir tepki veriyor.
Düşününce gerçekten de öyle değil miyiz? Şartların bize sunduğu kadarıyla ve bunu öğrenerek tepki vermiyor muyuz çoğu zaman hayatımızda? Halbuki eğer öğrenmeden bahsedeceksek hayatta öğrenmemiz gereken ilk şey; şartların bizi şekillendirmesine müsaade etmek mi yoksa var olan duruma karşı vermemiz gereken tepkinin ne olması gerektiğine olan inancımız mı?
Biz büyükler bunu kendi içimizde ne kadar sağlayabiliyoruz ki çocuklarımızın öğrenmesi için bir öncülük edebilelim?
Düşünmeli değil miyiz ki bizler çocuklarımızı acaba ne kadar mücadeleci bir ruh ile yetiştiriyoruz? Onların bir şeyleri elde etme çabalarını göstermede ne kadar ortam hazırlıyoruz? Sorunlarla karşı karşıya kalmalarına müsaade etmeden acaba çözümü bizler mi üretiyoruz? Düşününce kendi içimizde vermiş olduğumuz cevabımız nedir?
Bazen hayatta fırsat vermek gerekir her şeye… Çocuklarımıza… Bir şeyi kendiliğinden çözüme ulaştırabilmesine müsaade etmeliyiz. Her takılıp kaldığı noktada, çözümü bizim üretmemiz yerine onun üretmesine ve yol almasına yardımcı olmamız gerekmez mi?
Anne Ortlund çok haklı: “Asıl bizi şekillendiren şartlar değil, kendi içimizdeki sınırlarımız.” Biz büyükler, çocuklarımızın sınırını çizen değil; kendi sınırlarını çizmesine olanak sağlayan olmalıyız.
Gerçek bir öğrenme sağlanacaksa eğer, bırakın doğaya hem kendinizi hem de çocuklarınızı. Böylelikle rüzgârı dizginleyen nice çocuklarımız olsun.