Okullarda öğretmenler, eğitim-öğretim faaliyetlerinin yanı sıra birçok çocuğu ve bu çocukların davranışlarını da gözlemleme fırsatı bulurlar. Bu gözlem sonucunda ne yazık ki sürekli olarak olumlu davranışlar gözlenmez. Olumsuz öğrenci davranışları ile de karşı karşıya kalınır. Maalesef bu durum günümüzde artış göstermiş durumdadır. Çocukların gözlemlenen olumsuz tutum ve davranışlarının altında çoğu zaman saldırganlık dürtüsü ve şiddet davranışı yatar.
Saldırganlık ve Şiddet Nedir?
Saldırganlığın en basit ve oldukça kabul gören tanımlarından birisi, davranışçı yaklaşım açısından yapılan tanımdır. Bu tanıma göre, bir davranış başkasına zarar veriyorsa saldırgan davranış olarak nitelendirilir.
Duygusal tanımlara göre saldırganlık, öfke duygusunun yol açtığı bir davranıştır.
Güdüsel tanımlara göre bir davranışın saldırgan nitelikte olup olmadığını niyet belirler (Aktaş, 2001).
Saldırganlık kavramıyla birlikte kullanılan bir kavram da şiddettir (violence) ve çoğu zaman bu iki kavram birbirinin yerine kullanılabilmektedir.
Şiddet, “yaralamak ya da zarar vermek amacıyla kullanılan fiziksel güç” ya da “güç ve kuvvetin, başkalarını birtakım haklardan mahrum edebilecek şekilde adaletsiz bir biçimde kullanılması” olarak tanımlanmaktadır (Morrison, Furlong ve Morrison, 1994).
Saldırganlık ve şiddet tanımları incelendiğinde saldırganlığın şiddet ve zorbalık gibi kavramları kapsayan daha geniş bir kavram olduğu görülmektedir.
Freud, McDougall, Lorenz gibi pek çok araştırmacı doğuştan insanlarda saldırganlık dürtü ya da içgüdülerinin bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bandura (1977) ise, çocukların saldırgan davranışları başkalarını gözleyerek ve model alarak öğrendiklerini belirtmektedir. Bunun tersi de doğrudur. Çocuklar saldırgan olmayan modelleri gözleyerek saldırgan olmamayı da öğrenirler.
Saldırganlığın bireysel ve çevresel özelliklerin etkileşimi sonucunda oluştuğunu öne süren görüşler de bulunmaktadır. Bu görüşlere göre, bireysel özellikler, sosyal ve duygusal zorluklar, düşük benlik saygısı, akranları tarafından dışlanma ve akademik başarısızlıktır (Miller, 1994). Çevresel özellikler ise; yoksulluk, alt sosyo-ekonomik düzey, işsizlik, ailenin çocuklara yönelik denetim eksikliği, çocuklara sosyal desteğin sınırlı oluşu, çocuğa uygun model olma yetersizlikleri ve aile içi çatışmalardır (Coie vd., 1993).
Günümüzde de ergenlerdeki saldırgan davranışların bireysel ve sosyal faktörlerin bileşimi sonucunda oluştuğu görüşü yaygındır.
Okullarda Saldırganlık ve Şiddet
Okullarda saldırganlık ve şiddetin görüntüsü, bir öğrencinin bir kişiye (öğrenci, öğretmen, yönetici gibi) küfür etmesinden, fiziksel zarar vererek sözlü tehditte bulunmaya, okul koridorunda iterek düşürmeye, kavga etmeye, tecavüz etmeye/tecavüze teşebbüse, bıçakla yaralamaya veya öldürmeye ya da uyuşturucu / alkol alarak okula gelmeye kadar uzanan farklı biçimler alabilir (Goldstein, 1994; DiCanio, 1993). ABD’deki okullarda bu tür davranışlar 1980’lerden sonra artmaya başlamıştır. Olweus (1991) 7–16 yaşlarındaki 130.000 öğrenciyi inceleyerek gerçekleştirdiği çalışmasında, öğrencilerin %5-9’unun düzenli olarak saldırıya ve şiddete uğradığını rapor etmiştir. İngiltere’de yapılan bir başka çalışmada 11-16 yaşlarındaki 4700 gencin % 75’inin fiziksel olarak saldırıya uğradığı saptanmıştır.
Ülkemizde yapılan araştırmalar da okullarda saldırganlık ve şiddet olaylarının dikkat çekici oranda olduğunu ortaya koymaktadır.
Çocuklar Şiddeti Nasıl Öğrenirler?
Sosyal Öğrenme, Bandura tarafından geliştirilmiş bir kuramdır. Bu kurama göre insanlar her zaman bilgiyi okuyup, dinleyip işleyerek öğrenmezler. Bazen de gözlemleyerek öğrenirler. Olumlu davranışlar öğrenildiği gibi olumsuz davranışlar da gözlemleyerek öğrenilebilir. Çocuklar, büyüklerin yol göstericiliğine ihtiyaç duyarlar ve onların davranışlarını örnekleyerek kendi davranışlarını inşa ederler. On iki yaş öncesinde henüz muhakeme yeteneği tam gelişmemiş olan çocuklar, şiddet sahnelerine tanık oldukça şiddeti çözüme ulaşma yolu olarak öğrenirler.
Çocuklar Şiddet Görüntülerini Nasıl Yorumlarlar?
On iki yaşın altındaki çocuklar ekranda gördükleri şiddet görüntülerini doğru yorumlayamazlar. Ekranda, ailesinde ve sokakta şiddet gören çocuklar, şiddetin normal ve uygulanabilir olduğu mesajını alırlar. Çocukların düşüncesine göre ekranda görünenler ve büyüklerin yaptığı doğrudur. Senaryo ve gerçek kavramını ayırmak çocuklar için pek mümkün değildir. Bu nedenle çocuklar “Doğru olmasa, neden büyükler böyle davransın ki?” diye düşünürler ve en sık gördüğü ekran kahramanlarının ve yetişkinlerin davranışlarını örnek alırlar.
Bobo Doll Deneyi Nedir?
1961 yıllarında Albert Bandura, gözlem yoluyla öğrenme üzerine bir dizi deney yaptı. Bu deneylerin genel adı ‘Bobo Doll Deneyi’ olarak bilinir. Bu deneyin amacı, sosyal davranışların (öfke vs gibi) öğrenilmesinde, gözlem ve taklit yolunun etkisini araştırmaktı.
Bandura, Ross ve Ross (1961), Stanford Üniversitesi Anaokulundan 3 ile 6 yaş arasında, 36 erkek ve 36 kız çocuğunu deney öncesi test ederek denek olarak aldı. Deney öncesinde, çocuklar kreşte gözlemlenerek davranışlarındaki agresiflik 5 üzerinden değerlendirildi. Her gruptaki çocuklar, günlük davranışlarında benzer saldırganlık seviyelerine sahip olacak şekilde eşleştirildi. Gözlemcilerin yorumlarının güvenirliğini test etmek için, bağımsız iki gözlemci çocuklardan 51 ini değerlendirdi ve bulunan sonuçlar arasında yüksek bir korelasyon bulundu. Gözlemcilerin yorumlarının tutarlılığıyla birlikte denek olacak çocuklar seçildi ve deneye başlanıldı.
Çocuklar laboratuvar ortamına getirildi. Deneyde manipüle edilen bağımsız değişken çocuklara gösterilecek olan insan modeliydi ve ilk gruba agresif modeller gösterilirken ikinci gruba agresif olmayan modeller gösterildi ve son grup olan kontrol grubuna model verilmedi.
1.Aşama: Modelleme
-İlk grupta olan çocuklara agresif modeller gönderiliyor. Bu modeller; patates baskısı, resim araç gereçleri, yapıştırma ve silah, hacıyatmaz (Bobo Doll deneyi) vs gibi oyuncakların bulunduğu bir odaya girip önce sakince oynuyor fakat daha sonra hacıyatmaza hem fiziksel hem de sözlü olarak saldırıyor.
-İkinci grupta olan çocuklara ise agresif olmayan modeller geliyor. Bu modeller oyun odasında gayet sakin ve sessiz bir şekilde oynuyor ve silah, hacıyatmaz Bobo Doll deneyi gibi agresiflik uyandıracak oyuncakları görmezden geliyordu.
-Üçüncü grupta olan çocuklara ise model gönderilmedi.
2.Aşama: Öfke Uyarılması
Bu aşamada, gruplardaki bütün çocuklar hafif derecede bir öfke uyarılmasına maruz bırakılıyor. Bütün çocuklar ayrı ayrı, dikkat çekici oyuncakların olduğu bir odaya alınıyor. Çocuk oyun oynamaya başladıktan hemen sonra araştırmacı, çocuğa ‘Oynadığın oyuncaklar benim en iyi oyuncaklarım ve onları başka çocuklar için saklayacağım. Eğer istersen diğer odadaki oyuncaklarla oynayabilirsin.’ diyor ve çocuğu diğer odaya gönderiyor.
3.Aşama: Gecikmiş Taklit İçin Test
Çocukların gönderildiği odada agresif ve agresif olmayan oyuncaklar bulunuyor. Agresif olmayan oyuncaklar arasında çay takımı, pastel boyalar, 3 tane ayıcık ve plastik çiftlik hayvanları bulunuyor. Odanın diğer bir köşesinde ise hacıyatmaz Bobo , tahta çekiç, dart tahtası ve tabancası gibi agresif oyuncak grubu bulunuyor.
Her gruptaki çocuklar teker teker bu odaya gönderilip yirmişer dakika boyunca gözlemleniyor.
Sonuçlar
-İlk grupta olan, agresif modeli gözlemleyen çocuklar, kızgınlıklarını daha taklitçi tepkilerle ortaya koyuyorlar. Örneğin, rol modelin yaptığı hareketleri hacıyatmaz Bobo üzerinde aynen yapıyorlar.
-Agresif modeller izletilen kız çocukları, eğer model erkekse öfkelerini daha çok fiziksel yolla gösterirken, modelin kadın olması durumunda öfkelerini daha çok sözel olarak ifade etmişlerdir.
-Erkek çocukları daha çok erkek modelleri taklit etmişlerdir. Kız çocuklarında aynı cins modeli taklit etme çok güçlü değildir.
-Erkekler, fiziksel öfkeyi kızlardan daha fazla taklit etmişlerdir. Öfkeyi sözel olarak dışa vurmada kızlar ve erkekler arasında çok az fark vardır.
-Agresif bir model gösterilen çocuklarda, model silah vs gibi oyuncakları kullanmasa da onları kullanma eğilimi oluşmuştur ve modelin hacıyatmaza saldırma şekillerine ek olarak farklı şekillerde saldıranlar da olmuştur (tahta çekiçle vurma vs gibi).
-Bulgular, Bandura’nın Sosyal Öğrenme Teorisini destekler niteliktedir. Yani, çocuklar öfke vs gibi sosyal davranışları diğer insanların davranışlarını gözlem yoluyla öğrenirler.
-Bu deney medya şiddetinin çocuklar üzerindeki etkisi üzerinde önemli imalar içerir.
Bazı kısaltmalar
-Çocuk ve rol modelin birbirlerine yabancı olmaları, aile içindeki rol modellikten biraz farklı konumda olması.
-Cumberbatch (1990), hacıyatmazla daha önce hiç oynamamış çocukların öfkelerini diğer çocuklara oranla 5 kat daha fazla taklit edici biçimde gösterdiğini belirtmiş. Sonuç olarak, hacıyatmazı daha önce bilmeyen çocuklar rol modeli daha fazla taklit etmişlerdir.
Bobo Doll Deneyi – Temsili öğrenme çalışması
Gözlemcinin davranışı, modelin davranışının pozitif yahut negatif sonuçlarından da etkilenmektedir. Dolayısıyla bizler insanların sadece ne yaptığını değil, aynı zamanda yaptıkları davranışların sonuçlarını da izleriz. Sonuç olarak ödüllendirilen davranışları taklit etmeye, cezalandırılan davranışlardan ise uzak durmaya çalışırız. Bu prosedüre temsili pekiştirme denir.
Bandura, 1965’te temsili pekiştirmeyi test etmek için benzer bir deney ortamını kullandı. Çocuklar 3 gruba ayrıldı ve rol modelin öfkesinin sonucu her gruptaki çocuğa farklı bir şekilde gösterildi.İlk gruptaki çocuklara modelin öfkesinin ödüllendirildiğini (ona şekerler ve içecek verip bir şampiyon gibi gösterildiğini), ikinci gruptaki çocuklara ise modelin öfkesinin cezalandırıldığını (başkalarından azar yediğini) gösteriyorlar ve üçüncü gruptaki çocuklara ise hiçbir sonuç gösterilmiyor.
Çocuklar oyun odasına girdiklerinde, modelin öfkesinin ödüllendirildiği yahut öfkesi karşılığında hiçbir şey olmayan modeli izleyen çocuklar, modelin öfkesinin cezalandırıldığını gören çocuklara göre şiddetli davranışları daha fazla taklit etti.
İkinci gruptaki modelin cezalandırıldığını gören çocuklar, gözlemsel öğrenme yoluyla şiddeti öğrendiler fakat beklenen negatif sonuçlarından dolayı modelleri taklit etmediler.
Şiddetin Kaynakları Nelerdir?
Şiddetin Birinci Kaynağı: Ekranlar
Çocukların oynadığı yaygın bilgisayar oyunlarının birçoğunda adam öldürerek ya da hırsızlık yaparak puan kazanılmaktadır. Bu oyunların sürekli oynanması şiddetin normalleşmesi ve bu konuda çocuk vicdanlarının duyarsızlaşması gibi sonuçları doğurmaktadır. Vurup öldürmek gibi kötü bir fiille, puan kazanma gibi olumlu bir sonucun çocukların zihninde yüzlerce kez eşleştirilmesi çocukları hissedememeye, duyarsızlaşmaya sevk etmekte bu da şiddete meyli arttırmaktadır. Televizyonda çocukların izlediği haberler, diziler ve çizgi filmler çocukların şiddete alıştırıldığı diğer elektronik mecralardır.
Amerikan Psikiyatri Derneği’nin (APA) web sitesinde, medyadaki şiddetin etkilerini anlatan yazısı şöyle başlamaktadır: “Tartışma bitmiştir. Son otuz yılı aşkın bir süreçte, kitle iletişimi üzerine yapılan araştırmalardaki ezici bir bulgu, medyadaki şiddet sahnelerine maruz kalmanın, çocuklarda saldırgan davranışları arttırdığı olmuştur.”
İkinci Kaynak: Aile Ortamı
Şiddeti tetikleyen en önemli faktörlerden biri de olumsuz aile ortamıdır. Şefkatten yoksun, ebeveyni ile sürekli bir çatışma ortamında büyüyen, ebeveynin aşırı baskı ve dayağı altında yetişen çocukların şiddet uygulamaya daha meyilli oldukları gözlenmiştir. Aynı şekilde istismar edilen (hakaret edilen, dövülen, taciz edilen) çocukların davranışlarında daha çok şiddet görülmektedir. Çocuklarını öfkeyle, dayakla büyüten bir anne, onların yüreklerinde sevgi değil öfke biriktirmektedir. Ayrıca anne babası tarafından şiddete maruz kalmayan ama itici, soğuk ve ilgisiz yetiştirilen çocuklarda da şiddet davranışları görülebilmektedir.
Üçüncü Kaynak: Ailenin Telkinleri
Çocuklar anne babasının olaylar karşısında verdiği tepkiyi de modellemektedir. Trafikte küfreden, kavga eden, en ufak gerilimde şiddete başvuran bir ebeveyn, çocuğuna “Problemlerini böyle çözebilirsin” mesajını verir. Genelde anne-babalar ve akrabaları başını masaya vuran çocuğun yanında o masaya kızar ve vururlar. Böylece çocuğa şiddeti ve öç almayı öğretmiş olurlar. Bu şekilde çocuk, en küçük duygusal yaşantılarında bile başkasını suçlamayı ve duygularını şiddetle ifade etmeyi öğrenir. Çocuğun ağlayıp, üzülmesine fırsat vermeden, öfke duygusunu şiddet yönünde bir davranışa çevirmek çocuk eğitiminde yapılan en sık hatalardan biridir. Aynı şekilde arkadaşına vurduğu için çocuğuna vuran anne-baba, farkında olmadan kızdığı bir durumu yine şiddetle çözerek çocuğa bir paradoks yaşatmaktadır. Ailenin şiddeti pekiştirdiği alanlardan biri de çocukların arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar sonrasında geçen diyaloglardır. Çocukların anlattığı olaylara “Sen de arkadaşına vursaydın o zaman”, “Sen de onun oyuncağını git kır” gibi sözel yönergeler veren aileler çocuklarını şiddete yönlendirmiş olurlar. Ailenin yapması gereken çocuğuna kendisini savunmasını öğretmekken, aile farkına varmadan öç almayı öğretmiş olur. Bu durumda çocuklara “Git sen de vur demek” yerine “Kendini koru demek” daha doğrudur. Çocuk zaman içinde kendini nasıl koruyacağını öğrenecektir. Kişinin kendini koruması ayrı, öç alması ayrıdır.
Dördüncü Kaynak: Çevre
Şiddetin bir hayat tarzı ve çözüm yöntemi olduğu bir çevrede büyüyen çocuklar ister istemez bu ortamdan etkilenirler ve bu şiddeti kendi hayatlarına aktarabilirler. Bu nedenle sadece evdeki şiddeti kaldırmak tek başına toplumun şiddetten arınması için yeterli değildir. Toplum genelinde şiddete karşı toplu bir hareket başlatmak gerekmektedir. Aileler çocuklarını eğitirken, çevrenin etkisini de göz önüne almalı ve çevreyi de doğru seçmelidir.
Herkeste doğal olarak bulunan öfke; aktarılan, yayılan ve bulaşan bir duygudur. Yerinde ve doğru bir şekilde ifade edildiğinde gayet sağlıklı olan bu duygu, yanlış beslendiği ve yönlendirildiği zaman sağlıksız sonuçları ve şiddeti doğurabilmektedir. Öfke normal bir duygudur, ancak öfke karşısında gösterilen şiddet davranışı doğru normal değildir. Çocuklara öfke duygularını, doğru davranışla ifade etmeyi öğrettiğimizde ve şiddetin kaynaklarından onları uzak tuttuğumuzda sağlıklı bir toplumun temellerini de atmış olacağız.
- Unutmayın!
BİR ÇOCUK DEĞİŞİR, DÜNYA DEĞİŞİR.
Kaynakça
Aktaş, V. (2001). Çocuklarda saldırganlık ile olumsuz niyet yükleme eğilimleri arasındaki ilişkiler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Bandura, A. (1977). Self-Efficacy. Toward a Unifying Theory of Behavioral Change. Psychological Review,84 (2): 191-215.
Coie, J. D., Watt, N. F., West, S. G., Hawkins, J. D., Asarnow, J. R., Markman, H. J., Ramey, S. L., Shure, M. B. ve Long, B. (1993). The science of prevention: a conceptual framework and some directions for a national research program. American Psychologist, 48: 1013-1022.
Freedman, J. L., Sears, D. O. ve Carlsmith, J. M. (1989). Sosyal Psikoloji (Çeviren: Ali Dönmez). İstanbul: Ara Yayıncılık.
Furtell, M. H. (1996). Violence in the classroom: A teacher’s perspective (Ed. A.M. Hoffman). School Violence and Society, 3-19, Westport, CT: Praeger.
Miller, G. E. (1994). School violence miniseries impressions and implications. School Psychology Review, 23(2): 257-261.
Morrison, G. M., Furlong, M. J., ve Morrison, R. L. (1994). School violence to school safety: reframing the issue for school psychologists. School Psychology Review, 23 (2): 236-256.
Özcebe, H., Üner, S. ve Çetik, H. (2006). Adolesanlarda şiddet davranışları. I. Şiddet ve Okul: Okul Ve Çevresinde Çocuğa Yönelik Şiddet ve Alınabilecek Tedbirler Sempozyumu. İstanbul. 28-31 Mart 2006, MEB, ÜNİCEF, Erişim Tarihi: 20.04.2006 http://iogm.meb.gov.tr/ siddetveokul/
Pişkin, M. (2003). Okullarımızda yaygın bir sorun: akran zorbalığı. VII.Ulusal PDR Kongresi, Bildiri Özetleri, s.125, Ankara: Cantekin Matbaası.