Liselerde Öğrenci Başarısızlığı ve Sınıf Tekrarı
0

Eğitim sistemlerinin amacı tüm öğrencileri başarılı kılmaktır. Öğretmenler, okullar ve eğitim sistemleri başarı oranının yüksekliğiyle gurur duyarlar. Eğitim öğretimde ölçme-değerlendirme ve sınavlar süreçte yer alan herkes için önem taşır. Ülkemiz eğitim sisteminde öğrenci başarısının ölçülmesi ilkokul, ortaokul ve lise öğretim kademelerinde farklılık göstermektedir. Bu konuda Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği, Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği (OÖKY) ile Ölçme Değerlendirme Yönetmelikleriyle (ÖDY) mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Mevzuatın (OÖKY) lise öğrencileriyle ilgili bazı bölümleri aşağıda yer almaktadır.

makale dik infogram gercek foto | Eğitim Her Yerde

“Sınav, öğrencilerin kazanım ve beceri edinme düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılır. Sınav, ölçme değerlendirme ve yerleştirme işlemleri; geçerlik, kullanışlık, güvenirlik, gizlilik ve tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde yapılır. Öğretmenler tarafından ünite/tema ve/veya konu sonlarında öğrencilerin gelişimini belirlemek için kısa süreli sınavlar yapılabilir. Öğretim programlarının etkisini öğrencilerin akademik çıktıları üzerinden görebilmek amacıyla okul tabanlı izleme araştırması yapılır. Ortak yazılı sınavlar hariç, okullarda yapılan tüm sınavlar cevaplarını öğrencilerin oluşturduğu ve farklı bilişsel düzeyde kazanımları ölçen maddelerden oluşan yazılı yoklama şeklinde yapılır.”

“Ortak sınavların şube ve sınıflar bazında analizleri yapılır. Konu ve kazanım eksikliği görülen öğrencilerin durumları, ders öğretmeni ve eğitim kurumu sınıf/alan zümreleri tarafından yeniden değerlendirilir. Liselerde; Sınav soruları, öğretim programlarında belirtilen genel ve özel amaçlarıyla öğrenme kazanımları esas alınarak hazırlanır. Öğretmen, ölçme ve değerlendirme yöntem ve araçlarıyla öğrencinin programlarda amaçlanan bilgi ve becerileri kazanıp kazanmadığını sürekli izler ve değerlendirir. Öğrencilerin durumunu belirlemeye yönelik faaliyetler, ders ve etkinliklere katılım ile performans çalışmalarından oluşur. Öğrencilerin başarısının belirlenmesinde, eleştirel ve yaratıcı düşünme, araştırma, sorgulama, problem çözme ve benzeri becerileri ölçen araç ve yöntemlere önem verilir.”

Ölçme sonuçları, eğitim ve öğretimin amaçlarına ve derslerin programlarındaki kazanımlara ne ölçüde ulaşıldığını tespit etmek, ulaşılamayan kazanımlarla ilgili olarak ne gibi tedbirlerin alınması gerektiğini ortaya çıkarmak amacıyla kullanılır. Öğretmenler, başarıyı etkileyen ve yeterince ulaşılamayan kazanımları belirleyerek konuları yeniden işlemek ve öğrencilere alıştırma çalışmaları yaptırmaya yönelik tedbirler alırlar.

Doğrudan, yılsonu başarı puanıyla veya sorumlu olarak sınıf geçemeyenlerle devamsızlık nedeniyle başarısız sayılanlar sınıf tekrar eder. Sınıf tekrarı hazırlık sınıfı hariç, orta öğrenim süresince en fazla bir defa yapılır. Öğrenim süresi içinde ikinci defa sınıf tekrarı durumuna düşen öğrencilerin ders yılı sonunda okulla ilişiği kesilerek veli ve öğrenci talebi de dikkate alınarak mesleki eğitim merkezine, Açık Öğretim Lisesine, Mesleki Açık Öğretim Lisesine veya Açık Öğretim İmam Hatip Lisesine kayıtları yapılır. (OÖKY Md. 43, 47, 59)

Bu yönetmelik maddesinin son cümlesine de şöyle bir itiraz şerhi koymak istiyorum. Okulla ilişiği kesilmiş bir öğrenci artık örgün eğitim dışına çıkmış olur. Bu kişinin bundan sonra ne yapacağına kimse karışamaz. Sadece yol gösterilebilir ve rehberlik yapılabilir. Kayıtları “yapılır” ifadesi kesin bir emir-hüküm içerdiği için “yapılabilir” olarak değiştirilmelidir. Bir öğrenciyi lise birde sınıf tekrarına rağmen başarısız olup örgün eğitim dışına çıkarmak; “bu lise dersleri başarılmadan olmaz ya başarırsın ya başarırsın ikinci bir seçeneğin yok” anlamına gelir ki bu bana mantıklı ve etik gelmiyor.

Bununla birlikte lisede kayıtlı görünen sınıf tekrarına kalan ve sürekli devamsız öğrenciler okul kayıtlarında görülüyor olması gereksiz olarak rehberlik yapılması gereken öğrenci sayısını fazla göstermekte okulun başarısız olduğu algısına sebep olmaktadır. Hiçbir yerde kaydı olmaması yerine açıköğretime resen aktarılarak öğrenci ve velinin bekleme ve karar verme sürecini burada takip etmesi mantıklı görülebilir.

Sınıf tekrarları çoğunlukla 9. Sınıfta gerçekleşmektedir. Ortaokuldan sonra kademe, tür ve farklı bir ortam gibi birden çok etkenin değişimine uyum sağlayamayan ve ergenlik dönemini yaşayan öğrencilerin bir kısmı lisede özellikle ilk yılında bocalayabilmektedir. Bu sebeple sadece 9. Sınıftaki öğrenciler için ayrıcalık ve esneklik tanınarak tüm başarısız derslerden sorumlu bir üst sınıfa geçişe sıcak bakılabilir. Sınıf bazlı öğrenci sayılarında 9. sınıftan 10. Sınıfa geçişte azalmalar da öğretmen norm ve şube planlamalarında dengesizliğe sebep olabilmektedir.

Lisede iki yıl sınıf tekrarı yapan örgün eğitim dışına çıkanlar, açıköğretime yönlendirilmiş olsa bile orada da başaramadığı bu derslerde başarısızlık aynı şekilde devam edecektir. Bu sebeple bir alternatif olarak görülmemelidir. Henüz reşit olmamış ergenliği tamamlamamış bir genç için açıköğretim sisteminin uygun olmadığını düşünüyorum. Kendi öz disiplini ve otokontrolünü kuramamış çocuğun uzaktan eğitime odaklanıp düzenli ders çalışacağını düşünmek hayal olacaktır. Boş vakitlerini nerede nasıl ve ne ile geçirecek, ailesi bununla nasıl ilgilenecek bu da düşünülmesi gereken önemli bir konudur.

Sınıf tekrarı riski olan öğrencilere yönelik “önleme, müdahale ve yönlendirme komisyonu” (ÖMYK) kurulur. Bu komisyon, müdür veya görevlendireceği müdür yardımcısının başkanlığında, ilgili okul zümre başkanları, rehber öğretmen ve sınıf rehber öğretmeninden oluşur. Birinci dönemin sonunda başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarı riski olan öğrencileri belirler, ikinci döneme yönelik “öğrenci merkezli zorunlu müdahale planı” yaparak okul müdürünün onayına sunar, bu planı öğrenci ve veli ile paylaşır. Devamsızlık nedeniyle sınıf tekrarı riski olan öğrencileri takip eder ve devamsızlık nedenlerini ortadan kaldırmaya yönelik önleyici çalışmaları yapar.

Zorunlu müdahale planı kapsamında ikinci dönemin ilk ölçme ve değerlendirme sonuçlarından sonra sınıf tekrarı riski olan öğrencilerin başarı durumlarını sınıf rehber öğretmeni marifetiyle yakından takip eder ve öğrencilerin akademik durumlarını velilerine yazılı olarak bildirir. Yapılan tüm önleyici çalışmalara rağmen 9 uncu sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarına kalan öğrencilerden veli isteği ile mesleki eğitim merkezlerine kayıtlarının yapılmasını talep edenleri OÖKY 37 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (f) bendi doğrultusunda yönlendirir. (OÖKY Md.59)

Diğer okul türlerinde öğrenim gören öğrencilerden 9 uncu sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarına kalanlar istemeleri hâlinde mesleki eğitim merkezi haftalık ders çizelgesinde yer alan ortak derslerden en az ikisini sınıf tekrarına kaldıkları okulda başarmış olmak ve temmuz ayının son iş gününe kadar bir işletmeyle sözleşme imzalamak ve işletmede mesleki eğitime devam etmek kaydıyla yıl kaybı yaşamadan mesleki eğitim merkezlerinin 10 uncu sınıfına ilgili derslerden sorumlu olarak nakil ve geçiş yapabilir.  (OÖKY Md.37/3-f)

Diğer birçok hususta olduğu gibi “önleme, müdahale ve yönlendirme komisyonu” uygulaması da kağıt üzerinde mevzuat düzenlemelerimize bakarak oldukça iyi düşünülmüş bir sistem gibi görülmektedir. Öğrenci ve dönem bazlı “öğrenci merkezli zorunlu müdahale planı” sahada pratikte yeterince bilinmeyip uygulanmamakta ki başarısızlık, devamsızlık, sınıf tekrarı ve okul terkleri tamamen önlenememektedir. MEB, yılsonu itibariyle kaç öğrenciyle ilgilenildiği ve müdahale planı yapıldığı, kaçının velisine yazılı bildirildiği ve öğrencinin başarıya eriştiğinin verilerini açıklaması halinde daha sağlıklı bir değerlendirme yapılabilecektir.

Öğretmenler kurulunda; öğretmen/ders/şube bazında başarının % 50 altında olma durumundaki sınıfların sebepleri/yapılanlar öğretmenlerce yeterince önemsenmemektedir. Öğretmenler tarafından yapılması gerekenler yeterince sorgulanmamakta ve bir yaptırımı bulunmadığı için tek suçlu öğrenci olmaktadır.

MESEM programı; sınıf tekrarına kalan 9. Sınıf öğrencileri için bir çare olarak sunulmakta ise de henüz ortaokul çocukluğundan yeni çıkmış, ergenliğini tamamlamamış ve kendini koruyabilecek olgunluğa erişmemiş olduklarını düşünerek aileler bu teklife sıcak bakmamaktadır. MESEM programında yeni bir düzenleme yapılarak haftada bir gün okul dört gün işletme yerine kademeli artan oranda işbaşında uygulamalı meslek öğrenmek daha makul ve kabul edilebilir. Ayrıca tek çözüm olarak kabul edilse de binlerce öğrenciye uygun şartlara sahip işletme bulmak da zor olacaktır.

Öğrencilerden sınavlara katılmayanlar, devamsızlık sınırını aşanlar hariç olmak üzere düzenli olarak okula-derslere devam edip katılanların oniki yıllık zorunlu eğitim sisteminde; bireysel farklılıkları,  sosyo-ekonomik-kültürel ve ailevi özel durumları da dikkate alarak bütüncül bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Zayıf dersleri olduğu kadar başarılı dersleri yanında öğrencilerin kim bilir hangi özel yetenekleri de vardır. Bunların tespiti, açığa çıkarılması, geliştirilmesi ve başarısız olduğu dersler yerine bu alanda değerlendirme yapılabilmelidir.

Öğrencilerin başarılı olması için alınan tüm önlemlere rağmen sınıf tekrarına kalanlar olacaktır. Karne tatilinden bir hafta sonra ve okulların açılmasından iki hafta öncesinde geçmiş yıllarda olduğu gibi sorumluluk sınavlarıyla bir hak daha verilebilir. Ya da sınıf tekrarı yerine yine geçmişte olduğu gibi ikmale kalmak yani yaz tatilinde başarısız olduğu derslerden zorunlu destekleme yetiştirme kursuna (üniversitelerdeki yaz okulu gibi) katılımını sağlayarak sorumlu geçme sınırından veya tümüyle sınıf geçmelerinin sağlanması daha doğru olacaktır. Hatta internet-ekran sever bu gençlik için bu dersleri çevrimiçi uzaktan dijital eğitim imkânları kullanarak yinelemesi ve geçer not alması da mümkün hale getirilmelidir.

Lise birinci sınıfta yaklaşık onaltı farklı ders bulunmaktadır. Eğitim felsefemiz liseye devam eden tüm öğrencilerin matematik, fizik, kimya, biyoloji, İngilizce, tarih, coğrafya, din kültürü ve ahlak bilgisi, Türk Dili ve Edebiyatı, spor, müzik, sağlık ve trafik, seçmeli ve meslek liselerinde ilaveten üç-dört farklı on saatten fazla meslek derslerin tümünden başarılı olması gerektiğini öngörmektedir. Bu durum bireysel farklılıkların dikkate alınmadığının açık göstergesidir. Tüm öğrencileri normal kabul etmek veya normale yaklaştırmaya çalışmak bir anlamda tektipleştirmeye çalışmaktır.

Ortak sınavlardaki soruların zorluk derecesi, okul türü, kayıt şekli (sınavlı/sınavsız) ve yerleştirmede oluşan okul taban/tavan puanına göre öğrenci hazır bulunuşluk dikkate alınmadan hazırlandığı için haksız bir yarış sonucunda yanlış bir ölçme ve değerlendirmeye yol açmaktadır. Oysa bir öğretmen sınav sorularının zorluk derecesini sınıfın seviyesine göre hazırlaması bilinen en temel ilkelerdendir.

LGS sınavında başarılı olamadığı için adrese-tercihe dayalı kayıt alan Anadolu Liseleri, İmam Hatip veya meslek liselerine gelmiş öğrencilere de fen lisesinde okutulan matematik, fizik, kimya vd. kitaplarının aynısını okutmanın pedagojik olmadığını düşünüyorum. Geçmişte bir bakanımız yeni bir lise modelini kolay-orta-zor program diye örnekleriyle TV ekranlarında tanıtmıştı. Bu tüm öğrencilerin aynı hazırbulunuşluk ve yeterlik düzeyinde olmayabileceğini kabul eden bir yaklaşımdı. Fakat şu anda LGS sınav sonucundaki başarı-sızlığını dikkate almadan tüm öğrencileri aynı müfredata tabi tutmak mantıklı ve anlaşılabilir değildir.

Aynı lisede okuyan öğrenciler pekâlâ kendi hazırbulunuşluk ve akademik potansiyel durumuna uygun programı hatta tüm dersleri seçebilmelidir. İnsani, mantıklı ve pedagojik olan budur. Öte yandan meslek liseleri sanıldığı gibi kolay okullar değildir. Diğer liselerde okutulan tüm derslerin üzerine her mesleğin teori ve uygulamalı dersleri eklendiğinde akademik açıdan da zorlayıcı diğer liselerden daha zor bir okul türüdür. Bu sebeple de meslek liselerinde müfredat diğer tüm liselere oranla daha da sadeleştirilerek sınıf geçme şartları kolaylaştırılmalı ve beceri odaklı farklılaştırılmalıdır.

Ben bir baba, eğitimci, yazar ve çok sayıda sivil toplum örgütü temsilcisi olarak devamsızlık yapmadan derslere devam eden, sınavlara giren öğrencilerin tümünün dönem ve yılsonunda geçer not alacak şekilde sistem-mevzuat düzenlemesi yapılmasını öneriyorum. Bunu uzmanları biraraya gelerek adaletle formüle edebilirler. Örneğin; öğrencinin yılsonu karne notlarına göre ders gurupları bazında 2/3 de başarı sağlayanların sınıf geçmesi sağlanabilir.

Sınıf tekrarının ve okul terklerinin öğrenci, ailesi ve ülke ekonomisi için sonuçları iyi düşünülmelidir. Sınıf tekrarının öğrenciye, veliye, öğretmene, okula, vatana ve millete bir faydası olmadığı gibi zararı olacaktır. Bu durumda olan öğrenciler ilave bir birikme oluşturarak sınıf-şube mevcutlarının artmasına ve diğerlerinin okuma isteğinin azalmasına sebep olacaktır. Bir öğrencinin ailesine bir yıllık maliyetini de düşünmek gerekir. Giyim kuşam, kırtasiye, yol, yemek, harçlık vd harcamaları günümüz ekonomik koşullarında gözardı edilemeyecek kadar aileye yük olmaktadır. Bu kaybın çok fazlası mezun olduğunu ve çalışacağını düşünerek alacağı ücret ve ekonomiye sağlayacağı değeri de katarsak oldukça yüksek bir meblağa ulaşacaktır. Öte yandan sınıf tekrarları hayata geç atılma, iş bulma, evlilik hatta nüfus artışı hızını da azaltıp geciktirilebilir.

Gelecek yıl aynı sınıf ve dersleri almak psikolojik ve pedagojik açıdan sıkıcı gelecektir. Ergenlik döneminde arkadaşları gözünde tembel olma durumuna düşmek istemeyenlerin birçoğu okula devam etmeyeceğini dile getirmektedir. Öğretmen-okul ve eğitim sistemi tembellik yapanları cezalandırma aracı haline dönüşmemelidir. Öğrencideki ders başarısızlığı, dersten ve okuldan soğuyup uzaklaşmayı, mutsuzluğu, iletişim ve disiplin sorunlarını, devamsızlığı ve sınıf tekrarını tetikliyor. Sınıf tekrarına kalan öğrencilerin gelecek yıl daha küçük yaştaki öğrencilerle birlikte aynı sınıfı paylaşması akran zorbalığına da sebep olabilmektedir.

Sınıf tekrarıyla elimize ne geçiyor; öğrenci hatasını anlıyor, akıllanıyor ve pişman oluyor mu? Yaz tatilinde sınıf tekrarına kalmasına sebep olan derslere çalışıyor mu? Ayrıca öğrencinin başarılı olduğu dersleri de sınıf tekrarında yeniden almasının mantıklı bir yönü bulunmamaktadır.

Haziran ayında sınıf tekrarına kalan öğrenci velileriyle yaptığım görüşmelerde hiçbir veli çocuğunun sınıf tekrarı yapmasını istemiyor. Üç dersten fazla zayıfı olan öğrencilerden özellikle zayıf notları 40–49 aralığında olanlar öğretmenlerin birkaç puan daha performans ve proje notu vermesi halinde çocukların sınıf tekrarı yerine üç dersten sorumlu geçmesinin daha doğru olacağını anlatmışlardır.

Tüm notlarının ortalaması 60 üzerinde olan öğrencinin sevdiği ve yetenekleriyle örtüştüğü derslerde yüksek notlar aldığı gözönüne alındığında ailelerin; “biraz daha yüksek performans notu verilseydi çocuğum geçerdi” söyleminde duygusal bir haklılık olabilir. Bu durum için mevzuat düzenlemesiyle; 9. Sınıfa özel olarak üçten fazla zayıfı olduğu için üst sınıfa sorumlu olarak da geçemeyen öğrencilerden tüm dersler not ortalaması 50-60 üzeri olanların zayıf dersleri 40-49 aralığında olanların başarılı sayılarak sorumlu geçmesine imkan sağlanması mümkün olabilir. Bu durum çoklu zekâ yaklaşımına ve çocukların başarısızlıkları yanında başarılarına odaklanarak pedogojik açıdan haklı bir talep kabul edilebilir.

Özellikle notları 45 üstü kırılma noktasındaysa ve söz konusu derslerin biri ikisi gerçekten performansla geçilebilecek derslerse, öğretmenin not verme yaklaşımı sert ve sabit ise. Bu durumda veli, doğal olarak “biraz esneklik olsaydı çocuğum geçebilirdi” düşüncesine kapılmakta haklı olabilir. Özellikle aynı durumda olan fakat zayıfı az olup sorumlu geçen başka bir öğrencinin aynı not aralığında geçmesi velide haksızlık algısı yaratabiliyor.

Görüştüğüm veliler, Okullarda “önleme, müdahale ve yönlendirme komisyonu” tarafından öğrencilerine başarısızlığı sebebiyle bireysel bir görüşme yapılmadığı, tedbir alınmadığı ve bu konuda özel olarak yazılı bilgilendirilmediğini beyan etmişlerdir. Bu durum gerçekse öğrenci-veli açısından hukuki bir hak doğurur mu bilemiyorum.

Öğrencisi sınıf tekrarına kalan veliler açıkça şu soruyu da soruyorlar: “Benim ekonomik durumum iyi olsaydı ve çocuğumu özel okula verebilseydim yine sınıf tekrarına kalır mıydı?” Cevabı kendileri veriyor: “tembel veya akademik potansiyeli düşük bile olsa tabikî kalmaz sınıfını rahatlıkla geçerdi!” Bence de. Bu arada özel liseler ve devlet liselerini ders ve sınıf bazlı LGS performansıyla birlikte başarı karşılaştırması yapılsa (ki e-okul verileriyle rahatlıkla yapılabilir) durum ortaya çıkacaktır. Bu sebeple öğrencilerin elinde olmayan ve düzeltemeyeceği olumsuz dış faktörlerin faturası öğrenciye kesilmemelidir.

Bizzat şahit olduğum örnekler var. Bunlara yüzdelik olarak gözardı edilebilecek az sayıda özel durum ve oranlar da diyebilirsiniz. Ancak denizyıldızı misali kaç genci kazanabilirsek önemli bir kazanım kabul etmeliyiz. Unutulmamalıdır ki; “eğitimde feda edilecek birey yoktur”. Asgari ücretle çalışan bir anne gelip durumunu anlattı. Baba epilepsi hastası, düzenli işi yok ve çalışamıyor. Ev kira, dört kız çocuğum var hepsi okuyor, en büyüğü bu lisede okuyanı beş dersten zayıf notuyla sınıf tekrarına kalmış. Bu derslerden ikisi din kültürü ve ahlak bilgisi, temel dini bilgiler. Notları da 45 civarında, öğretmeniyle görüşülmüş ama sonuç olumsuz. Bu veliye neyi nasıl anlatacağımı bilemedim. Öncelikle bu örnekte olduğu gibi Müslüman Türk çocuğunun her ne şartta olursa olsun bu iki dersi elli altında başarısız olmaması lazım. Kim ne anlarsa anlasın. Eğer bu derse öğrencinin ilgisini sağlayıp kendini ve dersi sevdiremeyen öğretmen arkadaşım da aynaya bakmalı. Kendini diğer derslerin öğretmenleriyle kıyaslamamalı. Tüm öğrencilerinin notlarının elli üzerinde geçer durumda olması öğretmenin değerini artırır.

Bu açıklamalardan öğretmenlerin öğrenci başarılarını notla değerlendirirken haksızlık yaptığı veya işini iyi yapamadığını söylemiyorum. Ders-sınıf-rehber öğretmeni ve komisyon öğrenci bazlı süreci yönetmiş ve tüm tedbirleri almış da olabilir. Velinin kişisel-ailevi sebeplerle ihmali de söz konusu olabilir. Konuya sadece öğrenci merkezi bir bakışla ve kişisel değil tamamen sistematik ve kamu yararı düşünülerek yaklaşılmasının daha doğru olacağını anlatmaya çalışıyorum. Bu konuda yapılacak düzenlemelerle öğretmenlerin de işlerini daha iyi yapabilmesine imkân sağlanacaktır.

Yapay zeka ChatGPT, yukarıdaki yazımı okudu ve “öğretmenler için 45–49 not aralığındaki öğrencilerin başarılı kılınması ve esneklik alanı oluşturulması için notlandırma rehberi ve puan esneklik ilkeleri geliştirilebilir” önerisinde bulundu.

Öğretmen meslektaşlarımın da karnenin solundaki notlar kadar sağında yazılanlara önem vermesini diliyorum. Zira hayat yazılı-karne-diploma notlarından ibaret değil. Yapılanlar tamamen hukuki olabilir ama mantıklı, vicdani ve etik de olmalıdır. Özellikle genç öğretmenlerin daha idealist ve kuralcı davrandıkları, yıllar geçip tecrübe sahibi ve anne-baba olduktan sonra empati yaparak daha makul davrandıklarını bizzat meslektaşlarım ifade etmişlerdir.

Mevzuatın başka yerlerinde de yer aldığı gibi çocuğun üstün yararı gözetilerek çevre ve ailevi faktörlerle birlikte dezavantajlı bir öğrencinin potansiyeli, isteği, gayretiyle ancak bu kadar yapabildiği düşünülerek adalet ilkesi zedelenmeden sınıf bazlı çan eğrisi gibi farklı yöntemlerinde kullanılması düşünülebilir. Adalet ilkesini zedelemeden, bilenle bilmeyeni, çalışanla çalışmayanı 50-100 aralığında değerlendirmenin kime ne zararı olabilir. Sınıflarını başarıyla geçen öğrenciler arkadaşları başarısız olup sınıfta kalınca onlardan ayrılınca mutlu mu oluyor? Oh iyi oldu kalsınlar mı diyor? Eğer diyorsa bu bakışta da psikolojik bir sorun var demektir. Öğrencinin bu yıl neden başarısız olduğuna yönelik karnesiyle birlikte bir rapor vermeden hatta seneye sınıf tekrarında başarısız olduğu tüm derslerin yerine seçmeli ders imkânı sunmadan yapılan uygulamanın öğrenciye pedagojik ve psikolojik açıdan faydası olmayacaktır.

Sınıf tekrarı konusunda diğer ülke örneklerine de göz atacak olursak;

İsveç, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde ise sınıf tekrarı çok nadirdir. Japonya, İsveç ve ABD gibi ülkelerde ise esnek, destekleyici ve bireyselleştirilmiş uygulamalar öne çıkıyor. Japonya’da öğrencinin sosyal ve psikolojik gelişimi daha ön planda; sınıf tekrarı yerine telafi ve destek esas alınmaktadır. Finlandiya’da       fiilen yok, (çok istisnai durumlar dışında) eğitimin amacı her öğrenciyi kazanmaktır. Her öğrenci kendi hızında ilerler. Eksikleri olan öğrenciye özel destek verilir. Güney Kore’de resmi olarak mümkün ama pratikte yoktur sınıf tekrarı uygulanmaz. Yoğun dershane ve özel ders sistemi vardır. Başarısızlık durumunda öğrenci bir üst sınıfa geçer, ancak sınavlarda başarı baskısı yüksektir. İngiltere’de sınıf tekrarı sistemi yoktur. Öğrenciler 16 yaşına kadar zorunlu eğitimi tamamlar, sonra uzmanlaşmaya başlar. GCSE sınavları sonrası yeterlilik esas alınır.

Bir ütopya olarak tüm öğrencilerin sınıfını geçtiği ideal bir eğitim sistemi mümkün olabilir mi? Bu durumda öğrencilerin geneli daha çok gevşeyip salar mı? Bu yaklaşım öğrencilerin dersleri, öğretmenleri ve okulu ciddiye almamasına sebep olabilir mi? konusu uzmanlarca tartışılmalıdır. Öğretmenlerin kendilerini ve dersleri not silahıyla öğrenciyi disipline ederek okulda tutmaya ve sınıf geçmeye zorlayan bir yaklaşımın geçerli olmasının sonuçları ölçülerek yeniden değerlendirilmelidir. Sınıfta dersle hiç ilgilenmeyen, dersin huzurunu bozan ve başarı düzeyini aşağı çeken belki de disiplin sorunları yaşatan öğrenciler için ayrı çözüm ve yaptırımlar düşünülmelidir.

Bence okumak merakı isteği ve potansiyeli olanlar her halükarda çalışmaya devam eder. Çünkü onların derdi eğer sınıf geçmek olsaydı mevcut durumda da geçer not alıp yatardı. Onlar dersleri öğrenmek, teşekkür ve takdir almak, YKS sınavlarında başarılı olup üniversiteye geçmek için çabalıyorlar.

Eminim ki üç dersten daha fazla zayıfı olanların çoğunun üniversite sınavını kazanmak ve okumak gibi bir hayali-hedefi ve kapasitesi yoktur. Zaten tüm öğrencilerin üniversite okuması gerekmiyor buna ihtiyaç da yoktur. Potansiyeli belirlenememiş ve iyi yönlendirilememiş bu öğrenciler ülkemizde lise eğitimi zorunlu olduğu için okumaktadır. Bu tip öğrencileri sınıf tekrarıyla okulda-eğitimde tutmaya çalışmak sonra da öğrenim hakkını sonlandırıp örgün eğitim dışına çıkarmak diğerlerine gözdağı ve âleme ibret olacağını da düşünmüyorum. Öte yandan 4+4+4 oniki yıllık zorunlu eğitimin son kısmında lise kademesinin üniversite okumayacaklar için kısaltılarak erken mezun olabilmesi ve zorunlu olmaktan çıkarılması gibi alternatifler kamuoyunda ve eğitimle ilgili sivil toplum örgütlerinde tartışılmaya başlanmıştır.

Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen – EBS) Stratejik Araştırmalar Merkezi-EBSAM tarafından 08/07/2025 tarihinde kamuoyu ile paylaşılan 81 il genelinde 36 bin 118 katılımcıyla (öğretmen, okul yöneticiler, lise öğrencileri ve velilerden oluşan) gerçekleştirilen “Türkiye’de Zorunlu Eğitim Sistemine Yönelik Saha Araştırması” sonuçlarına göre;

  • Zorunlu eğitim süresi, toplumun beklentileri ve hayatın gerçekleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Zorunlu eğitim süresinin uzunluğu okul terki riskini artırmaktadır.
  • Esnek ve modüler yapıya sahip ortaöğretim modelleri üzerinde çalışmalar yapılmalıdır. Lise eğitimi zorunlu olmaktan tamamen çıkarılabilir, 3+1 veya 2+2 sistemiyle isteyenlerin 4 yıl okumasına imkân sağlanabilir. Lise son sınıf yapısının değiştirilmesi gereklidir.
  • Meslek yönlendirme, ortaokuldan itibaren sistematik hale getirilmelidir. Zorunlu eğitim süresi boyunca öğrenciler meslek seçimlerine yeterince yönlendirilememektedir. Zorunlu eğitimin süresinin uzunluğu iş hayatının nitelikli eleman bulmasını zorlaştırmaktadır.

Meslek liseleri özelinde öğrencilerin LGS puanı veya OBP notuyla tercih ve yerleştirilmesinde öğrencinin ilgi-merak-yetenek-potansiyeline göre talep ettiği mesleklerin olduğu okula puan-not şartlarını taşımadığı için yerleşememektedir. İstemediği bölüm/meslek/alanların olduğu okula mecburen yerleşen öğrenci bu okuldaki mesleklerden birini istemeyerek zorunlu olarak seçmektedir. İsteksizlik başarısızlığı, sınıf tekrarını ve mezuniyet sonrası da iş/meslek olarak eğitimi aldığı alanı tercih etmemekte emekler bir nevi boşa gitmektedir.

Lise diplomasının (meslek lisesi diploması hariç) üniversiteye geçiş dışında nerede kullanıldığını, kullanıldığında kimin diploma notuna niçin baktığını da düşünelim. Tüm öğrencilerimizi zorunlu oniki yıl eğitim kapsamında lise mezunu yapmayı hedefliyorsak devamsızlık yapmadan derse devam ve sınavlara girmek kaydıyla başarılı kılmaya yönelik mevzuat düzenlemeleri yapmak gerekmektedir. Tüm bu anlatılanlar ülke genelinde LGS puanıyla yerleşenlerin dışındaki yaklaşık % 85’ini oluşturan öğrenci grubunu yakından ilgilendirmektedir. Takdir karar verici yetkililerin, öğretmenlerin, eğitim yöneticilerinin ve siz değerli okurlarımındır.

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir
17369379831739222714

Yorumunuz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.