İnsanların tümü birbirine saygılı, kimse kimsenin hakkını çiğnemiyor, rahatsız etmiyor ve ona zarar vermiyor. Filmlerde bile böyle bir senaryo yok. Neredeyse insanın olduğu her yerde sorun var. Belgesel filmlerinde tabiatın düzeni ve kendini nasıl yenilediği, canlı ve besin zinciri anlatılıyor ve mantıklı izahlar yapılmaya çalışılıyor. En modern ve medeni ülkelerde bile birileri çıkıyor ve insana yakışmayan davranışlar sergiliyor. Kendisinin olmayanı ve hakkı olmayanı almaya çalışıyor. Sebepsiz yere bir başka insana zarar veriyor hatta katil olup onun hayatına son veriyor. Kendine göre sebepler üretip insanları topluca katleden caniler çıkabiliyor.
Geçenlerde Kocaeli Gebze Atatürk Anadolu Lisesi Müdür Başyardımcısı Necmeddin KUYUCU öğretmen meslektaşımız görevi başındayken öğrencisinin bıçaklı saldırısı sonucu şehit olmuştur. Eğitim camiasının bir ferdi olarak bu ve bundan önceki onlarca bu gibi menfur saldırıları şiddetle kınıyorum. Sevgi ve şefkat yuvası olan bildiğimiz okullarımızda, öğretmenler olarak bizler tüm çocukları milli, manevi, ahlaki ve insana yakışır değerlerimizle yetiştirmek çabasındayken okul yöneticisi bir meslektaşımızın kendi öğrencisi tarafından katledilmesi eğitim adına daha da üzüntü vericidir.
Münferit bir hadise olsa bile bu gibi şiddet olaylarına karşı bir farkındalık çalışması yanında etkili önleyici tedbirlerin ve caydırıcı müeyyidelerin vakit geçirilmeden hayata geçirilmesi gerekmektedir. Tüm eğitim çalışanlarına ve öğrencilere şiddetten korunmanın ve kendini korumanın yol ve yöntemleri semineri verilmelidir. Çocuklarına, hiçbir canlıya zarar vermemesi gerektiğini, hiçbir kayıp ya da kazanımın insan canından daha kıymetli olmadığını öğretmesi ailelerin birinci vazifesi olmalıdır.
Eğitim ortamları nefretin, kavga ve şiddetin değil sevginin, kardeşliğin, birlik ve beraberliğin yaşanarak öğrenildiği yerler olduğunu bir kez daha hatırlamalıyız. Şehit öğretmenimize Allah’tan rahmet; ailesine, yakınlarına, mesai arkadaşlarına ve tüm eğitim camiasına başsağlığı diliyorum.
Okul öncesi eğitiminin amacı, çocukların beden, zihin ve duygu gelişimini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını sağlamak, onları ilkokula hazırlamak, şartları elverişsiz çevrelerden ve ailelerden gelen çocuklar için ortak bir yetiştirme ortamı yaratmak ve çocukların Türkçeyi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamaktır. Anaokulu ve anasınıflarında 3–6 yaş çocukların ders adıyla haftalık programı bulunmazken bilişsel, sosyal, duygusal, psikomotor ve dil gelişimi yanında özbakım becerileri oyun ve eğitsel etkinlikler yoluyla kazandırılmaya çalışılır.
İlkokulda haftalık ders programına Türkçe, matematik, fen bilgisi gibi temel derslerin yanında trafik güvenliği, insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersleri eklenir. Ortaokulda ise iletişim ve sunum becerileri, çevre eğitimi, düşünme eğitimi, medya okuryazarlığı, hukuk ve adalet, düşünme eğitimi derslerinin bazıları seçmeli olarak okutulmaktadır. Lisede, Sağlık bilgisi ve trafik kültürü, demokrasi ve insan hakları dersleri devam etmektedir.
Bir öğrenciye, oniki yıllık zorunlu eğitim boyunca, sosyal yaşamda nasıl davranması gerektiği konusunda ihtiyacı olan tüm bilgiler öğretilmektedir. Buna rağmen lise hatta üniversite mezunu insanlar da toplumda hoş karşılanmayan davranışlar sergilemektedir. Öyleyse bir insanın hukuka, toplumsal kurallara ve insana yakışır şekilde davranması için okul bitirip diploma almış olması yetmiyor. Vergisini ödemeyen bir insan, bu davranışı hukuken bir suç ve toplumsal bir ödev ve diğer insanlarının hakkına girmek olduğunu bilmediğinden değil nefsine ve şeytana uyarak bencilce davranmaktadır. Bu gibi davranışların sergilenmemesi için oniki yıllık eğitim hayatına vergi adıyla bir ders koymaya gerek olmadığı gibi konulsa da bir faydası olmayacaktır. Zira eğitim okulda değil aile de başlamaktadır. Bir çok toplumsal kural ders adıyla olmasa da müfredat içinde yer aldığı gibi çeşitli sosyal etkinlik ve projelerde gündeme getirilmektedir. Kaldı ki hayatımıza sonradan giren tüm yeniliklerin derslerle öğretilmesi gerekmiyor. İnformal öğrenmeyle hayatın doğal akışı içinde neyi nasıl yapacağımızı biz farkında olmasak da öğrenmiş oluyoruz.
Adının daha cenazesi okula gelmeden görev yaptığı okula verilmiş olması vefalı bir davranış olsa da toplumumuz adına üzüntü vericidir. Bu başta ailesinin, mesai arkadaşlarının ve biz meslektaşlarının acısını hafifletmiyor. Kendimi bir an Necmeddin öğretmen yerine koydum ve benim başıma gelse ben ve ailem ne yapardım diye düşünüp üzüldüm.
Öğretmenini öldüren çocukları yetiştiren bir toplum haline nasıl geldiğimizin hep birlikte muhasebesini yapmamız gerekiyor. Okulun tarihçesinde bundan böyle öğrencisi tarafından görevi başında şehit edilen öğretmenin hikâyesinin anlatılacak olması bile utanç vericidir. Altmışlı yıllarda bırakınız öğretmen öldürmeyi ve şiddeti, öğretmen öğrencisine bağırıp, azarlasa tokat da atsa karşılık verilmez. Hele hele bunları evde anne babanıza anlatamazdınız. Anlatırsanız kim bilir ne yaptın öğretmenini üzdünüz deyip yarın git hemen özür dile diyerek çocuklara hak verilmezdi. Ebeveynler de ilk karşılaşmada utana sıkıla boynu bükük öğretmenden bir kez daha özür dilerdi. O günleri arar ve özler olduk. Bakanımızın da dediği gibi “Saygıdeğer anne babalar velilerimiz lütfen bırakın izin verin öğretmenler görevini yapsın.” Yani siz evdeki ailedeki rolünüzü iyi oynayın. Onlara iyi insan olmanın güzel örneği olun.
Bu cinayet son olsun. Bu hepimize acı bir ders olsun. Herkes üzerine düşeni yapsın ve başta öğretmenler olmak üzere tüm insanlara insana hakettiği gibi davranılsın.