Hayat bir sunuma nasıl sığar? diye düşünmüş olabilirsiniz ama ya kendinizi anlamanız biraz zaman aldıysa ve siz sunumunuzu yapana kadar yarım asrı devirdiyseniz, elbette burada kastettiğim şey eğer eğitime ve çalışmaya devam ediyorsanız bu sunuşu biraz geç hazırlamış olabilirsiniz. Bu sunum ne sunumu olabilir?
Düşünsenize ana sınıfından başlamak kaydıyla düşünce atölyeleri kurulmuş ve hepsi fikir üretimi için yarışta. İşte hikâye böyle başlasa da zaman alabilir ancak sunumların niteliği farklı olabilir. Bu atölyeler eğitimizin can damarları olabilir. Öğrencilerin yaratıcılıklarını kullanacakları bu atölyelerde ne kadar erken ürün almaya başlarsak sanırım eğitim sistemi de o kadar etkin çalışmaya başlar.
Aslında normalde eğitim içinde yapmaya çalıştıklarımızla da bu sunumun içeriğini hazırlıyoruz bir ölçüde. Ancak kanımca bu atölyeler bu sunumların daha sürdürülebilir olmasını olanaklı kılar. Lisede elektronik okurken bir devreyi yapmak için arkadaşlarla ne kadar uğraştığımızı hatırladım bir an. Sonra da biyoloji öğretmeni olduktan sonra bu devreleri yapmak için verdiğim uğraşı STEM projelerini gerçekleştirmekte nasıl kullandığımı gördüm. Ve bu çelişki olarak görülen şey aslında branşlar arasında keskin ayrımlar olmamasıyla da ilgili bir ölçüde.
Eğitimde de entegrasyon gerekli olduğundan bana faydalı olduğunu söyleyebilirim bilmeden. Bu yüzden daha sonra yaratıcılık üzerine çalışmalar yapmaya başladım. Baktığımız zaman insan vücudu bir sistem ve girdileri ve çıktıları var. Bu girdileri alan beyin aldıklarına göre ürün veriyor. Bugün nöroplastitite beynin yeni durumlara uyum yeteneği olduğunu gösteriyor. Bu durum ruh sağlığının beynin yeniden yapılanabilmesi üzerine gücünün bir göstergesi.
O halde eğitimde ana okulundan başlayacak bir yapılanma ile mesleğe atılan bir insanın yaşam sunumuna katkı sağlayabiliriz. Elbette bu zorlu bir süreç ama yapılamaz değil gibi. Gerek kendimizle gerek diğeriyle ilişkilerimizde ortak yaşamın sınırlarını zorlamalı insan. Zorlamalı ki yaratıcılığı gelişebilsin. Beyin sürekli aynı şeyleri yapmaya sürüklendiğinde bir türlü konfor alanından çıkmayı başaramıyor ama hayat amacına odaklanan bir insanın rutinlerden kurtulması daha olası bir durum. Bu yüzden çocuklarda ve gençlerde hedefe odaklanma konusunda yeni çalışmalara ihtiyacımız olabilir.
Başlıktaki hayatın akışı bir sunuma dönecek olursak sanırım hayat amacına odaklanan bireylerin duygusal çalkantılardan daha kolay sıyrıldığı bir gerçek. Şu anda bakıldığında yaratıcı bir ortak yaşamı kuramadığımız için çocuklar ve gençler farklı yönlere savruluyor. Oysa kendini tanımaya aday bireyler doğayla daha erken tanışıp daha kolay uyumlanabiliyor.
Diğer canlıların yaşamından öğrenebilen bireyler kendi yaşamlarını yeniden tasarlama noktasında daha etkili süreçlerin sahibi olabilirler. Kendini tanımaya aday olan bireyler hayat amaçlarını daha kolay bulabilirler. Bu yüzden yukarıda belirttiğimiz düşünce atölyelerinin önemini bir kez daha vurgulamak gerekebilir. Düşünmenin kendisi de zorlu bir süreç aslında. Çünkü belli aralıklarla gerçekleşen eylemlere ihtiyaç var. Tıpkı yaşamın sürdürülebilirliğinde olduğu gibi.
Eğer biz kendi yaşam tasarımlarımızı oluşturabilmek istiyorsak bunu hedef haline getirip kurgulamak için düşünmeliyiz. Ve biz bu tasarımı eğitim ortamlarında yapabilmeyi başarabilirsek sanırım bir gencin yaşama kendi başına atıldığında sunumunu değiştirebilecek güce sahip olması çok daha mümkün. Ancak şu da unutulmamalıdır ki yaşamın sunumları her kişi de ve dönemde özledir ve geliştirilebilir.
Yalnız önemli olan birbirimize daha fazla yardımı teşvik edebildiğimiz ve daha çok insana ulaşabildiğimiz bir ağ yaratmak. Biz eğitimciler olarak bu ağın içinde kurulacak bağlara yönelik mesafeleri kısaltma yönünde çalışabiliriz. Böylece sinir ağlarındaki sinapslar gibi yollar oluşturacak ve iletimde kolaylaştırıcı rolünü üstlenebileceğiz. Bu durum hayatın akışı olan bir sunumda bir farkındalık olarak diğerine yansıdığında iyiye yönelik umutlarımız yeşerecek tohumlar olarak zihinlerde yerini alacaktır.