Kriminal bir inceleme değil psikolojik ve sosyal bir inceleme yapacağımızı hatırlatarak başlamak istiyorum. Olayla ilgili suç, suçlu, delil ve bulgulara bakıp bir neticeye varmak için soğukkanlı bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Çünkü sınırlarını çizmekte zorlandığımız modernleşme! Kentleşme! Ve internetin hayatımıza girmesinin ardından toplumsal yapımızın hızla değişmesiyle boşanma ve kadın cinayetlerinin arttığına dair tartışmalar, gündemimizi esir almış görünmektedir.
Evlilik olumlu karşılanırken boşanmalar olumsuz karşılanmaktadır. Çünkü insanlar evlenirken mutlu, boşanırken mutsuz, gergin ve üzüntülü olabilmektedir. Medyada gündem olan haberlerin başlığı da kadın cinayetleri, erkeklerin evden uzaklaştırma alması, uzun süren nafaka davaları, kadın haklarına dair pozitif ayrımcılığın getirdiği olumsuzluklar ve tartışmalardır. Kadın cinayetlerinin alt başlık haberlerinde de iletişimsizlik, karşılıklı saygı eksikliği ve güvensizlik, aldatma, aile içinde kadın ve erkek rollerinin çatışması, istismar, şiddet ve ekonomik sorunlar gibi birçok faktör göze çarpmaktadır.
Evlilik kararı alırken eşlerin, birbirini iyi tanıması, karşılıklı beklentileri fark etme, ortak bir ideal oluşturma, saygı, eşlerin ailelerinin evliliğe bakışı, sosyal çevrenin değişebileceği, yeni sorumlulukların yükleneceği gibi birçok unsurun göz önüne alınarak karar verilmesi gerekir. Hatta aile büyüklerinin bu evliliğe yönelik görüşleri de mutlaka önemsenmelidir. Çünkü “aşkın gözü kördür” derler ve insanlar evlenirken % 100 mutluluk garantisi aramaktadır. Aşkın gözü kör olunca da gerçekleri görmek ve fark edebilmek, karşılıklı eşlerin güçlü ve zayıf yönlerinin görülmesi güçleşmektedir. Bir heyecanla evliliğe adım atan eşler, evlendikten sonra aile olmanın sorumlulukları konusunda birbirlerine destek olmadığı zaman evliliğin yürümesi güçleşmektedir.
Eşler arası ilişkilerde kadının çalışması, iş ve sosyal hayatta daha çok yer bulmaları, geleneksel toplumlarda beraberinde birçok çatışmanın da kaynağını oluşturmaktadır. Olay yerinden elde edilen delil ve bulgulara bakıldığında şu sorulara cevap aranmalıdır. Kadın özgürlüğünden ne anlaşılmalıdır? Geleneksel anlayışta olduğu gibi yuvayı yapan dişi kuş mudur? Feminist hareketler, popüler kültür baskısı ve medyanın olumsuz etkileri tartışılması gereken önemli başlıklardır. Popüler kültür deyince; kişisel gelişim adı altında insanları yalnızlaştıran, özgüven kazandıracağız diye “kimse önemli değil, senin duyguların daha önemli” diye sözde öz güven aşılayan kişisel gelişim, yaşam koçluğu, Reiki ve Tarot gibi medyatik konuların bu yönde olumsuzlukları vardır.
Kadın cinayetleri konusu da bütün bu sorunların bir sonucudur. Hatta sadece bizde değil dünya ülkelerinde de bu kadın cinayetleri yazık ki olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre farklı ülkelerde 1 yılda öldürülen kadın oranları istatistiğinde Türkiye, milyonda 5 cinayet ile gelişmiş ülke olarak sözde gıpta edilen Almanya, Hollanda, Norveç ve İspanya ile aynı kategoride yer almaktadır. Elbette kadın cinayetlerini sayısal değerler üzerinden önemsiz göstermeye çalışmıyorum. Çünkü bir tane bile olsa cinayet bu dahi kabul edilemez görülmelidir. (1). İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da Türkiye’de, 2016’da 304, 2017’de 353, 2018’de 280 ve 15 Kasım 2019 itibariyle de 2019 yılında 299 kadının cinayete kurban gittiğini söyledi (2). Hiçbir sebep kadınların öldürülmesine gerekçe olamaz. Evet kadınları destekleyici politikalar geliştirilebilir. Fakat bu konuda adımlar atılırken kadınlara özel yasal düzenlemeler ihtiyaç dahilinde yapılmalı, cinsiyet eşitliği adı altında toplum yapımıza ters eğilimlere karşı mesafeli olunmalıdır. Ayrıca kadınlara özel imtiyazlar aileyi korumadığı gibi kadınları da korumamaktadır.
İstatistiklere baktığımızda boşanma rakamları 2017 yılında da yüzde 1,8 artarak, 128 bin 411’e 2018 yılında ise boşanmaların oranı % 10.9 artarak 142.448’e ulaştığı görülmektedir (3). Bu bilgiler bölünmüş aile sayısının son birkaç yıldır arttığını göstermektedir. Devam ettirilmesinin mümkün olmadığı, tarafların katlanmaya tahammülünün olmadığı evliliklerin bitirilmesi olağan karşılanabilir. Fakat evlilik, eşler arası sevgi ve sabırla sınanır. Boşanma yolunu seçmeden önce, aile büyükleri ile istişare edilmesi, çocuk varsa onun da bu süreçteki durumunu göz önüne alınmalı ve aile danışmanlığı hizmeti almaları, sonradan pişman olacakları bir karar vermelerinin önüne geçecektir.
Kadınların iş hayatına katılımını artırırken aile kurumunun ihmal edilmesine neden olunduğunu düşünüyorum. Bu nedenle anneliği yüceltmek için, en az iki veya üç çocuk yetiştirmekte olan kadınlarımızın da bazı pozitif ayrımcılıklara sahip olması gerekmektedir. Çünkü aile toplumun temelidir. Aileyi bir ve güçlü tutan da çocukları büyüten, evi çekip çeviren annedir. Bu kadınları küçülten bir durum değil aksine onları merkeze alan bir yaklaşımdır. Kadını sözde ev hanımlığından kurtarıp kapitalizme köle yapan kadın hareketlerine karşı da dikkatli olunmalıdır. Peki kadın ev hanımı mı olmalı yoksa iş kadını mı olmalıdır? Bu soruya da bizim cevap vermemiz uygun olmayacaktır. Örneğin; Bu nedenle kadınların kendi özgür irade ile yapacakları seçime saygı duyulmalıdır. Önemli olan kendileri ile ilgili kararları kadınların vermesidir.
Kadın cinayetlerinin temelinde de bütün bu sosyolojik olgu ve çatışmaların nedenleri olduğunu düşünüyorum. Bu nedenlere doğru veya yanlış nedenler olarak bakmak yanlış olacaktır. Fakat anaokulundan yüksek öğrenime hatta yaygın eğitimde dahi toplumsal rollerde kadın erkek eşitliği, ancak demokratik tutum ve değerler güçlendiği zaman sağlanacaktır. Çocuklarımızda da bu demokratik değerler, ilk çocukluk döneminden itibaren anne baba tutumları, aile içi eğitim ve eğitim müfredatımızda şiddetten uzak demokratik değerleri içselleştirdiklerinde gelişecektir. Bunun için de anne baba eğitimleri hatta evlilik adaylarının belirlenmiş eğitimleri almasına yönelik yönlendirmeler yapılmalıdır. Bu eğitimlerde kişisel gelişim, iletişim becerileri, stresle baş etme, evlilik sorumluğu, eşler arası uyum konularında eğitimler verilmesi yararlı olacaktır. Bu eğitimler formalite icabı dostlar alışverişte görsünler diye değil gerçekten alanında uzman ehil kişilerce verilmesi gerekir. Ayrıca onları geliştiren ve evliliğe hazırlayan kitap okumaları bile yapmalarına olanaklar sağlanmalıdır. Hatta ihtiyaçlarına dair, evliliğe hazır olan ya da olmayan herkesin aile danışmanlığı konusunda profesyonel yardım alması çok elzemdir.
Sözün özü; bireyde istendik yönde davranışlar oluşturma süreci olan eğitim, toplumların gelişmesi için de ciddi bir zorunluluktur. Bu bir lüks değil ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç da toplumu zorlayan aile ve şiddet sorunlarına destek olacağı için birçok konuda önemli tararruflar sağlayacaktır. Bu düşünceler ışığında eğitime önem veren toplumlar olay yerinde inceleme yapmak yerine, olay öncesinde önlemler alacaktır.
Kaynak:
- Dünyada ve Türkiye’de kadın Cinayetleri, Polis Akademisi Yayınları, Taştan ve Küçüker Yıldız, 2019
- https://www.haberler.com/bakan-soylu-2019-yili-kadin-cinayeti-sayisi-299-12622749-haberi/
- TÜİK, 2017 ve 2018 İstatistikleri