Çocuktaki Gelecek
0

Her çocuk özeldir. Her çocuk bir gelecektir. Her çocuk ayrı bir umuttur. Her çocuk ailesinin en kıymetli varlığı ve neşe kaynağıdır. Çocukların cezai ehliyeti yoktur. Tüm çocuklar masumdur. Her çocuk sevgiyi, şefkati ve korunmayı hak eder. Ailesinin maddi durumu ne olursa olsun her çocuğun uluslararası hukukla korunan hakları vardır. Bu temel insan haklarından belki de en önemlisi eğitim hakkıdır.

Birleşmiş Milletler, “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” sini 1989 yılı gibi çok geç bir tarihte yayınlamış ve ülkeler imzalamıştır. Elli dört maddelik sözleşmede on üç yerde eğitim kelimesi geçmektedir. Çocukların özellikle toplumsal, ruhsal ve ahlâki esenliği ile bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeyi, korumayı ve sağlıklı gelişimini öncelikle ana-babası ve vasisine son olarak devletin garanti altına almayı hedefleyen bu metinde; kitle iletişim araçlarının ve çocuk kitaplarının bu doğrultuda olması gerektiği de vurgulanır.

Çocuğun korunması ve sağlıkla yetişkinliğe erişebilmesi için okulun ve eğitimin şüphesiz önemli etkisi vardır. Bu sorumluluklara bu süreçte öğretmen ve eğitimciler de dâhil olmaktadır. İçinde bulunduğumuz zamanda çocukları ve gençleri x, y, z ve alfa kuşağı gibi kavramlarla betimleyip onlara yeni davranış kalıpları yazarak gerçeküstü sınırlar çizmeyi şahsen çok doğru bulmuyorum. İnsan olmak temelinde aile ve toplum içinde temel fizyolojik, psikolojik ve ruhsal ihtiyaçların değişmeden devam ettiğini düşünüyorum.

Her kuşağın farklı ihtiyaçları olduğunu ileri sürerek anne-babalara ve öğretmenlere yeni tavır ve yöntemler önermek toplumun yaşayan torun-baba-oğul arasında ortak noktaların azalmasını hızlandırır ve toplumsal çözülmeye doğru bir istenmeyen bir gidişe yol açabiliriz. Öte yandan bu yeni davranış kalıpları kültürel kodların bilerek isteyerek değişmesine de hizmet edecektir. Her insanın ve çocuğun nevi şahsına münhasır özellikleri olduğunu da düşündüğümüzde bu farklı tutum ve davranışların sınırsız olacağını öngörebiliriz.

Çocuk eğitimiyle ilgili olarak tüm çocuklar için geçerli süper bir reçete olmadığı, bir ailenin sahip olduğu üç beş kardeşin bile farklı özellikler göstermesiyle kabul edilecektir. Her bir çocuk için tüm gelişim evrelerindeki davranışları ve anne-babaların gösterecekleri karşı bilinçli ebeveyn tutumlarının bilinmesi sağlıklı bir ortamı besleyeceğini söyleyebiliriz. Sevgi ve disiplinin ölçüsünde zamanında gösterilmesi, herkesin olması gerektiği rolü iyi oynaması halinde ailede ve toplumda sağlıklı bir ortam oluşmasını bekleyebiliriz.

Aslında sihirli formül, çocuk-ergenle anne-babanın iletişimin sorunsuz olmasıdır. Tüm ebeveynler, çocuklarının yaradılışından var olan yeteneklerini fark etmesi, bu doğrultuda onu desteklemesi halinde gelecekte mutlu ve başarılı olması muhtemel olacaktır. Çocuklarımız bir yandan toplumun sağlıklı bir üyesi olmak için sosyalleşirken diğer yandan birey olmanın gereği özgüveninin gelişerek özgür kişilik gelişimi oluşacaktır. Ebeveynler kendi doğrularını ve kalıplarını çocuklarına kabul ettirmek yerine onların gelecek hayallerini dinleyerek kişilik oluşumunu desteklemeleri daha doğru olacaktır. Özellikle ergenlik döneminde olası yaşanabilecek herşeye itiraz ederek karşı gelme, söz dinlememek gibi davranış değişikliklerinde bilinçli ebeveynler gibi davranmak aralarındaki sevgi-güven ilişkisini bozmadan sabırla hassas dönemi geçirmelerine destek olmalıdırlar.

Erken çocukluktan başlayarak geleceğin başarılı bireyinin duygularını tanıma ve kontrol etme konusunda farkındalık kazanması ve toplumsal rollerini olması gerektiği gibi yapabilmesini sağlayabilir. Duygu yönetim becerileri; sosyal beceriler ve akademik başarı arasındaki en önemli anahtar, iletişim ve dinleme becerileridir. Bu beceriyi de çocuklara küçük yaşlardan itibaren kitap okumayla beraber konuyla ilgili sohbet etmekle ailede gelişeceğini uzmanlar tavsiye etmektedir.

Çocuk gelişiminde okul öncesi anaokulu/anasınıfı düzeyinde başlayarak ilkokulda birbirleriyle iyi ilişkiler kurarak uyum içinde çalışma bir takım gibi davranma becerisi, iletişim ve işbirliğinin geliştirilmesi yaşanması muhtemel sorunların en aza indirilmesini sağlayacaktır. Özellikle bu dönemde başlayan merak duygularının sürekli beslenmesi ve canlı tutulması akademik başarıyı da artırabilir.

Teknolojinin ve bilişimin hayatımızın her alanında yer aldığı bu dönemde öğretmen olmak; değişen dünyada çağın gerektirdiği eğitim anlayışıyla mesleğini daha verimli hale getirmek için kendilerini sürekli yenilemeleri ve geliştirmelerini zorunlu kılmaktadır. Yurtdışında otuz bir ülkede yapılan araştırmaya göre; öğrencilerin okul başarısı ile öğretmenlerin bilişsel yeterlilik düzeyi arası doğrudan bir bağ bulunduğu tespit edilmiştir. Öğretmenlerimiz, öğrenci merkezli ters-yüz öğrenme/sınıf, Sokratik sorgulamaya, senaryoya dayalı ve okuyucu tiyatroları, hikaye/masal anlatıcılığı, drama gibi farklı yöntemlerle dersleri zevkli hale getirebilmelidir. Öğrencilerine öğretmeye çalıştıkları gibi yaşamboyu öğrenmeyi, gelişimi ve yeniliği ilke edinerek nitelikli, velilerin tercih ettiği ve öğrencilerin sevdiği iyi öğretmen olmaya gayret etmelidirler.

Çocuklardan gelecekte toplumunun sağlıklı bir üyesi olmalarını bekleyebilmek için; demokratik uygulamalarla yüreklendirmeli, gerektiğinde uygulamaları sorgulayabilmeli, her denileni değil düşünerek doğru olduğuna inandığı gibi dürüstçe davranması gerektiği öğretilmelidir. Bunun yolu da sınıf içinde planlı düzenlenen uygulamaların, ders konularının gündelik yaşam ile ilişkilendirmek, aktif katılımlarını sağlamak, açık iletişimle gelen sorulara tatmin edici samimi cevaplar verebilmektir.

Zorunlu çevrimiçi öğrenimle dijital okuryazarlık yanında dijital pedagojik yaklaşımla insan/çocuk unsurunu sadece öğrenme kayıplarını gideren bilgi aktarımı değil, diyalog ve tartışma ortamında kendilerini yansıtabileceği fırsatları da düşünmek gerekiyor. Sınıfa katılarak eğitime devam edememenin kayıplarını en aza indirmek için ne gerekiyorsa yapmak yeni yaklaşım/yöntemler geliştirmek zorundayız. Geliştirici/pekiştirici ödevlerin bile dijitale dönüşmesi evden eğitimde uzaktan sınıf yönetimi yazılımı ve becerisi gerektirmektedir.

Çocuk yetiştirme ilkelerinden uzaklaşmadan toplumca kabul görmüş bir kimlik oluşumunu, odağına çocuğu alarak popüler kültür etkisinden uzakta akıl ve bilimle her döneminde ihtiyaç duyacağı bilişsel, sosyal ve duygusal desteği sağlayacak yaklaşımları anlatan “Çocuktaki Gelecek” kitabının tüm ebeveyn ve öğretmenlere farklı katkılar sunacağını düşünüyorum.

(*) Bu yazı “Tolga Yazıcı, Çocuktaki Gelecek-Okulöncesi ve İlkokul Dönemi Ebeveyn ve Öğretmen Kitabı, İkinci Adam Yayınları, İstanbul–2021” kitabından yararlanarak hazırlanmıştır.

Facebook Yorumları

Erol DEMİR 1967 yılında Gölcük’te doğdu. Piyale Paşa İlkokulu, Gölcük İmam Hatip Ortaokulu, Gölcük Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi Bilecik Meslek Yüksekokulu Elektronik programını ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yöneticiliği alanında yüksek lisansı “Eğitim Yöneticilerinin Sorunları ve Çözüm Önerileri” konusunda tezini tamamlamıştır. Halen İstanbul Ticaret Üniversitesinde işletme alanında doktora öğrencisidir. 1990 yılında Türkkablo fabrikasında kalite kontrol teknisyeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatına 1991 yılında Hakkari’de başladı. 1994 yılında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi’ne elektronik öğretmeni olarak atandı. 1995 yılında müdür yardımcısı oldu. 2000 şubat ayında Gölcük Mesleki Eğitim Merkezi Müdürü oldu. 2003 yılında Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışmaya başladı. Aralık–2007 ile Haziran-2016 arası İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube müdürü olarak çalıştı. Temmuz – 2016 Bakırköy İlçe MEM, Temmuz-2022 İstanbul İl MEM, Ekim-2023 Küçükçekmece İlçe MEM Şube Müdürü olarak görevine devam etmektedir. Evli ve 3 çocuk sahibidir.

Yazarın Profili
İlginizi Çekebilir

Yorumunuz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.