1. Anasayfa
  2. Değerlendirmeler

Akarsu Yataklarındaki Yıkımların Sebebi Nedir?

Akarsu Yataklarındaki Yıkımların Sebebi Nedir?
0

Yaşadığımız doğal afetler özellikle son 100 yılda yaşanan aşırı sanayileşme ve çarpık kentleşmenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. İklim olaylarını değiştirmek birkaç yılda yapılacak bir iş olmadığı için gelecek yüz yılı ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için çevrenin korunması amacıyla acilen çalışmalar yapılmalıdır. Bu konuda öğretmenlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Her bir öğretmen bir çevre gönüllüsü gibi çalışmalıdır. Çocuklarımız kendi yaşayacakları dünyayı kurtarmak için öğretmenlerinin rehberliğinde çevre gönüllüsü olarak küçük yaşlardan itibaren aktif bir sorumluluk  bilinciyle yetişmelidir. Yaşlı dünyamızın küçük çocuklarımız için yaşanacak bir yer olabilmesi için öğretmenlerimiz anahtar bir roldedir. Öğretmenler yalnızca çocuklara değil yetişkinlere de ilham veren aydın insanlardır.

Akarsu Yataklarındaki Yıkımların Sebebi Nedir?

Son yıllarda doğal afetlerde yaşanan yıkımların sonucunda oluşan can kayıpları neden artıyor? Bu artışta insanlardan kaynaklanan kusurlar nelerdir? Bu ve benzeri soruların cevaplarını bulmak için yerleşim yerlerinin eski ve yeni durumlarını karşılaştırmak yeterlidir. Eski yerleşmeler bataklıklardan, dere yataklarından ve gevşek zeminli arazilerden ziyade sağlam zeminli dağ yamaçlarına kuruluyordu. Son yıllarda yerleşim birimlerinin tarım alanlarına doğru genişlediğini görüyoruz. Bir çok yerde akarsu vadileri yerleşim yeri haline getirildi. Akarsular üzerinde kurulan eski köprüler kemer şeklinde yapılırdı. Köprünün ortasında en büyük kemer olurdu. Böylece sular kabarsa da rahatça akışına devam edebilirdi. Fakat bugün kurulan yeni yerleşmeler dere yataklarının hemen kenarına kurulduğunu görüyoruz. Akarsular üzerinde kurulan köprüler ise dere yatağının üzerinde yola paralel ve düz bir şekilde inşa ediliyor. Bu durum aşırı yağışlar sonucunda dere yatağının kapanmasına ve derenin taşarak yerleşim birimlerini işgal etmesine neden oluyor.

Bir Çin atasözünde şöyle der, “akarsu yatağını kimseye kaptırmaz.” Dünya üzerinde insan nüfusunun hızla artması ile birlikte yerleşim alanları genişlemeye başladı. İlk tarihi yerleşmeler doğa ile uyumlu bir karakter taşıyordu. İnsanlar mağaralarda doğa ile uyumlu evlerde yaşıyordu. Çadır yerleşmeleri pratik ve doğa ile uyumlu bir şekilde kolayca kurulup sökülebiliyordu. Ahşap ve kamış gibi hafif yapı malzemelerinden yapılan evler doğal afetlere karşı oldukça esnek ve pratik bir yapı özelliği taşıyordu. Dağların yamaçlarına kurulan yerleşmeler tarım alanlarına zarar vermiyordu.

Küresel ısınmanın etkisi ile hava sıcaklıkları son 100 yılda yaklaşık olarak 1,5 derece artış gösterdi. Bu artış bile iklim şartlarının normalden sapmasına neden oldu. Son yıllarda yaşanan doğal afetlerdeki artışların sıcaklıklardaki artışlarla yakından ilişkili olduğu yorumları yapılıyor. Buzulların erimesi, fırtına ve kasırgaların artması, bazı yerlerde kuraklık tehlikesi artarken bazı yerlerde sel ve heyelan olaylarının yaşanması insanları derinden derine düşünmeye sevk ediyor. Bununla birlikte düşünmekle harekete geçme arasında önemli bir fark var. Harekete geçmek ise hiç de kolay değil. Sade vatandaşın düşünmesi hareket mekanizmalarını işletmek için yeterli olmuyor. Bu yeterliliğin olabilmesi ve etkileyici kitlesel sivil toplum hareketlerinin oluşması ise hiç de kolay bir iş değil. Çevre bilinci kazanan bireylerin sosyal sorumluluk gereği sesini duyurması ve karar vericilerin çevre hakkında acil eylem planı oluşturup harekete geçilmesini sağlaması gerçekten çok zor. Demokratik haklar çerçevesinde meşru bir hak olarak her vatandaşın çevrenin korunması için farkındalık sahibi olması ve bu farkındalığın geniş kitlelere ulaştırılmasına ihtiyacımız var. Birleşmiş milletleri iklim değişimi, küresel ısınma ve sürdürülebilir kalkınma konusunda eğitimin kaçınılmaz olduğu yönündeki eylem planlarının dikkatle incelenmesi gerekiyor. Bu cümleden olmak üzere eğitimcilerin iklim değişimi ve küresel ısınmanın sonucunda oluşan doğal afetlerin önlenmesi konusunda önemli bir rolünün olduğunu düşünüyorum.

Eğitim alanında doğal afetlerin önlenmesi amacıyla şu adımlar atılabilir:

  • Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda yapılan uluslar arası işbirliği teşkilatlarının çalışmaları dikkatle incelenebilir,
  • Karbon emisyonunun düşürülmesi amacıyla uyulması gereken şartlar hakkında bilgi sahibi olunabilir,
  • İmar planlarının doğru uygulanıp uygulanmadığı konusunda duyarlı olup şehir planları incelenebilir,
  • Kalkınma planları her vatandaş ve her öğretmen tarafından detaylı bir şekilde incelenebilir,
  • Geri dönüşüm bilinci konusunda farkındalık çalışmaları yapılabilir,
  • Mikro plastik atıkların çevreye verdiği zararlar konusunda bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir,
  • Vatandaşlarımıza, güvenli konutların yapılması için imar planlarının denetlenmesinin sosyal bir sorumluluk olduğu bilinci kazandırılabilir,
  • Çevre koruma bilincinin sosyal vatandaşlığın bir gereği olduğu konusunda çalışmalar yapılabilir,
  • Vatandaşlarımıza doğal afetlere neden olan çevresel faktörlerin ortadan kaldırılması için çevre bilinci kazandırmak için eğitimcilerin sorumluluğu son derece önemlidir,
  • Karar verici organların dikkatini çevre üzerine çekmek için sosyal sorumluluk sahibi vatandaşların demokratik ve hukuki çerçevede sivil toplum bilinciyle harekete geçmesinde eğitimcilerin sorumluluğu unutulmamalıdır.

Yaşadığımız doğal afetler özellikle son 100 yılda yaşanan aşırı sanayileşme ve çarpık kentleşmenin bir sonucu olarak karşımıza çıkmıştır. İklim olaylarını değiştirmek birkaç yılda yapılacak bir iş olmadığı için gelecek yüz yılı ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için çevrenin korunması amacıyla acilen çalışmalar yapılmalıdır. Bu konuda öğretmenlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Her bir öğretmen bir çevre gönüllüsü gibi çalışmalıdır. Çocuklarımız kendi yaşayacakları dünyayı kurtarmak için öğretmenlerinin rehberliğinde çevre gönüllüsü olarak küçük yaşlardan itibaren aktif bir sorumluluk  bilinciyle yetişmelidir. Yaşlı dünyamızın küçük çocuklarımız için yaşanacak bir yer olabilmesi için öğretmenlerimiz anahtar bir roldedir. Öğretmenler yalnızca çocuklara değil yetişkinlere de ilham veren aydın insanlardır.

Facebook Yorumları

1966 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Nadir Çomak, Atatürk üniversitesinde coğrafya (1988) ve sosyoloji (2021) bölümlerini bitirdi. Coğrafya eğitimi alanında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans eğitimini (1993), Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde doktora eğitimini (1998) tamamladı. Üsküdar Üniversitesinde Aile Danışmanlığı sertifika programını (2020) bitirdi. İstanbul üniversitesinde çocuk gelişimi bölümünde 3. Lisans eğitimini ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Okul Öncesi Eğitimi Bölümünde 2. Doktora eğitimini sürdürüyor. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim kurumlarında öğretmen, yönetici, editör, proje koordinatörü, kitap inceleme uzmanı olarak çalıştı. Farklı üniversitelerde araştırma görevlisi, öğretim üyesi ve daire başkanlığı ve yerel yönetimlerde yöneticilik görevlerinde bulundu. Özel yayınevlerinde yazarlık ve editörlük görevlerinde bulundu. Yurt genelindeki birçok resmi ve özel kurumda eğitim seminerleri verdi ve arama konferansı moderatörlüğü yaptı. Coğrafya eğitimi, okul öncesi eğitimi ve aile eğitimi, öğretmen eğitimi ve kişisel gelişim alanında yayınlanmış kitapları ve makaleleri ve sempozyum bildirileri bulunan Çomak evli ve dört çocuk babasıdır. Yayınlanmış Kitapları: Evimizdeki Elmaslar, Öğrenen Aile, İklim Oluşturan Öğretmen, Mazeret Yok (Gülhane Yayınları), Üstün Yetenekliler Kulübü (Foliant Yayınevi). Verdiği Seminerler:İklim Oluşturan öğrenen Lider Öğretmen, "Mazeret Yok": Sen de Başarabilirsin, Kendini Keşfet ve Kariyerini Planla, Öğrenen Mutlu Aile Olmak

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.