Kendine güven duymasını istediğimiz çocuklarımızdan, aynı zamanda koşulsuz itaat beklemek çocuklarda ciddi bir çatışma ve ikilem yaşanmasına neden olmaktadır.
Anne babasının buyruklarına koşulsuz itaat etmesi beklenen çocukların aynı zamanda kendine güven duyan, özsaygı sahibi bireyler olması mümkün görünmemektedir. Çünkü güven duygusu ara sıra değil sürekli ihtiyaç olan bir duygudur. Bu nedenle çocuk anne babasının istediği zaman itaatkâr, istediği zaman kendine güven sahibi bir birey olamayacaktır.
Kendine güvenen çocuklar iletişime açıktır, eleştirir ve farklı düşünür. İtaat ettirilen çocuklar ise sizin gibi düşünmeye çalışır ve asla kendisi olamaz. Hem kendine güvenen çocuklar yetiştirmek istemek hem de koşulsuz itaat beklentisi içinde olmamak gerekir. Çocuğun kişiliği sizin tutumlarınızın bir sonucudur.
Genellikle anne babalar itaatkâr olmakla uyumu birbirine karıştırmaktadır. Kendine ve çevresine uyum sağlayabilmek itaatkâr olmak demek değildir. Çocuk kendisi ve ailesi ile barışık iken uyumlu olurken itaatkâr olmakta ise bir dayatma ve baskı söz konusudur. Anne babalar güven duygusu kazanmasını istedikleri çocuklarını zaman zaman aykırı ve farklı düşünmesini peşinen kabullenmiş demektir. Çocuklara güven kazandırmak için kırk takla atan ebeveynler iş kendilerinden farklı düşünmeye geldi mi bu sefer mızıkçılık etmektedir.
Çocuklarda güven duygusunu kazandırmak demek onları şımartmak ve her istediklerini kabul etmek değildir. Çocuklarda gelişimleri ölçüsünde sınırlar olması gerekirken yine aynı ölçüde farklı düşünceleri olması da doğal karşılanmalıdır. Örneğin; karnının aç olduğunu söyleyen bir çocuğun şeker ve çikolata isteğine hayır demek gerekir. Bu durumda karnı aç iken şeker ve çikolata yemesinin zararlı olacağı anlatılabilir. Çocuklara sınır koyarken baskı ve dayatma ile değil mantıklı ve tutarlı açıklamalar yapılmalıdır. İhtiyaçlarının karşılanmasında bir ölçü ve sınır getirmek çocukların menfaatine olan bir yaklaşımdır.
Kültürümüzde çocukların uslu, sessiz olması ve itaat etmeye eğilimli olması teşvik edildiği yönünde yanlış bir anlayış var. Kültürümüzde çocuklara ilgi ve onlarla istişare önemli bir yer tutar. Bu yanlış anlayışla birlikte itaat kültürü diye muhafazakâr kesimi küçümseyen, kendini beğenmiş bir zümrenin tesirine de girmeden itaat ve uyumdan ne anladığımıza da bir açıklama yapalım. Bir kere itaat eğilimli çocuklar yetiştirmek istemiyoruz fakat anne-babası ile uyumlu, dinine, diline bağlı, toplumla barışık, geleneklerine saygılı çocuklar da yetiştirmek zorundayız. İtaat kültüründen bu değerlerimizi kastediyorlarsa itaat edeceğiz, çocuklarımızın itaat etmesi için de çaba göstereceğiz. Bundan vazgeçmeyeceğiz fakat bunları baskı ve dayatma ile değil örnek olarak, anlatarak, yaşayarak kazandırmalıyız.
Yukarıda bahsettiğim zümre kendine güven duygusundan da çocukların her istediğine boyun eğen, özgür! bireyler olmaları için onların egolarını şişiren bir tutum izlemektedirler. Elbette özgür bireyler olmalarını önemsiyoruz ama içinde yaşadığı toplumla da barışık olmalarına yardımcı olmalıyız. Çünkü kendi başına özgürlük çocukları yalnızlaştırır. Çocuklar kendilerini yüreklendiren ve destekleyen anne-baba tutumlarına ihtiyaç duyarken aynı zamanda kendilerini frenleyen, yönlendiren ve sınırlar koyan bir otoriteye de ihtiyaç duyarlar. Bu otoritenin de en kolay ve sevgi dolu olanı da şüphesiz anne babaların doğru tutumlarıdır.
Aşırı özgürlük çocukları yalnızlaştırır. Çocuklarda da gelişimsel özelliklerinin üzerindeki serbestlik onları özgürleştirmez, yalnızlaştırır. Çünkü çocuklar ilgi ve sevgi görmek istedikleri kadar onları yönlendirecek, gerektiğinde frenleyecek veya destekleyecek anne baba tutumlarına da ihtiyaç duyarlar. Burada da anne baba tutumları tek başına yeterli olmaz.
Bu nedenle milli ve manevi değerlerin yaşatılması ve çocuklara aktarılması önemli bir ihtiyaçtır. Çocuklarımızı yetiştirmede ihtiyacımız olan desteği de değerlerimizde bulacağımıza inanıyorum.