Teknolojide yenilik ve gelişmelere karşın tüm dünyada insanlar daha çok çalışmak zorunda kaldığı halde üstüne bir de fakirleşiyor ve daha mutsuz oluyorsa teknolojiyi yeniden sorgulamak ve yeni bir seçenek bulmak zorundayız.
Teknolojiyi üretenler, insanların daha çok tüketici olmasını da teşvik ediyorlar. Bunu yaparken çevreyi kirlettiklerini, dünyanın sahip olduğu yenilenemeyecek kaynakları tükettiklerini de biliyorlar. Sonra bunu düzeltmek için sosyal sorumluluk adı altında projeler geliştiriyorlar. Üstelik ülke düzeyinde kazanılan paranın çoğunluğunu da savunma adı altında savaş ekonomisini geliştirmek için harcıyorlar. Peki, bu teknoloji insanlığın faydasına geliştiriliyorsa neden her yıl işsizlik-fakirlik tüm dünyada artıyor. Neden barışa ve refaha katkı sağlamıyor insanlar gittikçe daha mutsuz oluyor.
Teknoloji sayesinde yeraltı zenginliklerine ulaşabiliyor ve yine teknolojiyi geliştirebiliyoruz. Yasalarımıza göre on metreden daha derinde olan yer altı suları devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kendi arazimizde olsa bile bu suları kullanmak için devletten izin alınması gerekiyor. Yine diğer tüm yeraltı zenginlikleri madenler de devlete ait olup ancak toprak sahibinin belli oranda hakkı bulunmaktadır. Toprak sahibi olmak toprağın altındaki değerlere sınırsız sahip olduğunuz anlamına gelmiyor. Bir birey ve vatandaş olarak durum böyleyse ülkeler düzeyinde nasıl olmalıdır.
Teknoloji için enerji gerekiyor. Dünya adını verdiğimiz yerküre üzerinde 208 ülkede 7,8 milyar insanla birlikte yaşıyoruz. Kimi zengin-gelişmiş-güçlü ülkelerin dünyanın dibini kazarak başta kömür, petrol ve doğalgaz gibi temel enerji kaynakları kendi ülke topraklarında çıktığından hareketle istediği gibi tasarruf etme hakkının da sınırlandırılabilir olması gerekmez mi? Aksi halde hiçbir zaman fakirlik bitmeyeceği gibi adalet sağlanamayacak ve savaşlar sürecektir. Enerji için geliştirilen ve üretilen nükleer çalışmaların insanlığın sonunu getirme tehlikesi de gittikçe artmaktadır. BM gibi kuruluşlar bu konuyu da tartışıyor mudur?
Allah canlılar içinde insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Dünyadaki tüm güzellikleri insanlara sunmuştur. Tamamen insan ve yaşanabilir bir dünya odaklı teknoloji politikası takip etmeliyiz. Dünyanın tüm kaynakları-nimetleri insana hizmet etmektedir. İnsanlar önce gıda olarak suda-toprakta-ağaçta-havada ne kadar yiyecek varsa tüketmektedir. Yenilemeyecek olanları da yakıt enerji, eşya, giyecek ve teknolojik gelişmelerde kullanmaktadır.
Teknolojinin hayatımızın her alanına girmesiyle kişinin/toplumun gerçek boş zamanı artması gerekirken maalesef azalıyor. Teknolojinin tüm imkânlarından faydalananları lüks içinde yaşayanlar olarak kabul edersek bu lüksü sağlamak için de çok çalışmak-kazanmak-harcamak gerekiyor doğal olarak. Öte yandan teknoloji, bazı işleri azaltıp güncel olan bazılarını da çoğaltıyor. Bu işler çoğunlukla internet, bilişim, otomasyon ve veri tabanlı olanlar olduğu için de doğal olarak genç nesil daha çok bu mesleklere yöneliyor.
Geleceğin meslekleri başlığını araştırdığımızda sıralanan mesleklerin neredeyse tamamı teknoloji ağırlıklı bilişim-veri-internet tabanlı olduğunu görüyoruz. Google’da geleceğin meslekleri aramasında çıkan ilk kaynak; Veri bilimci, yapay zekâ ve robotik mühendisi, Alternatif Enerji Danışmanı ve Teknisyeni, Nesnelerin İnterneti Cihazların Güvenlik/Onarım Personeli, Blockchain Geliştiricisi, Kullanıcı Deneyimi (UX) ve İnsan-Bilgisayar Etkileşimi (HCI) Tasarımcısı, 3D Üretim Mühendisi, Tıbbi Danışmanlar, Çöp Mühendisi, Dijital Dedektif mesleklerini sıralamıştır.
İkinci kaynakta; Hemşire, Medikal ve Sağlık Hizmetleri Yöneticisi, Doktor, Veri Bilimci, Bilgi Güvenliği Analisti, Web Developer (Web Geliştirici), Rüzgâr Türbini Servis Teknisyeni, Solar Fotovoltaik Tesisatçılar, Siber Güvenlik Uzmanı, Robotik Mühendisi, Yazılım Geliştirici, Yenilenebilir Enerji Mühendisi, E-spor Koçu, E-ticaret İşletmecisi, Yapay Zeka Mühendisi, Aktüerya Uzmanı, 3D Animatörlük, Drone Pilotluğu, Sosyal Medya Uzmanlığı, Dijital İçerik Yazarlığı mesleklerini listelemiştir.
Üçüncü kaynakta; Yapay zeka mühendisi, Robotik mühendisi, Veri bilimcisi, Büyük veri analisti, Siber güvenlik uzmanı, Medya ve iletişim uzmanı, Marka yöneticisi, Sosyal medya uzmanı, E-ticaret yöneticisi, Oyun tasarımcısı görüntülenmiştir.
Dördündü ve son kaynakta ise; Aktüerya Uzmanı, Epidemiyolog, Mobil Uygulama ve Oyun Geliştiricisi, Finansal Yönetici, Endüstriyel Veri Bilimci, Robot Koordinasyon Uzmanı, IoT Uzmanı, Veri Dedektifi, Veri Güvenliği Uzmanı, Akıllı Şehir Uzmanı, Yapay Zeka Uzmanı, İklim (Hava Durumu Kontrol) Mühendisi, Sentetik Biyoloji Uzmanı, Biyometrik Yüz Okuma Uzmanı, E-Spor Koçu, Blockchain Uzmanı/Geliştiricisi, İnsan Kaynakları Uzmanı, Ekoloji Uzmanı, Mekatronik Mühendisi, Metaverse Uzmanı mesleklerinin geleceğin meslekleri olacağı tahmin edilmiştir.
Dört farklı kaynakta geleceğin meslekleri olarak sıralanan 60 meslek içinde 45 tanesi iddiamı destekler nitelikte teknoloji ağırlıklı bilişim-veri-internet tabanlı çıktı. Öte yandan meslek deyince galiba herkesin aklına beyaz yakalılar ve en az dört yıl üniversite okunan bölümler geliyor. Bu bilgileri ülkemizin gerçek ihtiyaçları ve tavsiyesi olarak kabul eden gençler kitleler halinde gerekli eğitimleri aldıklarında istihdam edileceklerini garanti edebilir miyiz? Yoksa beyin göçüyle yurtdışında gelişmiş ülkelere mi nitelikli işgücü yetiştirmiş oluruz bilmiyorum.
Bildiğim bir şey var ki; insanlık var oldukça, yemek, içmek, giyinmek, süslenmek, seyahat-konaklamak, inşaat, ulaşım, lojistik, güvenlik, eğitim, sağlık, eğlence, mobilya, pazarlama, tamirat-tadilat-servis gibi temel ihtiyaçları devam edecek. Dolayısıyla ülkemiz insanına hizmet edecek mesleği olanların işsiz kalmayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Öte yandan İŞKUR’un araştırmasında en çok açık olan 10 meslek; garson, makineci (dikiş), satış danışmanı, dokuma konfeksiyon, temizlik görevlisi, gazaltı kaynakçısı, perakende satış elemanı (gıda), ön muhasebeci, şoför (yük taşıma), paketleme işçisi olarak açıklanmaktadır. Temininde güçlük çekilen meslekler makineci (dikiş), garson (servis elemanı), dokumacı konfeksiyon makineci, satış danışmanı, inşaat işçisi, kaynakçı (oksijen ve elektrik), soğuk demirci, temizlik görevlisi, konfeksiyon işçisi, düz dikiş makineci olarak sıralandı.
Doğal olarak bu öngörülerde bulunanlar ya da bu meslekleri ilk dillendiren şirket temsilcileri kendi stratejik planlarında ihtiyaç duydukları insan kaynağını açıklıyorlar. İnsanlar da gelecekte önü açık ve en çok para kazandıracak meslekleri konuşuyor ve tercih edilmesine destek olmuş oluyor. Gençlere önerdiğimiz mesleklerle bugün ihtiyacımız meslekler arasında örtüşme olmadığına göre önerilmeyen ve gençlerin tercih etmediği mavi yakalı ve altındaki işleri yabancıların yapmasına razı gelmiş oluyoruz.
Yapılan tüm işlerin insan-makine oranına baktığımızda bugün için % 34 makine % 66 insan olduğunu görüyoruz ancak beş yıl sonra bunun yer değiştireceği öngörülüyor. Bu durumda teknolojik işsiz adı verilen çalışanların bir kısmının işlerinden ayrılmak zorunda kalacağını gösteriyor. Şimdilik üstünlük biz insanların makine/robotlara karşı üstün olduğumuzu düşündüğümüz iletişim-koordinasyon ve zihinsel muhakeme yeteneğimizde olduğu görülüyor.
Maalesef ucuz, kaliteli ve seri üretim yapabilmek için insan eliyle emeğiyle-bilgisiyle-duygusuyla yapılan ustalık gerektiren üretim işleri sürekli azalıyor ve biz buna kaybolan meslekler diyoruz. Hem üretene hem de tüketene insan eliyle özel olarak üretilen el emeği göz nuru verilen işler insanlara hep daha çok zevk veriyor.
Yüzyılın kitapları listesine seçilmiş “Küçük Güzeldir” kitabının yazarı E. F. Schumacher’e göre; “Çağdaş sanayi toplumunda insanların taşıdıkları saygınlık, fiili üretime yakınlıklarıyla ters orantılıdır… Fabrikadan ham madde işlenmiş olarak insan ise bozulmuş ve yozlaşmış olarak çıkar…” Günümüz insanı bir mesleği icra etmek yerine otomasyona sahip bir fabrikada teknolojinin henüz yapamadığı sürecin sadece bir noktasında aynı işi robot gibi hergün ya da ömür boyu tekrarlamak zorunda kaldığı için ustalık yapana göre daha mutsuzdur.
Önceliği insana veren bir ekonomi anlayışının mümkün olduğunu anlatmaya çalışan yazar; “Öyle bir siyasal düzen kurulmalıdır ki, kötülükler yok olsun ve herkes iyi davransın. Dünya da bir gelir sorunuyla değil, bir sermaye tüketimi sorunuyla karşı karşıya bulunduğumuzun farkına vardığımız an bütün soru-cevapların saçmalığı ortaya çıkmaktadır. Öğrenen toplum çağına girdiğimiz söyleniyor ancak hala doğayla ve Yaradanla barış içinde değiliz. Bindiğimiz dalı kesiyoruz. Bir sorun çözülürken on yeni sorun daha çıkıyor.
Gandi, “dünyada yoksullara yardım edecek olan kitlesel üretim değil, kitlelerin üretimidir” diyerek insanların iş sahibi yapılmasını üretime dâhil edilmesini öneriyor. Zaten bugün emeklilik ve sigorta sistemleri de bundan şikâyet etmiyor mu? Bir emeklinin maaşını ve giderlerini karşılamak için kaç kişinin çalışması gerektiği yönünde hesaplamalar yapılıyor.
İnsanlığı mutlu etmek için varolan sermaye-bilgi kaynaklarını otomasyonun yoğun olduğu az sayıda devasa teknolojik yatırımlara mı yoksa insanların yoğun olduğu çok sayıda küçük ölçekli yatırımlara mı yönlendirmeliyiz. Ülkenin her yöresinde insanlar başta yöreye özgü ihtiyaçları karşılamak üzere ekonomik işletmelerde çalışmalıdır. Aksi halde bugünkü gibi büyükşehirlerde başta trafik sıkışıklığı olmak üzere aşırı konut ihtiyacına, çarpık kentleşmeye ve yaşam şartlarının zorlaşmasına sebep oluruz.
Bebek sahibi bir annenin sabahın erken saatinde evinden ayrılarak çocuğunu kreşe bırakıp işine keyifle isteyerek gittiğini iddia edebilir miyiz? Gerçekten ihtiyacımız olan bu mudur? Çok klasik bir söylem olarak biz bu dünyayı dedelerimizden miras değil çocuklarımıza ulaştırmak üzere emanet aldık. Üstelik dünya üzerinde insandan başka milyonlarca bitki ve hayvanlardan oluşan canlıyla birlikte yaşıyoruz. Onların da yaşam hakkı olduğunu unutmamalıyız.
İşletmeyi oluşturan kaynaklar sıralanırken sermaye, hammadde, fabrika, bilgi ve insan aklımıza geliyor. En kritik önemli unsurun insan olduğunda hemfikiriz. İnsanın beklentileri yerine getirebilmesi için ise eğitime ihtiyaç duyduğunu da biliriz. Yani çözüm; insanı, daha iyi bir eğitimle buluşturabilmektedir. İyi yetişmiş bilim insanları, üreten meslek insanları, yöneten siyaset insanları gerekiyor.
Tüm bunları da yetiştirecek eğitim sistemini ayakta tutan-sürdüren nitelikli öğretmenler ve eğitimciler olmalıdır. İş dönüp dolaşıp insani değerlere, etik ve meslek ahlakına dayanıyor. Eğitim, iyiyle kötüyü birbirinden ayırt etmeyi insanlık için faydalıyla zararlıyı bilmeyi öğretmelidir. Demek ki ortada insanlığın hayrına bir seçim/tercih sorunu var. Toplumun eğitim düzeyini artırmadan toplumsal kalkınma ve refahın artmasını beklemek hayal olacaktır. Ancak eğitimin de uzun soluklu sonuçlar doğuracağını unutmayalım.
Özetle; “eğitim şart” ve özellikle “mesleki eğitim” şart.