Mutluluk nedir? Hayatımız boyu sorguladığımız, ulaşmaya çalıştığımız hayatın anlamı belki de. Biz bunu öğrenmeyi ve bulmayı, kendimiz için ne kadar çok istiyorsak çocuklarımız ve öğrencilerimiz için de istiyoruz muhakkak. İşte bu gün sizlere geçenlerde, hayatın anlamını, mutluluğun kaynağını, sevmek ve sevilmekle ilgili şeyleri araştırıp okurken karşıma çıkan mutluluk kutusu projesinden bahsetmek istiyorum. Tabi sadece o değil bahsetmek istediğim. Mutluluğun aslında nasıl kazanılması, nerelerde aranılması, bulmak için neler yapılması ve bunları çocuklarımızın hayatına da nasıl sokmamız gerektiği anlatmak istediklerim.
Mutluluk ve kaynaklarıyla ilgili araştırmalar yaparken yine imdadıma Barış Özcan’ın videolarından biri yetişti. Videoda mutluluk kutusu diye bir şeyle karşılaştım ve dikkatle izlemeye başladım. Bir kutu hazırlayıp içine mutlu olduğumuz anların yazıya dökülmesi isteniyordu. İçimde bir karamsarlık, sıkıntı hali vardı ama yazılabilecek o gün yaşadığım, ufacık bir mutluluğum da olur muhakkak diye düşündüm. Oğlumun küçücük bir gülümsemesi, yaptığım bir yemek, bir yürüyüş, okuduğum kitaptan bir cümle neden olmasın ki dedim.
Ve oğlumla hemen işe koyulduk. Güzel bir kavanoz bulduk ve oğlum onu kendi isteğine göre kağıtlar yapıştırıp süsledi. Ve ilk mutluluk kaynağımız olan şeyi yazdık o gün için. Ve devam eden her günde bunu sürdürdük ısrarla.
Bu bize hem mutluluklara odaklanmayı hem de belki canımız sıkıldığında açıp okuyup hatırladığımızda bile, mutlu olmamızı sağlayacak bir kaynaktı. Çünkü zaman değerliydi ve boşa geçirilecek vakit yoktu. O yüzden zamanın kıymetini bilmeli, onu mutluluklarla, güzel geçirilen anlarla ve onları hatırlamakla geçirmeliydik. Hele ki çocuklar, öğrenciler, daha küçücük, hayatı anlamaya tanımaya çalışan beyinler. Neden herşeye güzelden, başarıdan ve en önemlisi olumludan yana bakmaya başlamasınlar ki.
Bunda kesinlikle yetiştiriliş tarzının önemli olduğunu düşünüyorum. Tabi ki çocuğun kendi yaratılışında da var olabilir. Ama nasıl geliştirilen şeyler gün yüzüne çıkarken, geliştirilmeyen şeyler baskılanıyorsa, bu olumsuz düşünceleri hatıra getirmeyi de baskılayabiliriz öyle değil mi? Mesela mutlu bir ortamda yetişmiyorsanız ve mutlulukları gösteren, önünüzü açan kimse yoksa, gece yatağa yattığınızda aklınıza ilk gelen şey üzüldüğünüz ve başarısız olduğunuz anlar oluyor. Neden öyle olsun ki? Olumlulara odaklanalım, başarılara öz güvenimizi arttıracak şeylere. Mutlaka güzel bir ana, bir başarıya, koyduğun bir hedefe ulaşmışsındır gün içinde. Ama onu tekrar gün yüzüne çıkarmazsan alelade bir şey olarak kalıyor orda. Eğer yazarsan, hissettiklerini düşünürsen ve yazıyı yazarken kodlarsan o ana, onları defalarca yaşayabilirsin.
Bir insanın mutlu olmak için motive olmak için yada olumlu düşünmek için her zaman bir insana ihtiyacı olmamalı öyle değil mi? Çünkü mutluluk içimizde olmalı. Kendinden, yaşadıklarından gelmeli. Güzel, istediğin gibi, hayal ettiğin gibi yaşamalısın ki, bu seni gerçekten mutlu ediyorsa, öyle devam edesin. Hayat bir deneyim. Öyle olgunlaşmıyor muyuz zaten. Mutlu olduğun anlarla mutsuzluklarını kıyaslayıp, mutlu, başarılı olduğumuz anlara yönelmiyor muyuz?
İşte bunların hepsini kendimize yapmamız gerektiği gibi çocuklarımıza ve öğrencilerimize de yapmalıyız. Onların hayatlarını mutluluğa odaklamalıyız. Mutluluk sadece sınavdan 100 almak degil. Annenin sevgi dolu bir öpücüğünde komşuya yapılan bir ikram da belki ya da aç kalmış bir kediciğe süt vermekte. işte bu yaşadığımız güzellikleri yazarak birine ihtiyacımız olmadan, tuttuğumuz günlüklerle, mutluluk kutusuna attığımız yazılarla tekrar be tekrar kendimizi mutlu edebilir mutluluğa odaklanabiliriz.
Ne dersiniz bir mutluluk kutusu yapmaya? Siz de evinizde veya öğrencilerinizde deneyin bence. Ne kaybedebilirsiniz ki.
Yazımı Kahraman Tazeoğlu’nun çok önemli gördüğüm şu sözleriyle bitirmek istiyorum: Mutlu olmak her şeye sahip olmak değil, sahip olduğun kadarını her şey yapabilmektir.
Her şeyimizi mutluluk yapabilmemiz dileğiyle…