Tıpkı insanlar gibi toplumların da bir yaşam döngüleri vardır. Toplumlar da doğar, gelişir ve günü geldiğinde yok olur. Tarih, yaşamı sona eren sayısız toplumun örnekleriyle doludur. Ne var ki bazı toplumlar adeta “büyümemekte” ısrarcıdır. Farklı yazarlar tarafından (Dökmen, Şahin ve Ülsever) “çocuk toplumlar” olarak adlandırılan bu toplum yapısı, adı üstünde, henüz olgunluğa erişememiş bir çocuk gibidir.
Sorumluluk duygusu zayıftır veya hiç yoktur mesela… Buna karşılık üzerinde bir kontrol dürtüsü, baskı hissi daima vardır. Çocuk toplumların “çocuk yetişkinleri” yaptıkları her davranışın kendilerinden daha “üstün” bir güç tarafından kontrol edildiği inancındadırlar. O yüzden böyle toplumlarda devlet “babadır”, devlet büyükleri ise “abidir”, “dayıdır” vs. Belki de bu yüzdendir ki daireye işi düşenler hemen kuvvetli bir “dayı” arayışındadır? Çocuk toplumlarda daimi bir “dış düşman” vardır. Hiçbir şey bulunamazsa yepyeni bir dış düşman yaratılır. Ama bu dış düşmanı sorsan gerçekte kimse tarif edemez. Bu dış düşman hakkında söylenen sözler üç beş klişeden öte değildir. Benzer biçimde; sorumluluk kabul edilmediği için, çocuk toplumların çocuk yetişkinleri suçu hep başkalarına atmayı tercih eder. Onlar için gerekirse yalan söylemek, inkar, aldatma gibi davranışlar “olağandır.” Sonuca ulaşmak için her yol denenebilir, şartlar sonuna kadar zorlanır.
Çocuk yetişkinlerle dolu bir toplumda “bükülemeyen bilek öpülür.” Söz geçirilemeyen kişilere körü körüne itaat edilirken arkalarından kuyuları kazılır. Elbet herkes o gücün, kudretin, makamın peşindedir. Çünkü çocuk toplumlar sopayla kontrol edilir, sözle değil. Tıpkı bir çocuğun ebeveynleri ortalıkta olmadığında dolaptan şeker aşırması gibi, çocuk yetişkinler de kural koyucu “görmediği” zamanlarda bir şeyler “aşırmaktan” imtina etmez. Bu manada çocuk yetişkinler ikiyüzlüdür diyebiliriz.
Üstelik çocuk yetişkinler arasında öyle bir haset ve çekememezlik vardır ki bu ortamda başarılı olmak adeta ayıptır, suçtur, günahtır. Başarılı olanlara hemen çelme takılır. Yine de üstesinden gelinemiyorsa karalanır, ötelenir, toplumdan dışlanır. Yine mi olmadı; suikast düzenlenir, yakılır, bombalanır… Bu yüzden çocuk toplumlardan başarılı insan nadiren çıkar, çünkü insanlar başarılı olmamaya; ortalama vatandaş seviyesinde kalmaya, böylelikle “kitle” içinde dikkat çekmemeye şartlanır: Ortalama bir yaşam sürer, hayatları boyunca ortalamaların müdavimi olurlar. Okul tercihlerinde bile “ortalamalarına” bakılır. E haliyle ortalama ölür, onda bile dikkat çekmezler: Kalp krizi falan…
Çocuk toplumların bir güzel yanı vardır ki o da yaratıcılıktır. Yaratıcılıkta sınır tanımayan çocuk yetişkinler ne yazık ki bu güzel özelliği de kendilerine yontarlar. Yaratıcılıklarını, çoğu zaman bilinçsiz kullanır; kaş yapayım derken göz çıkartırlar. Bu da toplumca bir absürtlük haliyle sonuçlanır. Oysa az biraz eğitim ve yönlendirmeyle ne harikulade beceriler sergileyebilirler! Bunu yapmaya çalışan, yani çocukluktan yetişkinliğe geçmeye çalışanlar toplum tarafından “icat çıkarmayla” suçlanır, “salla başı al maaşı” ile motive edilir, olmadı “dokuz köyden kovularak” toplum dışına itilir. Çocuk toplumdan itelenen yetişkin bireyler mutlu mudur bilinmez ama kendi entelektüel yolculuklarında önemli bir adım attıkları kesindir.
Nasıl ki çocukluktan yetişkinliğe geçişte eğitim önemliyse, çocuk toplumların olgunlaşmasında da eğitim o derece önemlidir. Çünkü demokrasi, insan hakları, hukuk, adalet gibi erdemler bir toplumda ancak eğitim yoluyla yeşertilir. Bu da başka bir yazının konusu olsun. Saygılarımla…
Yararlanılan kaynaklar:
Dökmen, Ü. (2006). İletişim Çatışmaları ve Empati. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Şahin, S. D. (2018). Çocuk Toplumlar. Web: https://dergi.kuraldisi.com/cocuk-toplumlar/
Ülsever, C. (2002). Çocuk Toplumlar. Web: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/cocuk-toplumlar-78713