Bizler öğretmenler olarak çocuklarımız ile sizlerden daha çok zaman geçiriyoruz. Belki bu yüzden onları sizlerden çok tanıyoruz, hem de her yönleri ile. Sizler onlara anne baba olarak daha biraz daha fazlaca toleranslı biraz da korumacı gözle bakarak taraf oluyorsunuz. Onların hatalarını görmezden geliyorsunuz. İlerde çok büyük sorunlara neden olacağını bilseniz de. Okullarımızda bu konu ile ilgili örnekleri yıllardır yaşıyoruz. Onların hatalarını görür görmez uyarıyor bir daha yapmamaları için dikkat çekmeye çalışıyoruz.Hatta biraz daha ciddi olaylarda siz velilerimizi çağırıyoruz ki konudan sizlerin de haberi olsun ve ileride doğabilecek herhangi bir olumsuzluğa meydan vermeden, büyümeden önlem almak ve engel olmak için.
Siz anne ve babalar olayın iç yüzünü bilmeden gelir gelmez hemen bir anne baba iç güdüsü ile “benim oğlum, benim kızım asla böyle bir şey yapmaz, ya da çocuk değil mi bir kereden bir şey olmaz” Ne olur, asla bu iki cümleyi kullanmayın. Bu iki cümle daha doğamadan yok edilecek minik olayların büyüyerek karşımıza çıkmasına neden olmaktadır. Bundan cesaret alan çocuk artık anne babanın da desteğini alarak dahada cesaretlenmiş bir şekilde karşımıza çıkacaktır ve ilerideki hayatı için hiç de hoş olmayan olayların yaşanmasına neden olacaktır. Gelin bu anlattıklarımızı daha da somutlaştırmak için bir hikaye ile pekiştirelim.
ANNESİNİN DİLİNİ KOPARAN EVLAT
Üç beş yaşına gelen bir çocuk komşunun yumurtasını çalıp annesine getirir. Haram, helal bilmeyen cahil ana, yumurtayı çocuğun elinden alır ve çocuğuna bir aferin çeker ve;
– Benim akıllı oğlum, aferin diyerek çocuğunun başını okşar. Çocuk, artık her gün veya gün aşırı komşuların yumurtalarını eve getirmeye başlar. Bir gün böyle, iki gün böyle derken seneler geçer. Çocuk yaşına göre hırsızlığı da ilerletir. Yumurtadan tavuğa, tavuktan horoza, horozdan koyuna, koyundan kuzuya derken bir haramzâde olur çıkar. Eski zamanın çocuğu şimdi çevresinin bir numaralı ve azılı eşkıyalarından olur. Artık bu eşkıyayı kimse durduramaz bir hale gelir. Hırsızlıklar, eşkıyalıklar derken bir gün büyük bir cinayet işler. Kanun bunun yakasına yapışıp idama mahkum eder.
Oğlunun idam haberini dinleyen ana, mahkeme salonunda feryadı basar. Saçını, başını yolar. Aman hakim bey, biricik oğlumu bağışla, benim hayatta ondan başka kimsem yok diye yalvarır.
İdam mahkumu eşkıya evlada sorarlar, son bir arzun var mı? Eskiden beri idam mahkumlarının son arzularını yerine getirmek adet olduğu için bunun da son arzusu sorulur. İdam mahkumu genç:
-Bir tek dileğim var. Sevgili anacığımın o mübarek dilini öpmek isterim, izniniz olursa bu arzumu yerine gelsin diye rica eder.
Mahkumun isteği yerine getirilmek üzere annesi getirilir;
Benim sevgili oğlum, dilimi son bir defa öp bakayım diyerek dilini uzatır.
Eşkıya evlad, anasının dilini iki dişlerinin arasına alır. Öyle bir ısırır ki, anasının dilini kopartır atar.
Orada bulunanlar, Ne olacak eşkıya evlat! Bunca cinayetler yetmiyormuş gibi bir de anasının dilini kopardı derler.
İdam mahkumu genç:
-Ey burada toplanan insanlar! Bilmeden boş yere konuşmayınız. Benim burada idama mahkum oluşumun sebebi anamın o dilidir.
Herkes hayretle sonunu dinler. Genç mahkum devam eder:
-Ben, çocukluğumda komşumun yumurtasını çalıp getirdiğimde anam bana aferin çekti, yumurtayı alıp başımı okşadı. Eğer, o zaman beni terbiye edip men etseydi, bugün bu ölüm cezası bana gelmeyecekti, der.
Lütfen aynı hataya bizler de düşmeyelim. Onların çocuk olduğunu, her an hata yapabileceklerini bilelim ve önlemlerimizi zamanında alalım. Yaptıkları olumsuz davranışlarda onları uyarırken aynı zamanda da lisanı hal ile yani kendi yaşantımız ile onlara örnek olalım. Unutmayın onlar söylediklerimize değil yaptıklarımıza bakarlar ve onları örnek alırlar. Yoksa farkında olmadan koruma içgüdüsü ile iyilik edecek iken en büyük kötülüğü yapmış oluruz.