‘Şehrin henüz yutamadığı bir çocukluk ülkesi’ diye bir betimleme yapılmıştır Melisa Kesmez’in ‘Bazen Bahar’ adlı kitabında. Bu betimlemeye uygun bir bölge var mıdır kendi ülkemizde? Uzaklara el uzatmak istemiyorum olumlu konularda da olumsuz konularda da. Önce kendimizi ayrıntılı olarak ele alalım. Çocukluk dönemini yutuyor yaşadığımız bu dijital çağ ve dur diyemiyoruz. Dur demek zaten imkansız da asıl olan bilinçlenemiyoruz. Neden? Gerçekten merak ediyorum neden? Gidiyor elimizden dilimiz, kültürümüz, sosyalliğimiz… Gidiyor işte çocuklarımız, çocukluklarımız… Düşlerimizde izleri kalıyor sadece o yutulmasını istemediğimiz naif dönemimizin.
Geçmişte tabelalarda görürdük yabancı kelimeler ile oluşturulan dükkan adlarını. Telafuz bile edemezdik çoğu zaman. Ama şimdi günlük dilimizde, çocuklarımızın ilk kullanım sözcüklerinde. Favla, trolle, stalkla, spamla… Sonra bir de karışık kodlar sew ol, Dm’ye gel, GT yap… ve bunların çok daha çeşitleri… Çocuk değil artık dijital çocuk, insan değil artık dijital insan, çağ değil artık dijital çağ… daha ne kadar dijitalleşeceğiz bu da ayrı bir muamma. Evet kolaylık getiriyor her konuda, faydaları tartışılmaz bir gerçekliğe sahip… Durdurmak, yok etmek isteyen de yok zaten ama nasıl ses tonumuzun, duygumuzun dozajını ayarlıyorsak dijitalliğin kullanımında da dozaja dikkat etmeliyiz. Dil harmanlandı, kültürü bozguna uğrattı…
Kültürümüzde bir mahrem alan olgusu vardır. O da gitti elden… Sevimli olduklarını düşünüp kendileriyle bırakmayıp çocuklarının her saniyesini sosyal medyada paylaşan insan türleri arttı. Bebek fenomenler, tabiri caizse çocuk ticareti arttı, bu ticaret şekillendi. Her bebek, her çocuk güzeldir ve özeldir. Yarışmalar, yakıştırmalar arttı. Yine yükleyin fotoğraflarını ama dozajını ayarlayın. Evet kendi ülkemiz dışında bir örnek paylaşacağım sizinle ama bunu es geçemeyeceğim darısı bizim ülkemize. Biliyor musunuz ? Fransa’da bir yasa: anne baba çocuğun haklarını ihmal ve ihlal edemez. Fotoğraf, video paylaşamaz. Bunlar gerçekleşirse çocuk, anne babaya dava açabilir. Hatta bunun gerçekleşmiş ve çocuğun annesine açtığı davayı kazanmış olduğu örneğini İtalya’da görmekteyiz.
Bakın sadece bir örnekle bile kültürümüzün, dilimizin bozguna uğradığını görüyoruz. Daha derinlere inmeye yeltensek acaba bu okyanusta yüzümüze daha ne dalgalar vurur…
Sosyalliğimizi kaybettik zaten ilk önce çocuklarımızı da sürüklüyoruz peşimizden… oyun parkı grupları, mahalle grupları, komşuluklar, masa arkadaşları yok oluyor onların yerine whatsapp grupları, sanal oyun grupları… ekran başı dostlukları geliyor. Ve öncelikle aile içerisindeki sosyalliğimizi tekrardan kültürümüze uygun biçimde kazanabilmemizi umut ediyorum…
Birçok insan ile beraber bende bu konu hakkında etrafımda konuşmaya, buralardan yazılar paylaşıp sizlere ulaşmaya çalışacağım. Çünkü unutmayın robotlarda duygu yoktur. Bizler insanız ama duygularımızı yitiriyoruz sınırsızlıklar nedeniyle…