Mükemmeliyetçilik olumlu bir kavram gibi görünmesine rağmen son derece ciddi sonuçları olan bir kişilik özelliğidir. Bir kişinin kusursuzluğu istemesi, yüksek standartlar belirleyerek hedefler oluşturması ve o hedefe ulaşmak için kendini yıpratması şeklinde tanımlanabilir. Mükemmeliyetçiler ‘neredeyse mükemmeli’ kabul etmez, yapılan işin her yönüyle kusursuz olmasını isterler. Mükemmeliyetçilik ‘elde edilen iyinin her zaman daha iyisi vardır’ düşüncesinden gelişmektedir (Kıral, 2012). Horney (1970)’e göre mükemmeliyetçilik ise; kişinin davranışlarında kılı kırk yarması, davranışlarında aşırı titiz ve düzenli olması ve yüksek düzeyde mükemmele ulaşma çabasıdır (Akt; Kıral, 2012)
Mükemmeliyetçi birey ufak bir kusur veya hatada kendini affetmez, en iyisini neden yapamadığını sürekli sorgular ve kendini acımasızca eleştirebilir. Bu bireyler olayları ya hep ya hiç şeklinde değerlendirir ve doğru ile yanlış arasında pek çok derece bulunabileceğini düşünmeden durumları doğru veya yanlış diye sınıflama eğilimindedir (Leana-Taşçılar ve Kanlı, 2014). Onlar için gri yoktur, bir şey ya siyah ya da beyazdır. Bir birey mükemmeliyetçi ise hataya karşı toleransı çok düşüktür ve yanlış yapma ihtimali onları fazlasıyla korkutmaktadır. Sürekli düzeltmeler yapar, yaptıklarını beğenmez, tekrar yapar, yaptıklarını defalarca kontrol eder veya o işi ertelerler. Mükemmeliyetçiler hep en iyiye odaklandıkları için genellikle karar vermekte güçlük çekerler. İşlerini zamanında teslim etme konusunda sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu davranışlarından dolayı da kendilerine yönelik saygıları zaman zaman düşmekte, kendilerini değersiz hissedebilmektedirler. Sınıfındaki en başarılı öğrencinin neden kendisi değil de bir başkası olduğu konusunda kendisini suçlayabilmektedir. Mükemmeliyetçi birey herhangi bir başarısızlık durumunda çabucak yıkılmaktadır. En iyisini yapma arzusu ile hareket eden mükemmeliyetçilerde yüksek düzeyde stres görülmekle birlikte başarısızlık karşısında kendini toparlama güçleri ise oldukça düşüktür. Mükemmeliyetçilik aslında başarıya ulaşmayı engelleyen önemli bir barikattır.
Anne-baba tutumları da mükemmeliyetçiliği besleyebilir. Örneğin ebeveynler eleştiriyi çok fazla kullanıyorsa çocuk hep daha iyisini yapma çabası içerisine girer. Bu da çocukların mükemmeliyetçi davranış geliştirmesine neden olur. Özellikle eğitim düzeyi yüksek ailelerin çocuklarında bu davranış çok daha fazla görülmektedir. Bunun yanında özel yetenekli çocuklarda da bu davranışın normal gelişim gösteren çocuklara göre daha fazla görüldüğü bilinmektedir (İlter, 2017). Mükemmeliyetçi çocuklar depresyon, kaygı, panik ve yeme bozuklukları açısından yüksek risk grubunda yer almaktadır (www.psychologytoday.com). Ailenin sevgi ve onayını almak için mükemmel bir iş çıkarmak zorunda olduğunu düşünen çocuk için bu, fazlasıyla zorlayıcı bir yaşam deneyimidir. Çocuk anne-babanın sevgisini ve takdirini kazanmanın ya da sürdürmenin yolunun sürekli başarısına bağlı olduğunu ve başarısız olduğunda ise kendisini sevmeyeceklerini düşündüğünden kusursuz bir performans göstermek için üstün bir çaba sarf eder. Mükemmeliyetçi çocuklar başarısızlıktan kaçınma eğilimindedirler. Başarısız olacağını düşündüğü durumlarda ise asla o işe girişmezler. Örneğin sınıfta, ekip arkadaşlarının başarılı olacağına yönelik güven eksikliğinden kaynaklı takım çalışmalarına katılmayan, işbirliğinden uzak duran öğrencilerle karşılaşabilmekteyiz. Ya da sınavlardan neden 100 değil de 96 aldığı mükemmeliyetçiler için hayati bir mevzuudur. Öyle ki sınavdan 96 alan öğrenci evde günlerce bunun yasını yaşadığına şahit oluruz.
Ailelere çocuklarında görülebilecek böylesi olumsuz bir davranışa engel olabilmek için öncelikle çocuklarına karşı koşulsuz bir sevgi beslemeleri gerektiği anlatılmalıdır. Yani ebeveynler ‘seni sevmem için sınıfındaki en yüksek notu her zaman sen almalısın’ şeklinde bir mesajdan veya imadan kesinlikle kaçınmalıdır. Sevgi hak edilmez, sevgi bir nedene de bağlanamaz, ebeveynler sevginin bir durumun peşinden ortaya çıkan duygu olmadığını çocuklarına anlatmalı, bunu da somut bir şekilde göstermeleri gerekmektedir. Anne-babalar başarı beklentilerini çocuklarına çok fazla yansıtmamalarında fayda vardır. Çünkü ebeveynin başarı beklentisi çocuk üzerinde inanılmaz bir baskı oluşturur. Ebeveynler, başarılı olan insanlara karşı abartılı bir yaklaşım içerisine girmeden belli bir konuda başarı elde etmiş insanları gereğinden fazla abartmadan takdir edebilmelidir. Başarının hayattaki en önemli şey olmadığı, bunun yerine merhametli olmanın, dürüst, adaletli ve hakkaniyetli davranmanın, her şeyden önce iyi bir insan olmanın önemi devamlı vurgulanmalıdır.
“Hep en iyisini yapmalısın”, “herkesten daha başarılı olmalısın” gibi zarar verme olasılığı yüksek ifadelerden ve çocuğun yüksek not alan arkadaşları ile kıyaslanmasından kaçınılmalıdır. Çocuğun sınavdan aldığı notu ailesine söylediğinde ebeveynin hemen sınıfında şu çocuk kaç aldı diye sorması belki ebeveynler için sıradan bir soru olarak yorumlansa da çocuklar için rahatsız edici bir sorudur. Sınıfında kimler en yüksek notu aldı sorusu özünde kendi çocuğu ile diğer çocukları örtük biçimde kıyaslamayı barındırır. Ebeveynler başarıdan çok çocuğun çabasını takdir etmeli ve gayretine övgüde bulunmalıdır. Sonuca çok fazla odaklanmadan gösterilen çabanın ve sürecin sonuçtan çok daha önemli olduğunun altı çizilmelidir.
Önemli başka bir nokta ise ebeveynlerin başarısızlığı ya da hataları kabul etmeleri yani başarısızlığa ve hatalara karşı toleransları yüksek olmalıdır. Başarısızlığın da en az başarı kadar değerli olduğunu, başarısızlıktan da çıkartılabilecek önemli dersler olduğu bilinmelidir. Ebeveynler geçmişte yaşamış oldukları başarısızlıklarını çocuklarıyla paylaşmalı, başarısızlığın da kabul edilebilir bir durum olduğu belirtilmelidir. Aileler başarısızlık veya hayal kırıklıklarında çocuklarına nasıl başa çıkacağı konusunda yardımcı olmalıdır. Örneğin çocuğun bir arkadaşıyla konuşması, resim çizmesi, ailesi ile beraber etkinlikte bulunması (sinema, piknik, ilk kez gidilen bir mekân) yaşamış olduğu duygularla başa çıkmasına yardım edecek etkili uygulamalardır. Mükemmeliyetçilik küçük yaşlardan itibaren gelişen bir davranış olduğu için ebeveynler daha dikkatli olmalı ve bu olumsuz davranışı önlemek için yukarıda belirtilen tedbirleri almalıdır. Unutulmamalıdır ki, her mükemmeliyetçi birey gelecekte ebeveyn olduğunda kendisi gibi mükemmeliyetçi bir birey yetiştirecektir.
Öğretmene de bu konuda önemli görevler düşmektedir. Öğretmen sınıfında mükemmeliyetçi bir öğrenci ile karşılaştığında öncelikle sorunu önemsemelidir. Böyle bir davranışı fark ettiğinde ebeveynlerle görüşerek ortak bir karar almalı ve birlikte hareket etmelidir. Öğretmen sınavlardan alınan yüksek notun değil sergilenen olumlu davranışı takdir etmelidir. Mükemmeliyetçiliğin sınıf ortamından beslendiği unutulmamalı, tüm öğrencilere eşit mesafede yaklaşılmalıdır. Öğretmen gerçekçi hedefler belirlemeleri için onlara yol göstermelidir. Sınıf içi etkinliklerde işbirliği ve takım çalışmasına önem vermeli, öğrencilerin başarısızlıkla yüzleşmesini sağlamalı ve başarısızlıkla sağlıklı bir şekilde baş etmesi konusunda öğrencilerine rehber olmalıdır.
Yaşar DİLBER
Psikolojik Danışman
Ocak 2019-Bursa
Kaynakça
İlter, B. (2017). Özel Yeteneklilerde Mükemmeliyetçilik, Taşçılar, M.L. (Ed). Özel Yetenekli Çocukların Psikolojisi: Teoriden Uygulamaya, Ankara, Nobel Yayın Dağıtım.
Kıral, E. (2012). İlköğretim Okulu Yöneticilerinin Mükemmeliyetçilik Algısı ve Kontrol Odağı İle İlişkisi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi.
Leana-Taşçılar, M. ve Kanlı, E. (2014). Üstün Zekâlı ve Normal Gelişim Gösteren Çocukların, Mükemmeliyetçilik ve Öz-Saygı Düzeylerinin İncelenmesi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, C.47, S.2, 1-20.