1. Anasayfa
  2. Bilgi Bankası

Fırtınada Yol Almak

Çocuklarda Dayanıklılık Becerisi

Fırtınada Yol Almak
0

“Hayat, çocuklarımız için her zaman güneşli günler vaat etmeyecek. Yağmurlar, fırtınalar ve bazen de uzun süren kasvetli havalar olacak. Onlara vereceğimiz en değerli hediye, bu fırtınalarda sığınacakları güvenli bir liman değil; o fırtınaların içinde yol almayı öğrenmelerini sağlayacak bir pusuladır. İşte o pusula, dayanıklılık becerisidir.”

Günümüz dünyası, çocuklara yalnızca bilgi edinmeyi değil, aynı zamanda değişen koşullara uyum sağlamayı, karşılaştıkları zorluklar karşısında yeniden ayağa kalkabilmeyi ve her durumda çözüm üretebilmeyi gerektiriyor. Bu becerilerin bütününe, eğitim literatüründe “dayanıklılık” ya da İngilizce ifadesiyle “resilience” deniyor. Dayanıklılık, bir çocuğun yaşamda karşılaşacağı engeller, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar ve krizler karşısında yılmadan, yeni yollar arayarak yoluna devam edebilme gücüdür. Son yıllarda yapılan pek çok araştırma, bu yetkinliğin akademik başarıdan çok daha güçlü bir şekilde, bireyin uzun vadeli mutluluğunu ve hayat başarısını etkilediğini ortaya koyuyor.

Çocukluk, hayatın en kırılgan ama aynı zamanda en şekillendirilebilir dönemidir. Bu dönemde kazanılan beceriler, yetişkinlikte karşılaşılan zorluklarla baş etme kapasitesini belirler. Ancak günümüz çocuklarının karşı karşıya olduğu zorluklar, önceki nesillerinkinden oldukça farklı. Dijital dünyanın getirdiği hızlı tüketim kültürü, anlık geri bildirim beklentisi, sürekli kıyaslanma duygusu ve sosyal medyanın baskısı, çocuklarda sabırsızlık, düşük stres toleransı ve kolay vazgeçme eğilimi yaratıyor. Buna ek olarak, ebeveynlerin çocuklarını aşırı korumacı tutumlarla hayattan izole etmesi, her düşüşte anında yardım etmesi, onların problem çözme becerilerini zayıflatıyor. Bu nedenle dayanıklılık artık doğal yolla değil, bilinçli olarak desteklenmesi gereken bir beceri haline geldi.

Dayanıklılık, doğuştan gelen bir özellik değil, öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir yetkinliktir. Araştırmalar, bu becerinin üç temel unsur üzerine inşa edildiğini gösteriyor: güçlü bir destek ağı, pozitif bir bakış açısı ve problem çözme becerileri. Aile, okul ve yakın çevre, çocuğun en önemli destek ağıdır. Çocuk, zorlandığında yanında onu yargılamadan dinleyen, duygularını anlamaya çalışan ve birlikte çözüm arayan yetişkinler bulduğunda kendini güvende hisseder. Güven duygusu ise dayanıklılığın ilk adımıdır.

Pozitif bakış açısı, yaşanan olumsuzlukların tamamen olumsuz bir deneyim olarak değil, öğrenme fırsatı olarak görülmesini sağlar. Burada önemli olan, çocuğa yapay bir iyimserlik aşılamak değil; gerçekçi ama umutlu bir yaklaşımı modellemektir. Örneğin, “Kaybettin ama bu seni kötü yapmaz, bu deneyimden ne öğrendik?” gibi sorular, çocuğun kendi yaşantısından anlam çıkarmasına yardımcı olur.

Problem çözme becerileri ise dayanıklılığın pratik tarafını oluşturur. Zorluklar karşısında ne yapacağını bilmeyen bir çocuk, kendini çaresiz hisseder. Oysa alternatif düşünme, plan yapma, deneme-yanılma yöntemlerini öğrenen bir çocuk, karşılaştığı engelleri birer aşama olarak görebilir. Bu beceriler, küçük yaşlardan itibaren oyunlar, grup etkinlikleri, proje çalışmaları ve gerçek yaşam görevleriyle desteklenebilir.

Dayanıklılığın gelişmesi için çocukların kontrollü riskler almasına izin verilmelidir. Birçok ebeveyn, çocuklarının hata yapmasını önlemek için aşırı müdahalede bulunur. Oysa küçük başarısızlıklar, çocuğun hayal kırıklığıyla baş etmeyi öğrenmesi için doğal bir fırsattır. Örneğin, çocuğun kendi hazırladığı bir sunumda eksiklikler olabilir ama bu durum onun sunum becerilerini geliştirmesi için motivasyon sağlar. Çocuğa düşmekten korkmamayı, düştüğünde kalkmayı öğretmek, hayat boyu sürecek bir güç kazandırır.

Okullar da dayanıklılık eğitiminde kritik bir rol oynar. Sadece akademik başarıya odaklanan bir eğitim modeli, öğrencilerin karakter gelişimini gölgede bırakabilir. Bunun yerine, iş birliğine dayalı öğrenme, proje temelli görevler, sosyal sorumluluk etkinlikleri ve öğrencilere kendi kararlarını verme fırsatı tanıyan öğrenme ortamları dayanıklılığı artırır. Ayrıca rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, öğrencilerin duygusal dayanıklılıklarını güçlendirecek programlar geliştirmelidir.

Toplumsal krizler, ekonomik belirsizlikler, doğal afetler ve küresel sorunlar, çocukların dayanıklılık becerilerini test eden gerçek yaşam deneyimleridir. Bu dönemlerde çocuklara açık iletişim kurmak, sorularına dürüstçe cevap vermek, duygularını ifade etmelerine alan tanımak, onların bu süreci sağlıklı şekilde atlatmalarını sağlar. Dayanıklılık, olumsuz olayları yok saymak değil, o olaylarla yüzleşebilmek ve yeniden ayağa kalkabilmektir.

Bir çocuğun dayanıklılık düzeyi, sadece zorluklarla baş etme kapasitesini değil, aynı zamanda yaşamdan tat alma becerisini de belirler. Dayanıklı çocuklar, olumsuzluklardan ders çıkarır, hatalarından öğrenir ve geleceğe umutla bakar. Onlar için zorluklar, kendilerini kanıtlama ve büyüme fırsatlarıdır. Bu nedenle hem aileler hem de eğitimciler, çocuklara yaşamın her zaman sorunsuz ilerlemeyeceğini, ancak bu durumun onları daha güçlü yapabileceğini öğretmelidir.

Geleceğin dünyasında bilgiye erişim her zamankinden kolay olacak. Asıl farkı yaratan, bu bilgiyi nasıl kullandığımız ve karşılaştığımız engeller karşısında nasıl ayakta kaldığımız olacak. Dayanıklılık, çocuklarımızın yalnızca okulda değil, iş hayatında, sosyal ilişkilerinde ve kişisel gelişimlerinde başarılı olmalarını sağlayacak en kritik yetkinliklerden biri. Onlara verebileceğimiz en değerli armağan, koşullar ne olursa olsun yeniden ayağa kalkabilme gücü kazandırmaktır.

“Çocuklarımıza kusursuz bir hayat sunamayız, ama onlara kusurlu hayatla baş etme gücü kazandırabiliriz. Dayanıklılık, düştüğünde kalkabilmek, kaybettiğinde yeniden başlayabilmek, umudu hiç kaybetmeden ilerleyebilmektir. Belki de geleceğe bırakabileceğimiz en güçlü miras, bilgi değil, bu ruh gücüdür. Çünkü bilgi unutulabilir, beceriler değişebilir, ancak güçlü bir ruh her koşulda yeniden ayağa kalkar.”

Zübeyde Arslan, 1982 yılında Muş, Türkiye'de doğmuş olup, ilkokul eğitimini Tekirdağ'da, ortaokul ve lise eğitimini ise Aydın'da tamamlamıştır. Atatürk Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü'nden mezun olduktan sonra, 20 yıldırı aşkın Uzman Sınıf Öğretmeni olarak İstanbul'da görev yapmaktadır. Eğitimde mesleki gelişime büyük önem veren Zübeyde Arslan, kariyeri boyunca pek çok seminer ve eğitim programına katılarak bilgi ve becerilerini sürekli olarak geliştirmiştir. Yenilikçi öğretim yöntemlerini benimseyerek öğrencilerinin yalnızca akademik başarılarını artırmakla kalmayıp, aynı zamanda eleştirisel düşünme, problem çözme ve yaratıcılık gibi 21. yüzyıl becerilerini kazanmalarına da rehberlik etmektedir. Zübeyde Arslan'ın uzmanlık alanları arasında IB & PYP Uzman Sınıf Öğretmenliği, Üstün Zekalılar Eğitimi, Akıl ve Zeka Oyunları Eğitimi, Anlayarak Hızlı Okuma Eğitimi, Öğrenci Koçluğu ve Oyun Terapisi bulunmaktadır. Her öğrencinin bireysel ihtiyaçlarına uygun çözümler üretmeyi ve öğrenme süreçlerini daha verimli hale getirmeyi amaçlamaktadır. Eğitim alanındaki tecrübelerini ve birikimlerini paylaşmak amacıyla "21. Yüzyıl Sınıfı: Öğretmen, Veli İşbirliğinde Dönüşüm Rehberi" adlı kitabını kaleme almıştır. Ayrıca, "Eğitim Her Yerde" ve "Medium"platformlarında köşe yazıları yazarak eğitimciler ve velilere rehberlik etmektedir. Sosyal sorumluluk projelerine de aktif olarak katılan Arslan, Görme Engelli Öğrencilere Yönelik (GOP DKO) Gönüllü Öğretmenlik Projesi'nde yer alarak, özel gereksinimli öğrencilere eğitim süreçlerinde destek vermektedir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.