21. yüzyıl, insanlık tarihinin hiç görmediği hızda teknolojik gelişmelere sahne olmuştur. Bu gelişme ve değişmeler, hayatımızın hemen hemen her alanını kolaylaştırmış, özellikle bilgiye ulaşma noktasında önümüzü açmıştır. Her değişim, artı ve eksileriyle geldiği gibi teknoloji de iyilik ve kötülüklerle hayatımıza yerleşmiştir. 20. Yüzyılın en büyük buluşlarından biri, atomun parçalanmasıydı ve bu buluş ciddi bilimsel gelişmeleri beraberinde getirmişti; ancak binlerce insanın felaketi olan atom bombası da bu keşfin olumsuz bir sonucuydu. Teknoloji faydalı mı zararlı mı tartışmaları her ne kadar gündemimizi pek fazla meşgul etmese de bizim de yazımıza konu olan “sosyal medya bağımlılığı” her geçen gün artarak devam etmekte, insanlarla olan iletişimimizi zaman zaman kötü yönde etkileyebilmektedir.
Yazımız, her ne kadar çocuklarımıza yönelik olsa da tüm yaş gruplarının üzerine alınacağı bir konuya dikkat çekmektedir. Hemen her yerde elinde telefon ve/veya tabletle kendini iletişime kapatan birçok insan, “bağımlılık”ından habersiz hayatını sürdürmekte ve git gide yalnızlık çukuruna itilmektedir. Bu noktada yazımız, bir çare aramanın yanında öz eleştiri yapmayı da öngörmektedir. Birer ebeveyn isek ve bu soruna çare arayacaksak ilk önce aynaya bakmamız elzemdir. Çocuklarımız için en büyük örnek “biz” olduğumuza göre kendimizi “sosyal medya bağımlılığı”ndan kurtarmak için mücadele etmemiz gerekmektedir.
Sözcük anlamı olarak “bağımlı”, TDK’de üç şekilde tanımlanmaktadır:
- Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi.
- Bir kimseye veya şeye maddi veya manevi yönden aşırı bağlı olan.
- Sigara, uyuşturucu madde vb. kötü alışkanlıklara aşırı derecede düşkün, müptela. (ET:20.10.2019)
Bu üç tanım da esasından “sosyal medya bağımlılığı”nı kapsayan içeriklere sahiptir. Nitekim biz, bu bağımlılık türünü “sosyal medyadan ayrı kalamamak, manevi yönden ona aşırı bağlı olmak, sosyal medyanın müptelası olmak” diye tanımlarsak yanlış olmaz. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızla ilgili olarak en çok şikâyet edilen konulardan biri, sosyal medya bağımlılığıdır. 1980 kuşağından sonra ivme kazanan ve 2000’li yıllardan sonra yaygınlaşan teknolojik materyaller, hayatımızın her noktasında bizleri etkilemeye başlamıştır. Televizyon ile başlayan, bilgisayar, tablet ve telefonla devam eden ekran alışkanlıklarımız, alışkanlığın ötesinde bağımlılığa dönüşmeye başlamıştır. Habere ve bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda eğlence kültürünün de farklı türevleriyle gelişmesi, bu cihazların sadece bilgi veya haber için değil, eğlenmek için de kullanılmasına sebebiyet vermiştir. Ancak toplumda belli yerlere gelememiş, emeğin kıymetini bilmeyen, hakkın-hukukun emirlerinden bî-haber bazı oluşumlar, tüm bu cihazlara sızmış ve “mankurt” yani başkalarının fikirlerine bağlı bir insan profili inşa etmeye başlamıştır. Bu mankurt insan profili, ekransız yaşayamaz olmuş, yalnızlığını onunla giderip, her şeye meşruiyet kazandırmıştır. Böyle bir ortamdan çocuklarımızın da etkilenmeden çıkmaları tam anlamıyla imkânsız bir hâl almıştır. Teknolojiyi kullanarak ülkemiz adına ciddi icatlar yapan okullar-öğrenciler ve rehber öğretmenler her ne kadar göğsümüzü kabartsa da izlediği bir çizgi filmden veya oynadığı oyundan etkilenen bazı çocukların intihara yeltenmeleriyle ilgili haberler, endişelerimizi artırmıştır.Tüm bu örneklerin ötesinde özellikle son on yıllık sürecimizi kapsayan dönemde sosyal medyaya olan düşkünlük de bu denli tehlikelere yol açabilmektedir.Haberleşmek, paylaşımlar yapmak, eğlenmek adına açılan tüm sosyal medya hesapları, çocuklarımız için tek sosyal mecra olduğunda bazen işler rayından çıkabilir. Özellikle “gelişmekte” olan bir ülke olarak bizlerin çocuklarının zamanlarını sosyal medyada gereğinden fazla zaman geçirerek heba etme ihtimalleri arttıkça, üretkenliğin de azalacağı düşünülebilir. Yapılan bazı bilimsel araştırmalar gösteriyor ki “sosyal medya bağımlılığı”nın en büyük sebebi aile yaşamındaki aksamalardır. Bu noktada olumsuz etki yaratan aile türleri kategorilere ayrılmaktadır:
- İlgisiz aile,
- Tutarsız aile,
- Otoriter aile,
- Mükemmeliyetçi aile,
- Koruyucu aile… (Cengil, 2016; Kılınç ve Aral, 2016).
İlgisiz aile, çocuğunun hiçbir davranışına kısıtlama getirmeyen ailedir. Bu aileler, hemen her davranışa kayıtsız kalabilirler. Tutarsız aile, hangi davranışın onaylanacağı hangisinin onaylanmayacağı konusunda net tavrı olmayan ailedir. Otoriter aile, tek söz sahibinin ebeveynler olduğu ailedir. Burada çocuklar söz sahibi olamazalar. Mükemmeliyetçi aile, hayatları boyunca başaramadıkları şeyleri çocuklarının başarmalarını isteyen aile tipidir. Koruyucu aile ise aşırı kontrolle çocuklarının karar verme becerilerini törpüleyen ailelerdir (Cengil, 2016; Kılınç ve Aral, 2016).
Tüm bu aile tutumları farklı eksik ve yanlışlardan dolayı çocukların gelişimine olumsuz etkiler etmekte, bu da çocukların sığınacak bir liman olarak sosyal medyaya yönelmelerine sebep olmaktadır. Burada yukarıda belirtilen aileler gibi değil, “demokratik aile” olmak/olabilmek en büyük meseledir. Zira, sosyal medyada “siber zorbalık” gibi ciddi sorunlarla karşılaşmamak için ebeveynler ile çocuklarının sağlıklı bir iletişim kurmaları şarttır.
Çocuk psikologları ve psikolojik danışmanlarla yapılan görüşmeler ve anketler sonucunda aile içinde aşağıdaki iletişim becerileriyle davranışlar geliştirmek, çocukların sosyal medyayı aşırı kullanımının önüne geçecektir:
- Aile içi iletişimi güçlendirici etkinlikler yapma,
- Çocuğunuzu yaşadığı sorun hakkında bilgilendirme,
- Teknoloji kullanımını tamamen kısıtlamak yerine alternatif etkinliklerle teknoloji kullanımından daha cazip bir aile ortamı oluşturma,
- İnternet ve sosyal medya kullanımını kısıtlama,
- Gün içinde sanatsal sportif ve kültürel etkinliklere daha fazla zaman ayırmasını sağlama,
- Akıllı telefon kullanımını kısıtlama,
- Alınan kararlarda tutarlı olma,
- İnsan ilişkileri ve sosyalleşme özelinde eğitme,
- Haftalık aile toplantıları yaparak sorun ve çözümleri tartışma. (Yıldırım, 2018).
Geleceğin inşası, gençliğin ihyası ile mümkün görünmektedir. Gençliği ihya etmenin yolu, sanal dünyanın “sanal”lığını onlara aktarabilmek ve sanaldan gerçeğe dönüşebilecek keşifler yapmalarını sağlamaktan geçmektedir. “Z Kuşağı” diye adlandırılan bu kuşak, teknolojiden bağımsız kalamaz; ancak teknolojinin özellikle sosyal medyanın esiri olursa üretkenliğini kaybedecektir. Haber ve bilgi elde etmek amacıyla kullanılan her türlü sosyal medya ne kadar faydalıysa, ahlaki çöküntüye sebebiyet veren eğlence ve medya siteleri de o kadar zararlıdır. Akıp giden zamanı değerlendirme becerisi de yine ebeveynin çocuğa idrak ettireceği konular arasındadır. Her şeyin mükemmel olması bununla beraber çocuğunuzun da kusursuz olması tabii ki imkansız ancak iyi bir “insan” ve kaliteli bir “birey” yetiştirebilmek için “ebeveyn ödevleri”nin de farkında olmak gerekmektedir.
Kaynaklar:
- Kılınç, F. Elif ve Aral, Neriman, (2016),Çocuk Yetiştirme Tutum Ölçeğinin Geliştirilmesi Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, Abant İzzet Baysal Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S:1, s.199-222
- Cengil, Muammer (2016), Gençlik ve Aile İçi İletişim-Çorum Anadolu İmamhatip Lisesi Örneği, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S:1, 119, 136
- Yıldırım, Yusuf (2018), Dijital Kültürde Çocuk Yetiştirmek, Nisan Yayınevi, Eskişehir, s.55