Okullarda sıkça duyduğumuz bir cümle vardır: “Bu çocuk hiperaktif.”
Bir öğrenci sınıfta yerinde duramıyorsa, kalemiyle oynuyorsa, teneffüslerde sürekli koşturuyorsa çoğu zaman bu yargı dile getirilir. Fakat sorun şu ki, bu tespit çoğunlukla bilimsel temelden değil, aceleyle yapılmış bir gözlemden ibarettir.
Hareketlilik Çocukluğun Bir Parçası
Çocukluk dönemi hareketle öğrenilen bir dönemdir. Çocuk oyun oynayarak, koşarak, keşfederek gelişir. Özellikle okul öncesi ve ilkokul çağında çocukların enerjik olması son derece doğaldır. Bu yaş grubundaki çocuklardan uzun süre sessiz oturup dikkatini toplamasını beklemek çoğu zaman gerçekçi değildir.
Fakat günümüz eğitim sisteminde sınıf düzeni ve akademik beklentiler, bu hareketliliği “sorun” gibi göstermektedir. Böylece hareketli çocuk, hızlıca “hiperaktif” etiketiyle anılmaktadır.
Eğitimcilerin Yanlış Gözlemleri
Öğretmenlerin gözlemleri çok kıymetlidir. Ancak bazı davranışlar, doğru analiz yapılmadan kolayca yanlış yorumlanabilir. Örneğin:
- “Dersi dinlemiyor, gözleri camda.” Belki de çocuk derste kullanılan yöntemle ilgilenmiyor ya da anlatılan konuyu zaten biliyor. Bu durumda dikkati dışarı kayabilir. Bu tek başına hiperaktivite göstergesi değildir.
- “Sürekli parmak kaldırmadan konuşuyor.” Çocuğun paylaşma isteği yüksek olabilir ya da kendini ifade etme becerisi güçlüdür. Kurallara uymakta zorlanmak hemen DEHB işareti sayılmamalıdır.
- “Teneffüste hiç yorulmuyor, sürekli koşuyor.” Çocuklar oyunla enerjilerini atar. Koşmak, zıplamak, oyun oynamak hiperaktivite değil, çocukluk enerjisidir.
- “Defterini düzenli tutamıyor.” Bu durum dikkat eksikliğine işaret edebilir ama aynı zamanda motor becerilerin gelişmemiş olmasından ya da ilgi eksikliğinden de kaynaklanabilir.
- “Arkadaşlarıyla sık sık konuşuyor.” Çocuğun sosyal yönü kuvvetli olabilir. Bu davranışın sürekli çatışmaya dönüşüp dönüşmediğine bakmadan “hiperaktif” damgası vurmak yanlıştır.
Bu örnekler, yüzeysel gözlemlerin nasıl yanlış tanılara yol açabileceğini gösteriyor.
Etiketin Zararları
Bir çocuğa “hiperaktif” dendiğinde bu sadece bir sıfat değildir; aynı zamanda yük haline gelir. Çocuk kendini sorunlu hissetmeye başlar. Arkadaşları tarafından dışlanabilir, ailesi çaresizlik yaşayabilir. Oysa çoğu zaman sorun, yalnızca uygun öğrenme yöntemlerinin kullanılmaması ya da çocuğun enerjisini yönlendirecek alanların yetersizliğidir.
Yanlış etiketler hem çocuğun özgüvenini zedeler hem de gerçek çözüm yollarını görmemizi engeller.
Doğru Gözlemin Önemi
Bir çocuğun gerçekten dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip olup olmadığını anlamak, tek bir ders saati ya da birkaç gün gözlemle mümkün değildir. Bunun için:
- Uzun süreli gözlem yapılmalı, farklı ortamlarda davranışların seyri izlenmelidir.
- Aile ile iş birliği kurularak evdeki davranışlar öğrenilmelidir.
- Çocuğun akademik, sosyal ve günlük yaşamı bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
- Gerektiğinde rehberlik servisi ve uzman desteği sürece dahil edilmelidir.
Burada altını çizmek gerekir: Öğretmen tanı koymaz, öğretmen gözlemler ve yönlendirir.
Günümüz Eğitim Ortamının Etkisi
Modern eğitim sistemi, çocuklardan uzun süre sabit oturmalarını ve dikkatle dinlemelerini bekler. Ancak bu beklenti, özellikle küçük yaş gruplarının gelişimsel özellikleriyle uyumlu değildir. Çocuklar hareket etmeye ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç görmezden gelindiğinde, doğal davranışlar “sorun” olarak algılanır.
Çözüm, sınıf ortamını çocuğun gelişimsel ihtiyaçlarına göre düzenlemektir. Hareket molaları, oyun temelli öğrenme yöntemleri ve farklı etkinlikler, çocukların enerjisini öğrenmeye dönüştürmenin en sağlıklı yollarıdır.
Eğitimcinin Sorumluluğu
Eğitimcilerin en önemli görevi, çocukların davranışlarını anlamaya çalışmaktır. Bir çocuğun neden yerinde duramadığını, dikkati neden dağıldığını ya da neden kurallara uymakta zorlandığını sorgulamak gerekir.
Sorular şunlar olmalıdır:
- Bu davranış sürekli mi yoksa belli durumlarda mı ortaya çıkıyor?
- Evde de aynı şekilde gözleniyor mu?
- Çocuğun sosyal ilişkileri ve akademik başarısı bu durumdan ne kadar etkileniyor?
Yanıtlar bulunmadan verilen her “hiperaktif” yargısı, eksik ve yanıltıcıdır.
Acele Etmeyelim
Her hareketli çocuk hiperaktif değildir. Günümüzdeki asıl sorun, eğitimcilerin ve ebeveynlerin bu ayrımı yapmadan hızlıca etiketleme eğilimidir. Çocuğun gerçek ihtiyaçlarını görmezden gelen bu yaklaşım, hem çocuk hem de çevresi için büyük zararlar doğurur.
Çocuklar aceleyle damgalanmaya değil, sabırlı gözlemlere, doğru yönlendirmelere ve ihtiyaçlarına uygun öğrenme ortamlarına ihtiyaç duyar.
Unutmayalım ki eğitimde aceleyle verilen her karar, bir çocuğun hayatında derin izler bırakabilir.