Klasik Türk konformizm anlayışının en yaygın kullanılan iki deyiminden biridir “Bir baltaya sap olmak”. Bu deyim daha ziyade küçük çocuklara “ileride geçimini sağlayacak bir iş-güç sahibi olması” anlamında kullanılmaktadır. Yani bir baltaya “sap” olabilen kişi “işe yarayan”, “iş gören” ve “işini bilen” bir vatandaştır. Çocuklara akıl baliğ oldukları andan itibaren aşılanır bu düşünce. İş sahibi, güç sahibi olmanın önemi vurgulanır.
Konformist anlayışımızı, yani genel normlara uyma eğilimimizi gösteren bir diğer tabir de “kapak atmadır.” Bu anlayışla yetişen kişiler de hayatları boyunca bir yere “kapak atma” derdindedir. Kapak atma da balta-sap ilişkisindeki gibi “bir makam, mevki sahibi olmak”, “bir işe girmek”, “toplumda bir yer edinmekle” ilişkili bir tabirdir ancak daha ziyade ekonomik bir güce atıf yapmaktadır. Yani bir yere kapak atan kişi bilin ki ekonomik bir gelir elde edebilecek veya sosyal bir statü kazanabilecek kişidir. Mesela “devlete” kapak atmak belki de bu dinamikle hareket eden insanlar için nimetlerin en büyüğüdür.
Şimdi, aslında aynı zihniyetin bu iki farklı deyimini bütünleştirdiğimizde (ki bunların toplumda sıkça kullanılan ve genç bireylerin dimağlarında hallice yer edinen anlayışlar oldukları düşünülürse bunları bütünleştirmede sakınca yoktur) ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır: Orta sınıf bir Türk vatandaşının en büyük derdi toplumda sosyal, ekonomik veya politik bir yer edinmek, edindiği bu yeri/makamı/unvanı da en kısa sürede maddi gelire çevirmektir. Çünkü malumdur; ülkede hayat şartları hep zor olmuştur ve geçim derdi en büyük derttir.
En büyük derdi geçim olan orta sınıfa mensup vatandaşların da eğitim kurumundan beklediği, ona ekonomik gelir kazandırmasıdır haliyle. Doktora tez çalışmamız kapsamında öğretmenlerle yaptığımız görüşmelerde (öğretmenlerin geldikleri aileler orta sınıf Türk aile yapısına genelde uygundur), öğretmenlerin aileleri tarafından sıklıkla vurgulanan kavramlar; yukarıda bahsedilen bir an önce bir işe girmeleri, en kısa zamanda kendi paralarını kazanmaları, memuriyetin (o yıllardaki) cazibesi ve düzenli gelirinin olması gibi kavramlardır. Diğer bir anlatımla orta sınıfın temel motivasyonu “ekonomidir.” Doğal olarak orta sınıfın bir eğitim kurumundan mezun olması onun aynı zamanda bir işe sahip olmasını gerektirmektedir. En azından teorik olarak kafadaki düşünce budur. Bu yüzden de tek geçer yol doğrudan işe dönük, en kısa zamanda nakite dönüşebilecek bir eğitim alınmasıdır. Diğer bir deyişle eğitim, “bir baltaya sap olmak” ve “bir yere kapak atmak” içindir. Eğitimin entelektüel boyutu ise bu düzen içinde neredeyse hiç konuşulmayan bir mevzudur.
Yanlış anlaşılmasın, her dönemin kendi şartları içinde bahsettiklerimiz son derece rasyonel davranışlar olabilir. Ancak bizim eleştiri getirmek istediğimiz nokta; bu zihni kalıplardan nedense bir türlü çıkamıyor oluşumuzdur. Dünya yepyeni bir yüzyıla girmiştir; değişim insan aklını zorlayacak kadar hızlı ve çok yönlüdür. Bilimsel ve teknik ilerleme her alanda geometrik bilgi artışını beraberinde getirmektedir ve insanoğlu artık robotları, yapay zekayı, uzay yolculuklarını konuşmaktadır. Bütün bunlar da takdir edersiniz ki eğitime yapılan yatırımlarla mümkündür.
Toplumsal yapımızda ise eğitim “sadece” bir iş/makam/unvan kazandırma eylemi olarak görülmektedir. Bu düşünce çok açık ki geçtiğimiz yüzyılın başlarında hakim olan bir düşüncedir. Eğitim bir devrimdir. Eğitim, hem kişisel hem de toplumsal bir devinimi sağladığı için bir devrimdir. Kişiler kendi hayatlarında kendi amaç ve ihtiyaçları doğrultusunda “kişisel eğitim devrimlerini” gerçekleştirirken, toplumlar da dünyada ilerlemek ve uygar bir ulus olarak söz sahibi olmak için birbiri ardına “ulusal eğitim devrimleri” yapmaktadır.
Sözlerimizden orta sınıf zihniyetini küçük görme gibi bir anlayışa sahip olduğumuz fikri çıkarılmamalıdır. Üstelik orta sınıfa atfen kurduğumuz cümleler elbette ki bu sınıfın tamamı için genellenmemeli, tarihsel dönem ve şartlar bağlamında bir toplumsal zümrenin eğitime ve hayata bakışına lokomotiflik eden yaygın bir zihniyete işaret etmektedir. Bu yazıda orta sınıfın özellikle vurgulanma nedeni ise toplumların itici gücünü sağlayan kesimlerin genellikle hep orta sınıflar içinden çıkmasıdır. Bu nedenle yazı, orta sınıfa gösterilen değerin bir yansıması olarak okunmalıdır.
Yeni bir yüzyılın gençleri olarak; bir baltaya sap değil, “bir uzay mekiğinin mürettebatı olmayı”; bir yere kapak atmayı değil, “Mars’a bir uzay sondası atmayı” tercih ettiğimizi bildirmek istiyoruz. Bu geleceğin nitelikli eğitimle gerçekleşebileceğini vurgulamanın yararına inanıyoruz.