Böcekbilimcilerin hala araştırdığı, net sonuçlara varamadığı bir mevzudur; kanatlarını yakma, elektrik çarpmasından ölme veya bir arabanın farlarına çarpma riskine rağmen böceklerin neden ışık kaynaklarına bu kadar ilgi duyduğu. Gece, gündüz hiç fark etmiyor böcekler ışık kaynakları etrafında kümeleniyor, adeta ölüm dansına çıkıyorlar. Işık kaynağı etrafındaki bu hareketli böcek kolonisi, oluşturdukları kaotik ve bir nevi dansı andıran hareketleri ile dışardan bakıldığında oldukça hoş bir görüntü veriyor olsa da kolonin birçoğunun ölüm sebebi oluyor aynı ışık kaynağı.
İlginçtir ki biz insanlarda da buna benzer bir durum söz konusu. En sevdiğimiz, bağımlı olduğumuz o parlak, sabit, göz alıcı ışık kaynaklarımız bizim katilimiz oluveriyor. Yıllarca, belki ömrümüzün son anına kadar farkına varamadığımız o bağımlılık nesnesi etrafında belki münferit bazen de sürü halinde tavaf ediyor, bizi bitireceğini bir an bile aklımıza getirmeden kaotik ölüm dansımızı gerçekleştiriyoruz.
Akıllanmak şöyle dursun, her seferinde kanatlarımızı yakıyoruz sonra yine aynı kaynak etrafında dolanmaya devam ediyoruz. Burada ışık kaynağı benzetmesi bilhassa biz insanlar için de böceklerde olduğu kadar geçerlidir. Çünkü bizi bitirecek, kanatlarımızı yakacak ya da kör karanlıkta göz alıcılığına aldanıp çarpacağımız bu ışık kaynağı aslında hayatımızdaki tüm o hoş kokulu ve lezzetli “zehirli elmalar” diyebiliriz. Farkına varmadan bir ısırık aldığımız, tadına bayıldığımız elma bizi zehirleyecek, bize zarar verecek. Verdiğim bu metaforlar bir nevi metafor içinde metafor oldu. Bunun farkındayım. Ancak biz insanların içinde bulunduğu bu karmaşık ahval ancak böyle bir “benzetmelerin iç içe geçmesi” durumu ile anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Zira bizler basit olduğumuz kadar karmaşığız da.
En akıllı hayvan olabileceğimiz gibi bir böcek kadar basitiz de. Böceğin bu basit işleyişine şaşırmıyorum çünkü fizyolojik ya da zihinsel olarak insan türünden daha az gelişmiş olan bu varlığın ışık kaynaklarına olan ilgisi o kadar da şaşırtıcı değil belki. Fakat asıl şaşırtıcı olan evreni keşfe çıkmış, uzayın derinliklerini kısmen de olsa çözmüş, hayatını anlamlı kılmak için düşünen, fikir üreten, dev teknolojiler icat eden, ideolojiler ortaya süren bu insan denen varlığın, türünün daha önceki örneklerinin de tecrübesinden yola çıkarak fark ettiği üzere ışık kaynaklarının etrafında dolanmanın riskli oluşunu, sonunu getirebileceğini, hayal kırıklığı sebebi olabileceğini bir türlü idrak edemiyor oluşudur.
Bu ışık kaynakları biz insanlar için her şey olabilir. Herhangi başka bir insan, bir yemek, bir hayal, bir madde, para, konfor alanı, bir şehir ve her neyse. Bu durum, üzerine epey kafa yorulacak türden olsa da burada kısa kesmek istiyorum. Çünkü ışık kaynaklarına olan ilgimizin altında yatan sebepleri sizin de düşünmenizi isterim. Bir başka yazıda da sebeplerine ve belki olası çözüm yollarına değinebiliriz. Ancak buradaki asıl husus birçok açıdan gelişmiş olduğumuzu düşündüğümüz böceklerle nihayetinde ne kadar benzer ve ortak yanlara sahip olduğumuzdur.