‘’Nereye gidiyor bu gençlik? Bizim zamanımızda böyle miydi? Biz böyle davranmazdık. Şimdiki gençlerin elinde telefon, dünya mı yanmış. Yansın.‘’ Günümüz yetişkinlerinden sıkça duyduğumuz serzenişler bunlar. Haklılık payları tartışılır. Tartışılmalı da. Ben gençlerden yana umutluyum. Umutlu olmak istiyorum. Bir hekimin hastasına doğru teşhis ve tedavi uygulaması gibi gençleri doğru anlayıp, ona göre bir eğitim sistemi oluşturmalıyız. En nihayetinde her neslin genci aynı sürüm olmuyor. Güncelleme yapmak gerekiyor sisteme. Özellikle de kendimize. Doğru teşhis hayat kurtarır.
Eğitime dair herkes, herkes diyorum çünkü eğitim her meslekten her yaştan insanın üzerine konuşabildiği yorum yapabildiği hatta çoğu zaman bir çözümü olmadığı halde sadece sistemi, öğretmenleri eleştirebilen insanların hedefindedir. Eğitime dair süslü cümleler kuruyoruz. Az çözüm çok problem öne sürüyoruz. Eleştirecek isek heybemizde mutlaka alternatifi de olmalı. Şu eğitim zor mesele vesselam.
Tekno çağ insanlarıyız, çok hızlı akıyor zaman, yetişemiyoruz, telaşlıyız. Her şeye istediğimiz an istediğimiz yerde anında ulaşmanın rahatlığına rağmen telaşlıyız. Peki nasıl yetişeceğiz tekno çağa? Tekno çağda öğrenmeyi nasıl sağlayacağız? ‘’Hayal etmek devrimcidir, her şey hayal etmekle başlar.’’ diyor Kemal Sayar. O zaman hayal edelim, bir yerden başlasın.
Kabul edelim çağ seçme gibi bir şansımız yok bu çağda isek ondan en az zararla çıkmalıyız. Öğrenme süreçlerinin hızla değiştiği düzende temelini sağlam kurmamız gereken bir nokta da başarı kavramı. Başarı kavramı bizim düzende sayısal veriler ile değerlendiriliyor. Denemede tüm şıkları doğru işaretlemişsin. Başarılısın (!) Dönüm noktasının başarı kavramının rotasını sınavlardan öz değerlere çevrilmesiyle olacağını düşünenlerdenim. Başarılı olunca ne oluyor? Öğrenci sınavdan yüksek alıyor, idareci memnun, veli memnun. İşte eğitim tam bu noktada kısa devre yapıyor.
Öğrencilerimizi iyi yetiştirdiğimizde bu dünyaya kıymetli hazineler bırakmış olacağız. Öğretmen olarak yapabileceğimiz en kıymetli şey bu olacaktır. Bize bu dünyaya bırakabilecek merhamet timsali, feraset sahibi güzel ahlaklı nesiller gerek. Eğitim bir nevi cevher arama işi, her öğrencideki cevheri keşfetmek de biz öğretmenlerin vazifesi. Çünkü öğrencilerin her biri farklı farklı yeteneklere sahip. Öğrencinin iyi olduğu alanda keşfedilip yönlendirilmesi uzun vadeli bir başarıya ortam hazırlar. Merakı kışkırtmak, soru sorabilen, bilgiyi olduğu gibi kabul etmeyen nesiller…
Diyorum ya biz sonuç odaklı bir sistemin içerisindeyiz. Öğrenci kaç aldı, hangi liseye, üniversiteye girdi? Deneme sınavında en çok doğruyu kim işaretledi? Sınıfta en yüksek notu kim aldı gibi çabalamalar bizleri bir adım öteye götürmüyor aksine yavaşlatıyor. Bizler bilgi aktarımı yapan makineler değil onlara öğrenme yoldaşı olmalıyız. Birlikte öğrenmeli, keyif almalı bazen birlikte hata yapabilmeliyiz. Öğrencimizi bilgi edinim aşamasında bir başına bırakmamalı, öğrencimizle aynı safta durmalıyız.
Öğrenmede bir diğer seçenek de akranından öğrenme. Öğretmen buna da muhakkak ortam hazırlamalıdır. Kurulan bu aktif öğrenme ortamı sadece bilgi kazanımını değil birçok öz değer kazanımını da özümsetebilecektir.
Bilginin rotasının hayata döndüğü bir düzen kurmalıyız. Neyi neden öğrendiğimizi öğretmeliyiz. Öğrenince nerede işimize yarayacak, öğretmeliyiz. Çünkü öğrenciler bilginin işe yaramasını istiyorlar. Bilginin hayatta şekil almış halini görmek, öğrenmek onları tatmin edecektir. Onlara rehberlik etmeliyiz. Yön gösteren, ne yapacağını söylemekten öte onu yapabilecek motivasyonu sağlayan bir rehberlik. Öğrencisinin heves ve tutkularını paylaşan, onların dilinden anlayan bir rehberlik. Yoluna yoldaş olan rehberlik.
Okullarımız değerlerin aktarılmaktan öteye geçtiği okullar olmalı. Değerler öğretilmemeli, yaşanmalı, temsil edilmeli. Ancak bu şekilde değerleri özümseyen çocuklarımız olur. Başarı tasavvurumuzu değiştirmeliyiz ki vatanımızı gönül rahatlığıyla bırakabileceğimiz öğrencilerimiz olsun.