İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.
William Shakespeare korku ile hissettiklerimizi ne kadar da güzel bir şekilde dile getirmiş değil mi?
İnsanoğlu sürekli bir şeylerden korkuyor, çekiniyor, ürküyor…
Neden?
Başaramayacağı için, çevre baskısı olduğu için, el âlem ne der korkusu olduğu için… Bu içinler uzar gider. Ta ki insan bir girişimde bulunana kadar.
Bugünkü makalemizde bizi içine alan öğrenilmiş çaresizlik sendromundan diğer bir adıyla kazanılmış başaramama duygusundan ve beraberinde cam tavan sendromundan bahsetmek istiyorum.
Araştırmacılar çeşitli deneyler yapıyorlar canlılar üzerinde. Yavru bir fili zincirle kazığa bağlıyorlar. Fil yavru olduğu için onu koparmaya gücü yetmiyor. Deniyor, deniyor, deniyor… Çok deniyor fakat başaramayacağını anlıyor ve artık denemeyi bırakıyor. Fil büyüyor… Zaman ve çevre değiştiği halde, artık zinciri koparamama hali onun beynine kodlandığı için tekrar denemeyi hayal bile etmiyor.
İnsanoğlu da bu deneydeki gibi, belli bir zamanda uğraşıp yapamadığı bir şeyi, tüm koşullar değiştiği halde bile, tekrar denemeyi düşünmüyor ve aslında kendine, duygularına ve düşüncelerine ket vuruyor. Neden?
Baş nedenlerden biri korku, diğeri cesaret’sizlik’, bir diğeri kendi ile yüzleşememe. Korkularımızı bilip, cesaret gösterip, onlarla yüzleşmeliyiz. Geçmişe takılıp kalmamalıyız. Öyle olsaydı Allah gözlerimizi ensemize koymaz mıydı? Ama Allah ileriyi görelim diye yüzümüzün en güzel yerine gözlerimizi, iyi bir şekilde düşünüp doğruyu bulalım diye vücudumuzun en üst bölgesine aklımızı koymamış mıdır?
Cam tavan deneyini ise belki duymadınız ya da ben gibi duydunuz fakat üzerinde durmadınız. Bu deneyde araştırmacılar pireleri kullanarak deneye başlarlar. Belli sayıda pireyi bir kavanoza koyarlar ve aşağıdan ısı verirler. Isıyı hisseden pireler zıplamaya başlar. Kimi kavanozu geçer kimi geçemez. Daha sonra aynı olayı kavanozun kapağını kapayarak yaparlar. Pireler zıplar fakat sürekli kavanozun kapağına çarparlar. Bu olay bir süre böyle devam eder. Deneyin ikinci ve esas kısmına geçilir. Isı hala verilmeye devam etmekteyken kavanozun kapağı açılır ve pirelerin son durumları gözlenir. Bakılır ki pireler 30 cm olan kavanozu zıplayarak geçemiyorlar. Pireler geçemeyeceklerini başlarını çarpa çarpa öğrenmişlerdir. Aslında daha yükseğe zıplayabilecek olan pireler, zihinlerine ‘30 cm’ye kadar zıplayabilirsin’ sınırını çizmişlerdir bir kere. İşte bu deneye de araştırmacılar ‘cam tavan deneyi’ adını veririler. Kişinin gelebileceğine inandığı en üst noktaya ise o kişinin ‘cam tavanı’ derler.
Aslında deneyde gösterilmek istenen canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendikleridir. Onların belli uzunluğun üzerine zıplayamamaları, artık bu konuda kazanılmış bir başarısızlıklarının oluştuğunu göstermektir.
Aynı hayvanlarda olduğu gibi insanlar da hatta çerçeveyi daraltıp eğitimci olarak baktığımızda öğrencilerimiz de, başlarına belli olumsuzluklar geldiğinde bir kaç kere deneyip artık başaramayacaklarına inanıyor, öğrenilmiş çaresizliği, cam tavanını, sınırını kabulleniyor. Bu benim cam tavanım, daha üste çıkamam deyip kendini şartlandırıyor. Zihnine korkudan bir sınır çiziyor.
Bunu en yakın zamanda YKS ve TYT sınavlarına girmiş öğrencilerimiz de düşünmeli. Mezuna kalanlar yılmamalı. Gerekirse neyi başarabildiğini yeni koşullarda tekrar tekrar denemeli, test etse kendini, hayallerini sınırlamadan yapabileceklerine odaklanmalı, tüm cesaretini toplamalı ve ‘Kim ne derse desin, ben bu sınavı kazanacağım.’ deyip daha önce başaramadığı korkularının üzerine gitmeli. İsteyip de yapamadığı o sınav için ‘İyi ki farklı zaman ve mekânlarda da denedim şansımı, artık yapamasam bile denediğim için o şey içimde kalmayacak.’ diye düşünüp ya rahatlayacak ya da zaten deneyip başardıysa mutluluğuna ulaşacak. Yine olmazsa ve ideali de buysa tekrar tekrar denemekten de vazgeçmeyecek.
Önce eğitimciler olarak bizler sonra da sürekli öğrenmekte olan öğrencilerimiz, kısacası kimse, kendini bir şey yapamayacağım diye bir korku içine hapsetmemeli. Daha önce yaptığı başarıları düşünüp öncelikle motive olmalı sonra da daima ileri bakmalı.
Görünmez engelleri tasvir eden cam tavan sendromu, kadınlarda daha sık gözlemlenmekte; kadın çalışanların, özlük hakları bakımından aynı özelliklere sahip erkek meslektaşlarından daha fazla engellerle karşılaşmasını, örgütlerde üst yönetim kademeleri için kadınların önüne konulan keyfi engelleri ifade etmektedir.(1)
ABD’de cam tavan hakkında yapılan çalışmalarda 1000 büyük işletme yöneticisinden %16,9 unun, yönetim kurulunda yer alanların ise %6,2’sinin kadın olduğu tespit edilmiştir. En büyük Amerikan işletmelerinde üst düzey pozisyonlarda bulunan kadın oranının ise %3’ten az olduğu belirtilmiştir.
Türkiye’de ise bankacılık ve sigortacılık sektöründeki 64 işletme üzerinde yapılan bir benzer çalışma, çalışanların %4’ünün, orta düzey yöneticilerin %26’sının, üst düzey yönetiminde bulunanların ise sadece %3’ünün kadın olduğunu ortaya çıkarmıştır. Üst düzeydeki temsile bakıldığında, oran %2,7 olarak belirtilmiştir.(2)
Bu yüzden özellikle kadınlar cam tavanlarını kendileri belirlemeli, yapabildiklerini ve yapamadıklarını netleştirmelilerdir ki çevreleri tarafından bu sınırın belirlenmesine fırsat verilmemiş olsun. Fırsatları değerlendirmeli, korkularının ve çaresizliklerinin sebeplerini bulup cam tavanlarını daima hayallerinin ulaşabilecekleri yere kadar uzatmalıdırlar.
Kaynaklar: Mümin Sekman, Her şey Seninle Başlar
(1)İşletme Araştırmaları Dergisi Journal of Business Research-Turk 10/3 (2018) 95-119
(2)https://industryolog.com/cam-tavan-sendromu/