Ceren Damar cinayetiyle hepimiz kahrolduk. Bir öğrenci kopya çekerken yakalanınca utanması ve hocasından özür dilemesi gerekirken hocasına şiddet uyguluyor, hatta onu öldürüyor. Ardından bir haberle daha sarsıldık: Sabancı Üniversitesinde bir öğrenci derse geciktiği için hocası onu derse almayınca hocasının burnunu kırıyor. Arka arkaya gelen bu haberler bize aynı şeyi düşündürüyor: Eğitim-öğretim değersizleşmiş, öğretmen öğrencisini yetiştiren saygın konumundan düşmüş ve adeta onun kölesi haline gelmiş durumda. Bugün geldiğimiz nokta bu.
Peki, bu noktaya nasıl geldik? Eskiden öğretmene saygı duyulur, eli öpülesi bir insan olarak görülürken bugün öğrencinin sayesinde para kazandığı iddia edilen ve bu yüzden onun hizmetlisi, hatta kölesi olması gerektiği düşünülen biri duruma nasıl düştü? Öğrencilere böyle düşündürten etkenler nelerdir? İsterseniz bunları listeleyelim:
- Öğrencilerin böyle düşünmesinin altında yatan neden, her istediğini elde etmeye alışmış, kural, kanun tanımaz bireyler olarak yetişmiş olmaları olarak görüyorum. Bu durumun öncelikli sorumlusunun veliler olduğunu düşünüyorum. Daha erken çocukluktan itibaren ağlayıp tepinen ve akranlarına şiddet uygulayan çocuklara karşı tepkisiz, hatta çocuklarının bu kabul edilemez davranışlarını ödüllendiren, onun her istediğini yerine getiren ebeveynler bu sorunun başlıca sorumlusu. Komşunun çocuğu istediği için oyuncağını vermek zorunda kalan X kuşağı çocukları yetişkinlikte tam tersi bir tavır sergileyip kendi çocuklarını şımartıyor olabilir. Belki bunun altında yatan başka psikolojik ve sosyolojik nedenler vardır. Bu psikolojik ve sosyolojik nedenler ayrıca incelenmeli.
- Öğrencilerin bu saldırganlığının bir nedeni de onların davranışlarının sorumluluğunu almaya hiç alışmamış olmaları bana göre. Komşuda kırdığı bir bardağı ya da yere döktüğü çayı asla temizleme sorumluluğu almayan, arkadaşına zorbalık yaptığı halde ebeveyninden herhangi bir tepki görmeyen çocuğun yetişkin olduğunda kaba ve saldırgan davranışlarının sonuçlarını düşünmesini beklemek çok büyük hayalperestliktir. Burada yine öncelikli sorun ebeveynlerdedir.
- Her istediğini elde eden ve davranışlarının sonuçlarına asla katlanmamış olan genç vakıf üniversitesine geldiğinde okulda çalışan her görevliyi ve tabii öğretim üyesini de kendi hizmetkarı olarak görür. Devlet üniversitelerinde öğrenci şımartma adeti yoktur. Bu nedenle öğrenci evde şımartılmış bile olsa okulda her istediğini elde edemediğini ve davranışlarının ağır yaptırımları olabileceğini görür. Bu nedenle devlet üniversitelerinde bu tür saldırılara çok yaygın olarak rastlanmaz. Ayrıca devlet okullarında okuyan öğrencilerin ailelerinin maddi olanakları genellikle daha sınırlıdır. Bu nedenle parayla istediği her şeyi elde edebileceğini düşünen çocuklara bu okullarda çok sık rastlanmaz. Özel okullar ve vakıf üniversitelerinde belli bir ücret karşılığında eğitim alabilen öğrenciler genelde maddi olanakları daha iyi öğrenciler oluyor. Bu nedenle şımartılmış ve her istediğini para karşılığında elde etmeye alışmış öğrencilere daha sık rastlanmaktadır. Öğretim üyesi için “Bizim paramızla maaş alıyor. Bu yüzden bizi memnun etmek zorunda.” gibi ifadeleri vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilerden sıkça duyuyoruz. Burada ebeveyn kadar okul yönetimi de öğrencinin gelişmemesinden sorumludur. Çünkü öğrenciyi müşteri gibi gören yönetim zihniyeti öğrencinin sırtını sıvazlayarak onun bu pervasızlığını perçinlemektedir.
- Bu sorunun bir başka nedeni de öğrencinin içinde yaşadığı aile ve çevrede şiddete tanık olmuş olması olabilir. Şiddet şiddeti doğurduğu için kendisine ya da çevresindeki başka kişilere şiddet uygulandığını gören çocuğun, buna alışarak büyümesi ve büyüdüğünde kendisinin de şiddete eğilimli olması hiç şaşırtıcı değil.
- Bütün bunlara bağlı olarak ve bunların en önemlisi eğitimin değersizleşmesi ve içinin boşaltılmasıdır. Eğitimin her kademesi çocuk için ileride rahat yaşayabileceği bir hayatı garantileyecek diplomadan ibaret bir hale gelmiş durumda. Birey olarak sorumluluk bilinci gelişmemiş bir genç, öğrenci sorumluluğunu da yerine getiremediği gibi, üniversite eğitiminin kendi gelişimine çok yönlü katkısını da değerlendirememektedir.
Öyleyse, bu sorunu nasıl çözeceğiz? Benim önerilerim şunlar:
- Öncelikle tüm ebeveynler kendi davranışlarının sonuçlarını enine boyuna düşünüp değerlendirerek hareket etmeli. Daha bebekliğinden itibaren çocuğunun isteklerinin rasyonel olup olmadığını değerlendirerek hareket etmelidir. Çocuk olumsuz bir davranış sergilediğinde ebeveyn onu uyarmalıdır. Uyarıya rağmen olumsuz davranışında ısrar eden çocuğun bunun olumsuz sonuçlarını yaşaması sağlanmalıdır. Çocuğunun ayıplarını ve kusurlarını sürekli kapatmak bu sorunu çözmez, aksine olumsuz davranışları pekiştirir.
- Vakıf üniversitelerinde okuyan öğrencilere, devlet üniversitelerinde okumaya yetecek puan alamadıkları için belirli bir ücret karşılığında eğitim aldıkları sıkça anlatılmalıdır. Öğrenciye, okula ücret ödediği için bu eğitime hak kazandığı, bu hakkın içerisine öğretim üyesi ve diğer çalışan elemanları satın almanın girmediği açık ve net bir şekilde açıklanmalıdır. Öğrenci ödediği ücret karşılığında eğitim hakkı kazandığını, köleler satın almadığını bilmelidir.
- Vakıf üniversiteleri kendi okullarını ticarethane, öğrencileri de müşteri gibi görmekten vazgeçmelidir. Devlet ya da vakıf üniversitesi fark etmeden okulların misyonu öğrenciye eğitim-öğretim vermek olmalıdır. Gerekli disiplin her dönemde uygulanmalı ve eğitim-öğretim faaliyetleri süresince öğrencinin okul kurallarına uymamasının yaptırımları öğrenciye yaşatılmalıdır. Öğrenciye para karşılığında tüm kusur ve suçlardan muaf olacağı izlenimi verilmemelidir. Unutulmamalıdır ki, başarılı olmuş ve fark yaratmış vakıf üniversiteleri bu misyona sahip olan ve bunun gerektirdiklerini yapmış olan eğitim kurumlarıdır.
- Bütün bunların yanında, öğrenci üniversiteye silah ve bıçak gibi aletlerle girememelidir. Buna göz yuman güvenlik görevlileri için hemen soruşturma başlatılmalıdır.
Bu sorunu toplum olarak hep birlikte ele almaz ve çözmeye çalışmazsak bu tür şiddet olaylarını ne yazık ki, daha çok duyarız.
Deniz Sarıbaş