Trafik parkındayız. Çocuklar bir akülü arabaya binmiş geziyorlar. Hem trafiği öğreniyor hem eğleniyorlar. Kırmızı ışığa gelince durdular. Yanlarına bir araba daha geldi. İçinde tıpkı bizimkiler gibi, biri biraz büyükçe, diğeri küçük iki sevimli çocuk. Henüz bir iki saniye beklemişlerdi ki az ilerideki bir bankta oturan babaları seslendi: “Haydi oğlum ne duruyorsun, zaman geçiyor devam etsene!” Çocuk da kırmızı ışıkla babası arasındaki seçimi doğru bildiği babasından yana kullandı ve yoluna devam etti. Bizimkiler şaşkın şaşkın bana döndüler. Ben elimle küçük bir bekleyin işareti yaptım. Birkaç saniye daha beklediler, yeşil yandı ve yollarına devam ettiler.
Kurallara uymanın bazen böyle kuruşlar mertebesinde, cuzzi maddi kayıpları olabilir. O an aklıma o çocukların büyüyeceği, gençliğin de ateşiyle bir gün bir kırmızı ışıkta babalarından öğrendikleri beklememe kararını tekrarlayacakları ve hızla üzerlerine gelmekte olan başka bir araçla çarpışıp hayatlarını kaybedebilecekleri geldi. Sonra sadece hayatlarını kaybedebilecekleri değil başka birilerinin sonuna da sebep olabilecekleri. Bu kadar kötümser ve uzakgörülü olmayalım desek çocukların ahlakının, topluma saygılarının, diğerkâmlığın tam o anda zedeleniyor olduğu ve bunun da bireyi aşıp toplumun üzerine yıkılan bir çığa dönüşüyor olduğu gerçeği bize yetmelidir. Bütün bu kayıpların karşısında bir anlığına ağır basan ise o babanın cebindeki son kuruşları olmayan birkaç kuruşuydu. Oysa ömür boyu böyle tasarruf ettiğini varsaysak yapacağı maddi hasarlı ufak bir kazada cebinden çıkacak meblağı toplayamayacaktır. İnsana ağır gelen, zor gelen o sabrın karşısında çoğu zaman kuruşluk bir rakip bile yoktur. Gereksiz, sebepsiz, anlamsız yol kapışlar, yoluna çıkışlar, yol kesişler günbegün insanı yolsuzluğa alıştırır, sonunda yolsuz yapar.
Avrupa üzerinden verilen örneklerle yol vermenin bir medeniyet göstergesi olduğu söylemine, verecek hiçbir şeyimiz olmadığında bir yol vermenin, bir gülümsemenin de inançlarımızla bağdaşan kıymetli verişler olduğu söylemlerine aşinayızdır. Sokağa çıkıp sorsak kuralı, doğruyu, güzeli bilmeyen yoktur ama mesele yayaya yol verme anına geldiğinde araçlardaki derebeyleri bencil kararlarıyla bize medeniyet söylemlerini unutturuverir. Londra’da bir taksicinin kornaya basmak yerine camı aralayıp geçiş izni istediğine şahit olmuştum. Ama Batum’da koca koca ışıksız kavşaklarda trafiğin nasıl sorunsuz aktığını, yayaya yol verme hassasiyetinin ne kadar üst düzeyde olduğunu görünce şaşkınlığım ve utancım daha büyük olmuştu. Salt insan üzerinden bir milletler kıyasından hazzetmediğimden bunu bir düzen kıyası, bir hazırlık, bir temel, kısacası bir eğitim disiplini kıyası olarak algılayınız. “Ne yapacaksınız orada, bir yanı ihtişam, lüks, bir yanı mezbelelik, sefalet.” denilen Gürcistan’ın Batum’unda başarılabilen ama bizim başaramadığımız nedir? 2021 yılında hâlâ aşamıyor olduğumuz, aşmak için 3000 yılını beklediğimiz, altı üstü nedir?
Şimdi bir de yol verme adabının peşinden nelerin geldiğine, yol verdikçe hangi yolları alacağımıza bakalım:
Başkasına yol verebilen insan başkasına söz de verebilir. Yol kesmediği gibi söz de kesmez, yol kapmadığı gibi söz de kapmaz, söz dinler.
Başkasına yol verebilen insan başkasına hak da verebilir. Başkasının yolunu çiğnemediği gibi hakkını da çiğnemez, başkasının yoluna girmediği gibi hakkına da girmez.
Başkasına yol verebilen insan başkasına şans da verebilir. Küsmez, kırılmaz, darılmaz, onun da bir yürüyüşte, bir yolculukta olduğunu idrak edebilir. Hayallerine ulaşma hevesini anlayabilir.
Başkasına yol verebilen insan başkasına el de verebilir. Düşeni kaldıracak kadar sağına, soluna, arkasına bakacak vakti olur, gücü olur, niyeti olur. Hemen uzaklaşmaktansa bulunduğu yerde değerlenme fırsatı olur.
Başkasına yol verebilen insan acelesi olana sırasını, yaşlıya yerini, aça lokmasını, susuza suyunu verebilir.
Başkasına yol açabilen insan başkasına ufuk da açabilir, kapılar açabilir, ona yol aldırabilir, faydalı olur.
Bir dinleyen üç dinlenir derler. Üç türlü dinlenir: sözü dinlenir, yorulmaz dinlenir, din sahibi olur dinlenir. Bir yol vermekle de işte kaç yol açıldı, ne yollar alındı, can yoldaşlar kazanıldı! Yol alabilmek için kapsamlı bir yol verme dersine ihtiyacımız olabilir mi?
Buyrun, önden buyrun.