Eğitim denince akla hemen okullar gelir. Çocukların eğitiminde ise ilk basamak okul öncesi eğitim yani anaokulları ve anasınıfları gelmektedir. Okul öncesi diyoruz ama yine de ilkokul öncesinde 3-6 yaş çocukların gittiği eğitim kurumlarına okul kelimesini ekleyerek okul öncesindeki bir okul olarak anaokulu ismi verilmiştir. Aslında bu okullarda hiçbir çocuğun annesi-anası bulunmuyor. Sanki biraz felsefi bir tartışma gibi olacak ama neden böyle söylenmiştir. Belki, halen oyun çağında olan çocukların ana sevgisi, şefkati ve güveniyle; beslendiği, emsalleriyle oyunlar oynarken birşeyler öğrendiği, yatıp uyuduğu mekânlar olarak görüldüğünden olabilir.
Çocukların annelerinin bulunduğu kurum ailedir. Öyleyse okul öncesinde ilk eğitim, formal anaokulunda değil ailede yani “aile okulunda” başlamaktadır.(*) Çocuğun anaokulu evidir diyebiliriz. Bu okul başka okul. Bu okulda ziller çalmıyor, yazı tahtası ve öğretmenler odası da yok. Bu okulda formal bir eğitim yapılmadığı için yazılı bir müfredat-program ve planlar da yer almıyor. Yazılı anayasası olmayan ülke oluyorsa yazılı kuralları olmayan bir aile okulu da olabilir pekâlâ, hatta fiilen zaten var. Anasının yanında-kendi evinde çocuk, teorik hiçbir ders almadan anadilini rahatlıkla öğrenebilmektedir.
Burada eğitici-eğitmen anneler olurken program annelerin zihinlerde yer alıyor. Çocuğun başta fiziksel-zihinsel-duygusal gelişimine dayalı doğal bir program var aslında. Anneler, annelik konusunda bir eğitim almamışlarsa eğer sadece kendi annelerinin-başka annelerin veya emsal-akran arkadaş annelerin davranışlarından öğrendikleriyle bu doğal programı uygularlar. Belki de birçoğu neyi niçin yaptığının farkında bile değildir. En saf ve doğal haliyle çocuğunu fiziksel açıdan sağlıklı büyütmek için onu temiz tutması, beslemesi ve uyutması gerektiğini biliyordur. Anneler, eğitmenlik rolleri yanında evin temizlik, yiyecek, düzen, bulaşık, çamaşır gibi tüm işlerini, eş olarak tüm vazifelerini ihmal etmeden hepsini de yapmaktadır.
Çocuğuyla oyun oynamasının, ona kitap okumasının, hikâye/masal anlatmasının veya müzik dinletmesinin çocuğun gelişimi için ne kadar önemli olduğunun farkında bile olmayabilir. Neyse ki şimdi hemen her evde televizyon, hepimizin elinde internete bağlanabilen akıllı cep telefonları veya evde ipad/bilgisayarlar var. Bu sayede hayat içinde kendiliğinden oluşan informal öğrenmeyle gerçekleşen bir süreçte çocuk gelişimiyle ilgili çok şeyi öğrenebilmektedir.
Bugün amatör olarak arıcılık yapacaksanız bile belli bir süre uygulamalı eğitim-sertifika almanız gerekiyor. Eğer devletten teşvik alacaksanız da girişimcilik eğitimi-sertifikası sahibi olmak şartı da bulunuyor. Buradan hareketle evlenirken veya çocuk sahibi olurken zorunlu bir eğitim bulunmasa da bilinçli toplum için isteğe bağlı olarak eğitim alma fırsatları bulunmaktadır. Bu eğitimlerin zorunlu olması ayrı bir hukuki tartışma konusudur.
İslam Âlimi Gazali; “hurma çekirdeğine gösterdiğimiz özen, oluşturduğumuz şartlar ve güzellikler iyi bir ağacın yemişine neden olduğu gibi çocuklar da böyledir” demiştir. Bu özeni gösterecek olan kişi ilk başta tabikî annelerdir. Bir atasözümüz de “Beşiği sallayan el, dünyaya hükmeder.” Diyerek annelerin ne kadar stratejik bir görev yaptıklarına da vurgu yapmaktadır. Tevfik Fikret; “kızlarını okutmayan millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkûm etmiş demektir, hüsranına ağlasın” olan sözüyle milletin geleceğinin bir anlamda garantisi önce kızların/kadınların/annelerin iyi bir eğitim olmasına bağlı olduğunu anlatmaktadır.
Aile içinde yaşananlardan çocuklarda; ahlak, erdem, sevgi, saygı, şefkat, güven gibi değerler le sıcak-samimi-korunaklı bir ortamda kişilik/karakter oluşumunun temelleri atılmış olmaktadır. Bu zaman diliminde sözlü uyarı-nasihatlerden daha çok davranışlar/hal diliyle komşu-akraba-dost-arkadaş ilişkileriyle öğrenme gerçekleşmektedir. Bu açıdan anne-babalık zor bir imtihandır. Bu imtihandan Türk-İslam öğretisinde başta peygamberlerin, âlimlerin ve padişahların bile geçtiği yazılı kaynaklardan öğrenilmekte hatta dualar içinde “Allah çocuk-çocuğuyla imtihan etmesin” şekliyle yer verilmektedir.
Çocuklar üzerindeki en etkili ortam ailenin evdeki yaşantılarıdır. Filmlere konu olmuş haliyle hayatın bir döneminde ortaya çıkan sorunlarda uzmanların çocukluk dönemi yaşantılarına inerek sorunun kaynağını araştırmaktadırlar. Sonrasında okul hayatı başlayınca roller bölüşülmektedir. Bu sefer okul-aile ilişkisi/işbirliği çocukların eğitimdeki başarısına etki etmektedir. Okul-aile buluşması için yapılan toplantıların; basit-yapay-faydalı olmayan genel konuşmaların veya sadece okulun ihtiyaçları, not/devamsızlık/davranış bozukluklarıyla sınırlı-sıkıcı olmak algısından kurtarılmalıdır. İster resmi isterse özel okul olsun okulun aileye-ailenin okula bakışını sağlıklı ve nitelikli bir eğitim süreci için ortak doğru bir noktada buluşturmak gerekiyor.
Bu amaçları gerçekleştirmek için “İstanbul Veli Akademileri Projesi”; “Bilinçli anne-baba, huzurlu aile, mutlu çocuk, güvenli toplum, güçlü Türkiye” ilkesi ve “Biz büyük bir aileyiz.” sloganıyla hayata geçirilmiştir. İstanbul Veli Akademileri eğitimleri; okul-veli arasında iletişim ve iş birliğini güçlendirmek, çocuğun eğitim ve gelişim süreçleriyle ilgili olarak velileri bilgilendirmek, sorumluluğunun bilincinde bireyler yetiştirilmesine katkı sağlamak amacıyla İstanbul’daki resmi okullarda (anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, özel eğitim uygulama okulu) öğrenim gören öğrencilerin velilerine yönelik hazırlanıp uygulanan okul merkezli veli eğitim projesidir.
Aile okulu diyorsak yazılı olmasa da her ailenin “sağlık, huzur ve mutluluk içinde yaşamak, çocuklarını yetiştirmek” gibi bir vizyonu/misyonu vardır. Aile bireylerinin kendi arasında ilişkileri, rolleri ve sorumlulukları, bayramlarda, acı-tatlı günlerde paylaşma ve dayanışma davranışlarıyla çocuklarına iyi örnek olmaları önemlidir. Anneler kız çocuklarına, babalar da erkek çocuklarına rol modeldirler. Şiddet, kırıcı ve üzücü kötü sözlerin kullanılmamasına özellikle dikkat edilmelidir. Çocuklara helal-haram, meslek sahibi olmanın önemi, dili-dini-ırkı-memleketi-düşüncesi-ekonomik durumu ne olursa olsun tüm insanların eşit ve değerli olduğu öğretilmelidir.
Anne-babaların çocuklarına bir yandan eşit-adaletle davranırken her bir çocuğun yaradılıştan farklı yeteneklere ve duygulara sahip olduğunu, gelişim dönemlerinin özelliklerini unutmamaları gerekir. Bu açıdan çocukların hatalarındaki takınacakları tutuma dikkat edilmelidir. Ailenin günlük ve haftalık planında alışveriş, gezme, yürüyüş, piknik, yemek-içmek, ibadetler, devlete karşı vatandaşlık sorumlulukları, okul-öğretmen hakkındaki konuşmalar-yorumlar, tatillerde ve bayramlarda büyükanne-dede/akraba ziyaretleri hepsi birer eğitimdir. Her ailenin hafta sonu, ayda veya yılda bir tüm ailece yapılacak bir günü ve etkinliğinin olması bağlarını güçlendirir. Çocukların TV seyretmesi, internet ve cep telefonu kullanması, oyun oynamasını bir ihtiyaç kabul ederek sınırlı olarak izin verilmelidir.
Öğrencilerinin eğitiminde başarı sağlamak isteyen öğretmen ve okulların öncelikle velilerin/anne-babaların özellikle de annelerin eğitimine ve ilişkilerine de önem vermesi gerekmektedir. Evet, tüm yazdıklarımızdan; “eğitim ailede başlar ve ölene kadar hiç bitmez hayatboyu devam eder” diyebiliriz.
(*) Bu yazı “Ahmet Çağlayan, Aile Okulu Evler, Gülhane Yayınları, İstanbul–2006” kaynağından faydalanılarak hazırlanmıştır.