Hepimiz okuma-yazmayı öğrendiğimizde tanıştığımız ilk kitap bence küçücük-incecik hikâye kitaplarıdır. Yine ilkokul ders kitaplarının ilk metinleri de birkaç sayfalık hikâyeciklerdir. Belki birkaçını hala hatırlarız. Mesela yaylada canı sıkılan yalancı çobanın sürüye kurt saldırdı diyerek gereksiz yere köylüyü çağırması gerçekten saldırdığında ise çağırdığı halde köylüyü inandıramamasıdır. İster okuduğumuz isterse de geçmişten hatırladığımız hikâyeleri dinleyenlerin keyif alarak ağzı açık dinletecek şekilde anlatmak ise ayrı bir maharettir. Bize ait ve yaşadığımız bir olayı duygularımızı da işin içine katarak anlatmakta daha başarılı oluruz.
Bir öğretmenin dersinde bir konuyu hikâyeleştirerek anlatması, öğrencilerinin dikkatini toplaması, can kulağıyla dinlenmesi ve konuyu daha sonra hatırlanmasını sağlayacak öğrenmeyi kolaylaştıran önemli bir yöntemdir. “Öğretmeni seven dersini sever, dersi seven severek çalışır ve başarılı olur” genel geçer kabul gören bir olgudur. Geriye doğru dönüp baktığımızda hepimizin okul hayatında onlarca öğretmeni olmuştur. En çok hatırladığımız hatta en çok sevdiğimiz öğretmenlerimiz dersini hikâyeleştiren keyifli hale getirenlerdir.
Öğretmenin branşı sözel, sayısal veya yetenek dersleri olsun fark etmez hikâyeleştirme bütün öğretmenlerin bilmesi ve kullanması gereken tekniklerden biri olmalıdır. Hikâye bir anlatım eylemi iken hikâyeleştirme drama ve tiyatro teknikleri kullanarak bir olayı veya konuyu canlandırmadır. Her ikisi de öğretmenlerin eğitim fakültesinde, pedagojik formasyonda ve kurslarda öğrenebileceği bir teknik ve yetenektir. Öğretmenlerin öğretme ve sınıf yönetim tekniklerini çeşitlendirmesi ve zenginleştirmesi kendi alanındaki uzmanlığı kadar önem taşır.
Günümüz öğrencilerinin belki de ekran ve internet yoğun ortamların da etkisiyle derste odaklanma ve dikkatini toplama süresinin düştüğü biliniyor. Bu durumda öğretmenin sınıfta ister konuyla ilgili isterse farklı kısa özlü, güldüren, düşündüren bir fıkra-öykü-hikâye anlatımı tekniğini kullanması faydalı olacaktır. Öğrenciler doğal olarak çoğunlukla eğitim ortamlarının ve dersin zevkli geçmesini isterler. Hatta bu durumda öğrencilerden birine söz verip ondan hikâye anlatması talebinde bulunmak da bir seçenek olabilir. Belki de bunu birinin bir hikâyeyi başlatması birkaç dakika sonra sırayla tüm sınıfın hikâyeyi kaldığı yerden alıp sonuçlandırması bile istenebilir.
Aslında hepimiz hergün birbirimize hayat hikâyelerimizi anlatırız. Burada dinleyen eş-dost-arkadaşlara bir mesaj verme kaygısı gütmeden acı-tatlı hatıralarımızı anlatıp hoş vakit geçirme, rahatlama ve ortak bağ kurma gerçekleşir. Hikâyeyi dinleyenler kendilerini anlatılan olayın içinde hissedebilmesi oranında anlatan başarılı olmuştur. Hikâyeyi dinleyenin beyinlerinde duyduklarıyla ilgili görsel bağ kurma gerçekleşir.
Hikâye dinleme-anlatma pratik yaparak geliştirebilecek bir yetenektir. Dinleyenlerde ne kadar çok duyguları harekete geçirebiliyorsa anlatan o derece başarılı olmuştur. Korku ve heyecan dolu bir hikâye anlatılırken dinleyenlerin yüzlerinde mimikleri değişiyorsa veya komik bir konu anlatılıyorken güldürebiliyorsa yine başarılı bir sunum olmuştur.
Meslektaşım Ceren MOGHADDAM, “Öğretimde Hikâyeleştirme” isimli yayınladığı kitabıyla bu konuda aldığı eğitimleri ve kendi tecrübelerini paylaşmış. Bu kitabı incelediğimde konunun öneminin farkına vardım. Kısa bir özetle de olsa ben de paylaşarak farkındalığın artmasını istedim. Beş bölümden oluşan kitapta konu hakkında genel literatür bilgisi verilirken özellikle öğretimde hikâyeleştirme tekniğinin nasıl uygulanacağı ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Örnek bir dersin hikâyeleştirmeyle nasıl anlatılacağı uygulamalı aşamalarıyla gösterilmiştir. Fen bilgisi, matematik, yabancı dil, tarih, sosyal bilgiler ve Türkçe dersleri için örnek hikâyeleştirmeler kitapta aktarılmaktadır. Bölüm sonlarında konuya katkı sağlayacak kitap ve film önerileri ile alıştırma ve sorularla pekiştirme yapılmıştır. Kitap sunduğu şablonlarla aynı zamanda bir uygulama defteri niteliğindedir. Hikâyeleştirmenin önemine inanan ancak nasıl yapılacağını bilmeyen öğretmenlere önemli katkı sağlayacak bu kitabı tavsiye ediyorum.(1)
Yazar, kitabında meslektaşlarına aşağıdaki ipuçlarını da vermektedir. “Ders planı gibi hikâyeyi planlayın, karakter ve senaryolar kullanın, görsel yardımcıları ihmal etmeyin, öğrenci katılımını teşvik edin, çoklu duyusal unsurları birleştirin, analoji ve metaforlardan yararlanın, gerilim yaratın ve merak ettirin, kişisel deneyimlerinizi de paylaşın, düşünün ve tartışın, teknolojiyle birleştirin ve uyarlanabilir olun.”
Yazar, hikâyeleştirme tekniğinin uygulama aşamalarını ise; “hazırlık, giriş, yeni kelimeleri ve kavramları tanıtma, resim çizme ve tanıtma, hikâyeyi anlatma, hikâyeyi canlandırma, hikâyeyi aktarma, yazma ve anlatma” olarak şeklinde özetlemektedir. Tekrarlanan kalıplar, zengin kelime hazinesi ve diyaloglar da önemli unsurlardır.
Yazar, ders anlatımında kullanılabilecek hikaye çeşitlerini de; “bilgiye yolculukta hazırlayıcı, bilinçdışına yolculukta metaforik, yaşamdan gerçekler şeklinde nitelemiştir.” Öğretmenin dersinde anlattığı hikâyeyi öğrencilerin neden dinlemesi gerektiğini bilmesi, hikâyesine hâkim olması, etkileyici şekilde anlatabilmesi, anlatırken tüm dinleyen öğrencilerle göz teması kurması, olabildiğince doğal davranması, sözlü ifadeyle birlikte beden dilini kullanması gerekir. Karakterler ve yaşanan olaylar arasında bir çatışma ve karmaşa olması merak duygusunu artırdığı için etkisini de artıracaktır. Hikâye anlatma gerçek hayatla uyumlu olması halinde daha etkileyici olacaktır. Anlatanın kendini hikâyeye inandırması, plan ve programlı bir araç olarak kullanması ve yaşayarak anlatması, ortamında hikâyeye uygun eşyalarla desteklenmesi eğlendirirken öğreticiliğini artıracaktır.
Öğretmen hazır bir hikâyeyi kullanabileceği gibi kendisinin oluşturacağı senaryoyu da kullanabilir. Özgün bir senaryo için yaratıcılık ve hayalcilik gerekirken öğretmenlik bunun için en uygun meslek sayılabilir. Mecazi anlatım, gerçeği ifade eden özlü söz, söylenenin tam tersini kasteden ironiler kullanarak senaryoyu zenginleştirebilir.
Eğitim-öğretime eski tabirle talim-terbiye olarak bakarsak dinimiz İslam’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim’de Allah, geçmiş kavimlerin insanlara mesajlarını ulaştırmak üzere göndermiş olduğu Peygamberleriyle yaşantılarını hikâye etmektedir. En çok bilinen hikâye ise Hazreti Musa ile Firavun arasında geçendir. İnsanların ilahi mesajları dikkate almadığında başlarına gelecek felaketleri anlatarak dünya hayatının huzur içinde yaşanması için gerekli bilgileri ulaştırmaktadır. İslam âlimleri din kaynaklı bu nevi olayların anlatımına tamamı gerçek olduğu için hikâye yerine kıssa-mesel-menkıbe kavramlarını kullanmışlardır. Kıssa anlatımı sonunda da küçük bir özet yaparak çıkarılması gereken ders olarak “kıssadan hisse” diyerek tamamlamışlardır.
Korkut Ata (Dede Korkut), Oğuz Türklerinin eski destanlarında yüceltilip kutsallaştırılmış; bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen, kabile teşkilatını koruyan yarı-efsanevi bir bilgedir ve Türklerin en eski destanı olan Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyelerin anlatıcısı ozandır. Çoğunlukla “Bamsı Beyrek, Banu Çiçek, Başat, Bayındır Han, Burla Hatun, Deli Dumrul ve Uruz Er” isimli karakter isimleri kullanmıştır. Dede Korkut bir hikâyesinde; “Bayındır Han, her yıl geleneksel olarak evinde yemekler verir ve Oğuz boylarını da bu ziyafete davet eder. Bayındır Han’ın bir geleneği vardır; kız çocuğuna sahip olanları kızıl otağa, çocuğu olmayan kişileri kara otağa ve çocuğu olan kişileri ak otağa oturup yemeklerini sunar. Dirse Han’ın çocuğu yoktur ve katıldığı yemekte kara otağda misafir edilir, buna çok üzülür ve içerlenir. Eve döndüğünde bunu eşiyle paylaşır ve bir süre sonra bir oğulları doğar. Henüz onbeş yaşındayken Bayındır Han’ın boğasını savaşarak yenilgiye uğratır ve Dede Korkut ona Boğaç ismini verir. Boğaç Han babasından bu başarısı üzerine beylik alır ancak Dirse Han’ın yiğitleri bu durumu çok kıskanırlar ve baba ile oğulu birbirine düşman ederler. Ava gittikleri sırada Dirse Han oğlu Boğaç Han’ı ok ile vurur, bunu duyan annesi oğlunu aramak için kırk adet ince belli kız ile yola çıkar, oğlunu bulur iyileştirir. Dirse Han, yiğitlerin kendisini kandırdığını anlar ve onları öldürmek ister, ancak yiğitler Dirse Han’a saldırmak istemektedir. Bu sırada Boğaç çıkar ve babasını kurtarır. Bu küçük hikâyecikte kahramanlık, kıskançlık ve af konusunun işlenmektedir. Hikâyenin ana fikri; “Her ne olursa olsun, çıkan hiç bir zorluk aile bağlarını koparamaz ve aileyi dağıtamaz ve sevginin gücü kazanır.” (2)
Güldürürken düşündüren Nasrettin Hoca hikâyeleri, Anadolu’da anlatılan en popüler masallar arasındadır. Halk arasında birçok yönüyle tanınan Nasrettin Hoca, özellikle zekâ geliştiren ve dinleme becerisini geliştiren masallar olarak bilinir. En çok bilinen meşhur olanlardan birkaçı; ahırdaki eşeği isteyen komşusuna yok deyince eşeğin anırmasıyla komşunun ısrarına ona mı bana mı inanıyorsun cevabı. Komşusundan ödünç aldığı kazanı iade ederken tencere verip ikinci kez kazanı aldığında iade etmeyip öldü demesine komşusunun itirazını doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun demesi. Dünyanın merkezi neresi hoca sorusuna ayağım altı cevabına inanmayan sorana inanmıyorsan ölçüp aksini ispatla demesiyle tüm dünyanın ilgisini çekmiştir.
Mevlana’nın hikâyelerinde ise toplumun bütün kesimlerini temsil edecek şekilde seçilen çocuk, genç, yetişkin, yaşlı, erkek, kadın, kentli, köylü, dilenci, hırsız, cariye, berber, papağan terbiyecisi, kervancı, padişah, vezir, âlim, müderris, fakih, derviş, papaz, Yahudi, Hıristiyan, Müslüman, Mecusi vb. tipler, Mesnevi’de aktarılan bilginin “herkese” açık olduğunu göstermektedir. Bu yaklaşım, eğitimde örnek olay yöntemi ile örtüşmekle birlikte, aynı zamanda son zamanlarda adından söz ettiren bağlam temelli öğrenme yaklaşımını da çağrıştırmaktadır. Öte yandan, Mesnevi’de yer alan hikâyelerin, hala güncelliğini koruduğu, toplumsal hayatın farklı alanlarında dikkate alınması gerektiği artık herkesin ortak fikri haline gelmiştir.(3) Kıymetli meslektaşıma ikinci baskıya katkı olması açısından ilham alınabilecek Türk-İslam hikâyecilerinden örnekleri de katmasını tavsiye ediyorum.
Tüm öğretmenler kültürel birikimimiz tarihi hikâyelerimizi derslerinde öğrencilerine anlatabilirler. Bununla birlikte hikâyeleri günümüze uyarlayabilir veya güncel konularda eğitici hikâyeler yazarak derslerini öğrencileri için daha keyifli ve kalıcı öğrenme sağlar hale getirebilirler.
Tüm anneler bebeklerini ninniler söyleyerek uyutur ve büyütür. Büyüyen çocuklar artık ninniyle kanmaz olurlar. Her gelişim döneminin ihtiyaçları da farklı olduğu için bebekken söylenen ninnilerin yerini çocuğun yaşına uygun hikâyeler almalıdır. Çocukların ilk öğretmeni annesi ve ilkokulu da anaokulu yani evidir. Öyleyse özellikle kız çocuklarını okul çağlarında sonrasında annelerimizi de yetişkin eğitimiyle çocuk eğitiminde hikâyelerin önemi konusunda eğitmeliyiz.
Öte yandan günümüz tüketim toplumunda bir ürün veya mekânın değer kazanması için hikâyesinin de bulunması gerekiyor. Bir meydana bir sanat eseri konabilir ve insanlar ona bu gözle bakabilirler. Bununla birlikte bu sanat eserinin sembolize ettiği bir olayı veya eserin kim tarafından nasıl meydana getirildiğini neden değerli olduğunu hikâyeleştirerek tur rehberleri ballandırarak anlattığında görenlerdeki etkisi çok farklı olmaktadır.
Öğretmenler, hikâye anlatımında yapay zekâ teknolojisinden de faydalanabilirler. Aşağıdaki hikâye ChatGPT 3,5 tarafından benim “meslek liseleriyle ilgili küçük bir hikâye yazmanı istiyorum.” talebim üzerine yazıldı. Ne kadar başarılı olduğunu sizlere bırakıyorum.
“Ali, liseye başladığında geleceğini düşünmeye başlamıştı. Kendini gelecekte hangi alanda yetiştirmek istediğine karar vermek zorundaydı. Ancak, standart bir lise programı ona uygun gelmiyordu. El işlerine, teknik becerilere ve pratik uygulamalara ilgisi vardı. Bu yüzden meslek lisesine gitmeye karar verdi. Meslek lisesine başladığında, Ali için yeni bir dünya açıldı. Burada, ahşap işleri, elektrik-elektronik, otomotiv gibi çeşitli alanlarda eğitim alabilecekti. İlk gününde atölyede çalışmaya başladığında içi kıpır kıpır oldu. Ellerine aletleri aldığında, gerçek bir ustaya dönüşmüş gibi hissediyordu.
Zaman geçtikçe, Ali becerilerini geliştirdi. Ahşap işlerinde ustalaştı, elektrik devrelerini çözmeyi öğrendi, otomotiv teknolojilerini keşfetti. Her yeni yetenek edindiğinde, kendini daha güçlü ve yetenekli hissediyordu. Mezuniyet günü geldiğinde, Ali için yeni bir başlangıçtı. Artık meslek liselisi olarak iş dünyasına adım atacaktı. İlk iş görüşmesine gittiğinde, işverenler onun pratik becerilerini ve mesleki eğitimini takdir etti. Kısa sürede iş buldu ve hayalindeki kariyere adımını atmış oldu.
Ali, meslek lisesinde aldığı eğitim sayesinde hayalindeki mesleği icra ediyordu. Her gün işe giderken, mesleki tutkusu ve yetenekleri sayesinde mutlulukla doluydu. Artık, meslek lisesine gitmekle doğru karar verdiğini biliyordu. Onun hikâyesi, meslek lisesinin gerçek potansiyelini gösteriyordu.” Şeklinde sona eriyor yapay zekânın ürettiği mesleki eğitim hikâyesi.
- Öğretimde Yaratıcı Bir Yol: Hikayeleştirme, Ceren Moghaddam, Varyant Yayın, 2023, İstanbul
- https://eodev.com/gorev/8534381
- Tarhan, N. (2012). Mesnevi Terapi, 5. Baskı, İstanbul: Timaş yayınları.