Eğitim çağlar boyunca önemli kabul edildi. Sanayileşmeyle birlikte eğitimin zorunluluk halini aldığını özelde ise mesleki eğitim boyutuyla gündeme oturduğunu söyleyebiliriz. İnsanların ihtiyaçları ve sınırsız üretim beraberinde nitelikli meslek eğitimi görmüş elemanlara ihtiyacı da arttırdı. 19. Yüzyıl teknolojik icatların çoğaldığı, hammaddenin bulunduğu veya işletmelerin çoğaldığı yörelere doğru nüfus hareketinin de arttığı görülmeye başlandı.
Sanayi Çağı adlı kitabında Hans Freyer; sanayileşme sürecini yedi evrede açıklamaya çalışmıştır. Dokuma sanayisi, İngiltere’de 1780’li yıllara doğru önemli icatlarla makineye dayalı üretime başladı. Demir ve çelik döneminde ise ağacın, toprağın ve iplerin yerini metaller almaya başladı. Ulaştırmada ise 1830’lu yıllardan sonra trenlerin ve motorlu deniz araçlarının çalışmaya başlamasıyla hız önemli hale gelirken hammaddeye ulaşmak kolaylaştı. 19. Yüzyıl ortalarında kimya alanında önemli bilgiler elde edildi. Kimyadaki bu değişim diğer sanayi dallarındaki hareketlenmeyi de hızlandırdı. Elektriğin sanayide kullanılmaya başlaması köklü değişikliklerin her alanda yaşanmasına sebep oldu. Benzinli ve dizel motorlar geliştirildi. Artık insangücüyle çalışan küçük atölyeler yerini teknolojik yeni otomasyona dayalı sistemleri kullanan işletmelere bıraktı.
Sanayileşmenin insan hayatındaki etkilerine bakıldığında; üretim biçiminin değişmesiyle meslek öğrenmek zorunlu bir hal almaya başladı. İnsanı topraktan çıkarılmış ham bir maden gibi düşünerek üzerinde eğitim adına daha çok çalışmak gerektiği anlaşıldı. Bu uğraş eğitim adına hiç durmadan bugünlerde de devam etmektedir. Son dönemde hayat boyu eğitim adıyla yaşamın her alanını kapsayan eğitim sınırı, yeri ve zamanı olmayan bir kavrama dönüştü. Bütün sistemlerin temel öğesi haline gelen insanın her kültürde bazı değişiklikler gösterse de kendine, ailesine, toplumuna ve dünyaya karşı yapması gerekenleri ve yapabilme yeteneğini eğitim sayesinde kazandığı kabul edilmektedir.
Bir toplum için en önemli konu yetenekli insanlar yetiştirmektir. Eğitim, ülkemizin de en önemli sorunu olmaya devam etmektedir. Mesleki eğitim konusunda her sektörden yeterli sayıda nitelikli eleman bulunamadığı her ortamda haykırılmaktadır. Yeteneksiz insanın olmadığı, asıl sorunun kimin hangi yeteneklere sahip olduğunun keşfedilmesi ve bu konuda uygun ortamda eğitilmesi gerektiğidir. Bu ortamın mesleki ve teknik eğitim için tartışmaksızın işbaşında yaparak ve yaşayarak olduğunu söyleyebiliriz. Meslek öğretirken eğitimin gayesinin sadece ekonomik bakışla kaliteli ve çok üretmek ve çok para kazanmak olduğu yanılgısına kapılmamak gerekiyor. Eğitimin temel hedefinin insan olmanın getirdiği faziletleri unutmadan sorumluluklarını bilen iyi ve güzel insanlar yetiştirmek olduğu unutulmamalıdır. Değerleri bilmeyen insanın değerli insan olacağını beklemek hayal olacaktır. Ekonomik kalkınmayı sosyal gelişimle destekleyemezsek mutlu birey ve topluma ulaşmakta uzun zaman ve emek harcamış oluruz.
Tüm mesleklerde yetişmiş insana ihtiyacımız her zaman olacaktır. Geleceğe yönelik yapılan tüm tahminler, hesapların ve programların içine iyi ve güzel insan yetiştirme modelini de eklememiz gerekiyor. Eğitimli insandan mutlaka üniversite bitirmiş olmak gerektiğini zannetmemiz sonucu yükseköğretime geçiş sınavlarına başvuru sayısı iki milyona ulaşmıştır. Mesleki ve Teknik Anadolu liselerinde ülkemiz için iyi vatandaş dünya için iyi insanın nasıl yetişeceğine devletin yetkili organları karar verirken mesleki anlamda mesleki standartlara göre gerekli yeterliliklerin neler olduğuna ilgili sektörün karar vermesi daha doğru olacaktır. Sektör temsilcileri, karar vermenin ötesinde uygulamalı mesleki eğitimi konusunda aktif rol almalı ve iş ortamında bu yeterliliklerin kazanılmasına ortam ve imkân sunmalıdır.