Çocuk yetiştirmek zor zanaat… Çocuk yetiştirenler bilir, özellikle küçük çocukların yürüme, konuşma, bezinden kurtulma gibi aşması gereken birçok aşama vardır ve biz ebeveynler bunların zamanında olmasını arzu ederiz. Olmadığında bizi bir endişe basar. Ama biz ne kadar endişe edip bir şeyleri zorlasak da çocuk kendi zamanına göre bazı şeyleri gerçekleştirir.
Bu konu aslında yazmak istediğim bir konuydu. Bazen, bazı şeyler düşünce olarak aklıma geldiğinde not alırım. Sonra konunun içimde olgunlaşmasını beklerim. Bugün, kendimi, kızımla ilgili bir hazırbulunuşluk deneyimini birisine anlatırken buldum. Ve sonra “Hadi bu konuda yazayım” dedim.
Kızımla senelerdir üzerinde konuştuğum bir mesele vardı. Ona her zaman yapacağı işi zevkle yapmasını söylerim. Ona derim ki ”İşin senin için bir oyun gibi olmalı, yani onu zorunluluk değil sevdiğin için yapmalısın. O zaman hayatının büyük bir bölümünde keyif ve mutluluğu yakalama şansını elde edersin..”
Kızıma ayrıca “Sevdiğin işi bulabilmek kısa zaman alan bir iş değil, üzerine oldukça zaman harcaman ve araştırma yapman, hatta mümkünse deneyim şansı yaratman da lazım” derim.
Kızım henüz on dört yaşında… Okul hayatı ona akademik olmayı dayatıyor. Okul zamanında , zamanının büyük kısmı ders çalışmakla geçiyor. Ama bu yaz onu ciddi ciddi geleceği için çalışırken buldum. Üniversiteleri, branşları, üniversitelere girme koşullarını uzun uzun araştırmaya başladı. Bu tabii ki beni çok memnun etti. Aslında böyle bir konuyu araştırması için erken diyebilirsiniz. Ama bu konu üzerine yaptığımız konuşmalara dönüp bakınca hiç de erken değil. Seneler aldı. Üniversite sınavına gireceği senelere bakınca da erken değil çünkü 4 sene var. Ve bu dört senede birçok konuyu araştırması, iş kollarında çalışan insanlarla sohbet etmesi, belki bazılarında staj yapması için dört sene iyi bir zaman. Çünkü bu iş aceleyle olacak bir iş değil. Zamana yayarak içine sindirerek olması onun seçiminde daha isabetli olması için ona gereken olacaktır.
Kızımın, senelerdir ona anlatmaya çalıştığım meslek seçiminin önemi konusunda bir adım atması için bunu yapmaya hazır olması gerekti. Bu aşamaya gelene kadar onun devamını bildiği birçok konuşma yaptık:)
Bu aslında hazırbulunuşluğa yalnızca bir örnekti. Hazırbulunuşluk, yalnızca çocuklar için değil, biz büyükler için de her zaman geçerli bir durum…
Öğrenmek için, anlamak için, idrak etmek için, içselleştirmek için, risk almak için, kabullenmek için, affetmek için, sevmek için, saymak, güvenmek için zamana ihtiyacımız var ve aslında hayatımızdaki birçok şeyi hazır bulunduğumuzda yapabiliyoruz. Bunu idrak etmek gerçekten önemli… Çünkü aslında kimseye zorla vaktinden önce bir şeyi yaptıramıyorsunuz, idrak ettiremiyorsunuz. O zaman sabırlı olabilmek çok önemli.. Hem kendimize hem de başkalarına karşı.. İnsanların kendi içlerindeki ruhsal saate ve zamana karşı saygılı olabilmek gerekiyor.
Yakınlarda çok güzel bir kitap okudum. Irvin Yalom’un “ Nietzsche Ağladığında” kitabı… Kitapta Nietzsche ciddi ruhsal sıkıntıların sonucunda çok boyutlu fiziksel rahatsızlıklara sahip, intiharın eşiğinde iken bir vesile ile bir psikoloğun hastası olur. Fakat Nietzsche’nin bir başkasından yardım alma konusunda korkunç bir direnci vardır. Psikolog en sonunda bu direnci kırabilmek için Nietzsche’ ye, kendi buhranları konusunda kendisine yardımcı olmasını teklif ederek Nietzsche ile anlaşır. Seansları, Nietzsche’nin felsefe danışmanı olmaktan öte, adeta psikolog olduğu bir yöne kayar. Ve bütün bu süre boyunca, Nietzsche, kendi sorunları konusunda hiçbir ipucu vermez. Bu arada psikolog kendi sorunlarını dillendirip çare ararken adeta ilaç kullanır hale gelir. Nietzsche ancak, cesurca kendini açan psikoloğun sorunlarını Nietzsche’nin soruları ile daha derinden kavrayıp aşar hale geldikten sonra kendi sorununu açar ki, bu da kitabın ancak sonunda gerçekleşir. Kitabın devamını anlatmayayım ama Nietzsche’nin kendi derdini anlatır hale gelmek yani bunu yapmaya hazır hale geldiği süreç insanların dirençleri hakkında bize iyi bir ipucu veriyor.
İnsan bir dünya… Dinimiz insanın içinde on sekiz bin alemin olduğunu söyler. Bu karışık dünyaya zorla girmek ve sonuç alacağını düşünmek bence bir hata olur.
Çocuklarımızı yetiştirirken onların biricik olduğunu ve herkesin her konuyu öğrenmesi ve idrak etmesi için zamana ve önüne aynı konu ile gelecek defalarca tekrarlara (ama bu tabii ki sürekli aynı konuyu söyleyip dırdır yapmanız değil, aynı konunun hayatın içinde karşısına çıkması) ihtiyacı olduğunu unutmamak gerekir. Bize düşen beklemek, çocuğumuzla yeri geldikçe vurgulamak istediğimiz konuda sohbet tadında konuşmak, daha sonra hayatın da söylediklerimize katkıda bulunması için sabırlı olmak ve saygılı olmaktır. Bu yalnızca çocuğumuz için değil bütün sevdiklerimiz ve sevmediklerimiz için geçerli. Bunu bildiğimizde belki hayata daha sabırla hoşgörüyle ve olumlulukla bakabiliriz.