İnsanların inanmadığı işleri yapması zaten yeterince rahatsız edici. Ama söz konusu çocuklar olunca rahatsızlığın büyüklüğü ve şiddeti daha da fazla artıyor. Bu inanılmadan yapan işlerden en rahatsız edici olanı belki de araştırma ödevleri. Öğrencilerin araştırma yapmaları ve kendi ürünlerini ortaya koydukları projelerin yararlarından literatürde sıkça söz edilir ve bu yüzden eğitim programlarında zorunlu tutulmamakla birlikte okullarda (özellikle özel okullarda) bu ödevler sıklıkla verilir.
MEB’in son yönetmeliğinde performans görevi ilk ve orta okullardan tamamen kaldırıldı. Proje ödevleri ise sadece orta okullarda devam etmektedir ve öğrencinin seçtiği derse göre her öğretim yılı için genellikle bir tane verilir. Fakat uygulamada bu böyle olmuyor. Özellikle özel okullar ısrarla bu tür araştırma ödevlerini öğrencilere vermeye devam ediyorlar. Aslında ilk bakışta öğrenciyi araştırma yapmaya yönlendirmesi açısından faydalı gibi görünmekle birlikte bu ödevlerle ilgili ülkemizdeki okullarda ciddi sorunlar gözlemliyorum.
Öncelikle, verilen araştırma ödevinin öğrencinin düzeyine ya da dersin içeriğine uygun olmadığını veya bu tür ödevlerin verildiği tarih ile teslim tarihi arasında geçen sürenin yeterli olmadığını zaman zaman gözlemliyorum. Bu da ne yazık ki, öğretmenin ya da ödevi kararlaştıran zümrenin ödevin amaç ve hedef kazanımlarla uyum ve tutarlılığını, ödevin kapsamını ve gerektirdiği süreyi iyi planlayamadığını göstermektedir.
Sınav, ödev ve bunun gibi her tür öğrenci çıktısı öncelikle amaç ve hedef kazanımlar göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Ayrıca araştırma ödevinin verildiği zaman ve ödevin bitirilmesi için gerekli süre de belirlenmelidir. Sınavların ve diğer derslerin ödevlerinin çok olduğu dönemde verilen ve kısa sürede teslim edilmesi istenen araştırma ödevini öğrenci baştan savma yapacaktır. Bütün bu unsurlar düşünülmeden verilen ödevlerin öğrenciye hiçbir faydası olmaz.
Üzerinde durmak istediğim bir ikinci sorun, her zaman vurguladığım yerleştirme sınavı odaklı eğitim sistemidir. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, genç nüfusun fazla ve kaliteli eğitim veren okulların az olması nedeniyle veli ve öğrenciler sınava odaklı bir strateji izlemeyi tercih ediyorlar ve okullar da bunun dışında kalamıyor. Dolayısıyla, okullar da öğrencilerine bu sınavlara yönelik test ve yazılı ödevler vererek onları bu sınavlara hazırlamaya çalışıyorlar. Bu tür ödevler sınav odaklı eğitim sisteminin bir sonucu olarak veli ve öğrencilerin önceliği oluyor ve büyük bir vaktini alıyor. Bu durumda bu araştırma ödevlerinin daha da geri plana itiliyor.
Bu noktada, ikinci sorunla ilişkili olan bir üçüncü sorun daha ortaya çıkıyor: Bu araştırma ödevlerinin internet sayfalarından kopyala-yapıştır şeklinde yapılması, hatta daha da kötüsü öğrenci tarafından değil, veli tarafından yapılması. Örneğin, öğrenci araştırma ödevini bir an önce bitirip test çözmeye başlayabilmek için bilgilerin güvenirliğini test etmeden bulduğu her şeyi kopyalayıp yapıştırıyor ya da matematikte eksiği olduğunu fark eden bir veli çocuğuna “Kızım/oğlum sen git şu soruyu çöz, ben senin ödevini yaparım” diyerek kopyalama ve yapıştırma işlemini kendi gerçekleştiriyor. Böylece ortaya işlevsiz bir ürün ortaya çıkıyor, öğrenmenin gerçekleşmediği bir ürün.
Bütün öğrenim hayatı boyunca ödevlerini kopyala-yapıştır şeklinde yapan ya da velisine yaptıran öğrenci üniversiteye geldiği zaman bizler (öğretim üyeleri) bu etik sorunu çözmekte daha çok zorlanıyoruz. İntihal (bilimsel hırsızlık) gibi bir kavramın ne olduğunu bilmeyen öğrencinin kopyala-yapıştır şeklinde yaptıkları ödevleri kabul etmeyince şaşkınlıkla yüzümüze bakıp “Hocam ödev başka türlü nasıl yapılır ki?” diyen öğrenciler durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Demek ki, üniversiteye gelene kadar bu öğrencilerin ödevinin özgün olup olmadığını hiçbir öğretmen kontrol etmemiş. Hiçbir öğretmen bugüne kadar bu öğrencilere emeğe saygı, bilginin güvenirliği, kendi ödevinin sorumluluğu gibi kavramlardan söz etmemiş. Bu gerçekten çok acıklı bir durum.
Araştırma ödevinin bir amacı olmalı. Öğrenciye konuyla ilgili bilgi ve farkındalık kazandırmanın yanı sıra öğrencinin araştırma etiği ve araştırma süreci konularında da onu geliştirmelidir. Bu amaçla ödev verirken öğretmenlerin kendilerine sormaları gereken sorular şunlardır:
- Bu konu benim için gerçekten önemli mi?
- Bu konuda öğrencilerimin araştırma yapmasını gerçekten önemsiyor muyum?
- Bu ödev dersin amaç ve hedef kazanımlarını gerçekleştirecek mi?
- Bu ödev öğrencinin yaş düzeyine uygun mu?
- Bu ödevi bitirmek için öğrencinin yeterli zamanı var mı?
- Bu ödevin sunum şekli öğrencinin kendi yaratıcılığını ortaya koyabilmesi için uygun mu?
- Bu ödev öğrencinin konu hakkında bilgi ve farkındalığını geliştirecek mi?
- Bu ödev öğrencinin araştırma etiği ve araştırma süreci hakkında bilgi kazanmasını sağlayacak mı?
- Öğrencinin teslim ettiği ödev onun konuyla ilgili ne öğrendiğini gösterecek mi? Ödev bunu göstermek için yeterli değilse sınıfta kısa da olsa bir sunum ve/veya tartışma yaptırabilecek miyim?
- Öğrenciye yaptığı ödevle ilgili yazılı ya da sözlü geri-bildirim verebilecek miyim?
Bir öğretmen bu soruların tümüne “Evet” cevabı veremiyorsa o ödevi vermemelidir. Kimsenin inanmadığı ve dostlar alış-verişte görsün zihniyetiyle verilmiş bir ödev zaman, enerji ve kağıt israfından başka hiçbir şey değildir. Özetle, gelecek nesillerin donanımı okul panosunu süsleyen ödevlerden daha önemlidir. Lütfen, bunu asla unutmayalım.