Zamandan geriye gittiğimizde görsel algı kavramının günümüz bakış açılarına dayanan bir felsefesi olduğunu görürüz. Ancak yine de yazı bulunmadan önce insanların mağara duvarlarında yaratılan imgelerle anlaştıklarını da biliyoruz. Bugün bir insanın okuduklarının yalnızca yüzde onunu hatırlarken izlediği bir filmden yüzde elli hatırlama sağladığı da bir gerçek.(1)Tabii burada bakmak ile görmek arasındaki farkın da, kişilerin anlaşması konusunda ortaya koyduğu sonuçlar, üzerinde durulması gereken başka bir konudur. Eski çağlarda insanların yaşamlarını düzenleme konusundaki çalışmaları ile bugünü karşılaştırdığımızda, gerek keşfetme ve gerekse anlam verme konusundaki ayrıntılar, bizi günümüz insanının zihinsel evrimi konusundaki gerçeklere götürmektedir.
Keşfetme insanoğlunun varlık temelinde sahip olduğu en temel özelliklerden biridir. Bir çocuğun anne karnından doğumundan sonra başlayan keşfetme süreci, anne ve babanın yaklaşımı ve çevrenin etkileşimiyle şekillenmektedir. Aynı zamanda okulda da bu süreç devam etmektedir. İşte bu noktada çocuğun keşfetmesine yardımcı olmak, ebeveynlerin ve okulun temel görevidir. Bunun nedeni insanın kendiliğinden başlayan bu sürecinin desteklenmesinin gerekliliğidir. Eğer insan keşfetme sürecinden uzaklaşırsa yaşam sadece temel ihtiyaçların karşılanmasına yönelik faaliyetlerden oluşur ki, bu da düşünce dünyasındaki kısır döngünün başlamasıdır. Oysa insanlık tarihi, insanın yaşamı düzenleme ve doğaya hizmet kapsamında gerçekleştirmiş olduğu keşiflerle doludur. Öyleyse insan sürekli düşünce dünyasını destekleyecek argümanlara ihtiyaç duyar. Bu argümanların önemli bir kısmı okulda verilirken, bir kısmı da kişinin yaşam süreçlerine bağlı olarak okul dışında ilerler. İşte insan keşfetme sürecini bakmak ve görmek arasındaki düşünsel farklılığı yakalamaya çalışırken gerçekleştirir. Bu yüzden her öğrenciye kendi algısını açacak materyalleri sunmak ve düşünsel keşfini gerçekleştirmesini sağlamak okulun görevidir.
Öğretmen bu süreçte nerededir? Elbette öğretmen hazırlanan program dahilinde bir sunuş yapmaktadır. Ancak bu programların değişmesi ve yeniden yapılanması öğretmenin sınıfta aldığı geri bildirimlerle olmaktadır. Öyleyse sınıftaki öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini bilen öğretmen, sunuş yapılanması ile çağ atlamaya neden olabilecek bir konumdadır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar aydınlanma çağında görsel algı kuramlarına göre hazırlanmış öğretim programlarının önemine dikkat çekmektedir. Görsel algı kuramları sınıf ortamında iki boyutlu algı yerine üç boyutlu algıyı geliştirecek çalışmaların sonuçlarını gösterecek niteliktedir. O halde yazıyı görsel materyallerle harmanlayıp, anlatımlarımızı üç boyutlu materyallerle desteklemek öğrencide bakış açısını değiştirecek çalışmalardır. Aynı zamanda yaratıcılığı da arttıran bu destekler beyni çoklu materyalle uyarmayı sağlamakta ve sonucunda öğrencide fikir üretimi gerçekleşmektedir. Bakan göz ve anlamdıran beyin aynı anda hem ses, hem görsel, hem de dokunsal olarak uyarılmakta ve yaratıcılığın temelleri atılmaktadır. Eğitim de istenen davranış değişimi yani düşünsel çıkarım yapmanın temelini atan yaratıcılık sağlandığında öğrenci kendi çalışma modelini ortaya koyabilmektedir. Öyleyse ders programlarının sınıf içinde sunumunda anlatımı destekleyen animasyon, simülasyon ve üç boyutlu materyal kullanımı kişinin aldığı bilgilerden sentez yapmasına yardım edecektir. Bir de öğrencilerin çıkarım yapmasına yardım edecek sorularla değerlendirmeler yapıldığında öğrenci ezberci yaklaşımdan kurtulup düşünsel yaratım yapmaya yönlenecektir. Eğitimde ezberci yaklaşım nesillerin kendilerine bir şey katmadan öğrendikleri dönemleri oluşturmakta, bu da atadan miras kalan genlerin bir adım öteye gitmeden yerinde saymasına yol açmaktadır. Oysa görsel algı kuramlarına göre zenginleştirilmiş öğretim ortamlarında eğitim alan öğrenciler kendi yaşam çizgilerini farklılaştırarak yaptıkları düşünsel çıkarımlarla yeni ürünler vermenin keyfini atalarına yaşatacaklardır. Çünkü kendini tekrar eden toplumların ileri adımlar atıp aydınlanma sağlaması mümkün değildir.
Kaynaklar:
1-Alev Fatoş Parsa, İmgenin gücü ve görsel kültürün yükselişi, Ocak 2004