Kriz güncel Türkçe sözlüğünde “Bir kimsenin yaşamında görülen ruhsal bunalım” olarak tanımlanmıştır (TDK). Yunancada kriz kelimesi, “karar verme” ya da “dönüm noktası” anlamında kullanılmaktadır. Gelişim psikolojisi bağlamında ele alındığında kriz kavramı “belirli bir olayı izleyen ve hayati önem arz eden kritik bir dönüm noktası olarak” tanımlanmaktadır.
Kriz kavramı farklı şekillerde algılanabilmektedir. Bazı araştırmacılara göre kriz kavramı tek başına değerlendirildiğinde bunalım yaratan bir durum olmaktan ziyade bir seçme ve karar verme zamanıdır. Bu dönemlerde önemli ve hayati olaylarla karşılaşılmakta ve bireyler hayatlarını yönlendiren birtakım seçimler yapmak zorunda kalmaktadır. Örneğin evlilik, emeklilik, mesleğe başlama, çocuk sahibi olma gibi olaylar veya durumlar insan hayatının dönüm noktalarını oluşturarak kriz dönemleri olarak nitelenebilir. Ancak kriz dönemleri her bireyde olumsuz etki yaratmamakla birlikte bireylerin kişisel olgunluğu için birer fırsat olabilmektedir.
Orta yaş krizi, bireyin toplumsal desteklerini ve içsel kaynaklarını gelişimsel durumlar tehdit etmeye başladığında ortaya çıkan fiziksel ve psikolojik sıkıntılar bütünüdür. Birçok yetişkin kuramcısına göre, orta yetişkinler ile yapılan çalışmalarda orta yıllardaki geçiş dönemlerinin bir kriz olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Örneğin Levinson, Gould ve Vaillant’ın çalışmalarındaki deneklerin çoğunluğu kırklı yaşlarında kriz yaşadıklarını ifade etmişlerdir.
Orta yetişkinlik dönemi, yaşlanma belirtileri ile rahatsızlıkların ortaya çıkmasıyla bireylerin bedensel güçlerinde azalma yaşadıkları ve fiziksel olarak inişe geçilen bir dönemdir. Bireysel güçlerin inişe geçtiği bu dönem, aynı zamanda yaşama bir “yeniden değerlendirme” açısından bakma gereksinmesinin duyulduğu dönemdir. Bireyler kariyerinin zirve noktalarında olmalarına karşın yaşamlarını aynı şekilde sürdürüp sürdüremeyeceklerinin endişesine kapılmaktadır. Fiziksel gerilemenin yaşandığı bu dönemde bireyler ölüm olgusuna kendilerini daha yakın hissetmeye başlamakta ve geri kalan ömürleri hakkında zaman muhasebesi yapmaya başlamaktadır. Yaşanılan hayatın genel bir değerlendirilmesi yapılarak istenen amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığı sorgulanır. Orta yaştaki bireyler genç insanların yaptıkları gibi yaşamaya bakmak yerine, yaşamak için önlerinde kaç yıl olduğunu sorgulamakta, ana babalarının yaşlandığını ya da öldüğünü gördükçe, kendi ölümlerinin kaçınılmazlığını anlamaya başlamaktadırlar. Bu noktada bireyler geriye kalan hayatlarını önemli gördükleri önceliklerine göre düzenlemeye başlarlar. Hayatlarına dair yaptıkları değerlendirme sonucunda eğer geçirilen ömür ile kalan ömür arasında bir denge kurulamazsa bireylerin orta yaş bunalımlarına yol açan depresif bir ruh hali ile karşı karşıya kalmaları mümkün hale gelmektedir.
Orta yetişkinlikte kişinin başta gelen iki büyük sorumluluğundan biri, benliğinin iç dünyasını düzenlemek, diğeri de bir dış dünya örgütlemektir. Bu dış dünya aile, iş ve toplumsal çevreden oluşmaktadır. Bu dönem insanının çoğunluğu bir aile üyesidir. Bu üyelik hem erkeğe hem de kadına yerine getirilmesi gereken bir takım roller sunmaktadır. Erkek hem baba hem eş hem de evin ekonomik işlerinin birinci derecede sorumlusu iken, kadın da ev işleri, annelik, eşlik ve bununla beraber modern toplumda çoğu zaman evin ekonomik durumuna katkı sağlayan bir kadın olabilir.
Orta yetişkinlik, çocukların yetiştirildiği ve aile olarak bireylerin en fazla uğraş verdiği dönemlerden biridir. Yetişen çocukların aileye yüklediği ekonomik yük oldukça büyüktür. Aileyi geçindiren kişi kazancının en yüksek düzeyine ancak 45-50 yaşları arasında ulaşabilmektedir. Aileye çocukların katılması ekonomik yükü arttırdığı gibi harcanan zamanı da arttırmakta, ana babaya oturup baş başa konuşacak zaman bırakmamakta, yorgunluk ve iletişimsizlik cinsel yaşamlarını da etkilemektedir. Bu ağır yükün altından ancak ana baba olmanın sorumluluğu ve özverisi ile kalkılabilmektedir.
Orta yaş döneminde çocukların büyüyerek meslek veya okul hayatı için evden ayrılması orta yetişkinlikteki ebeveynler için de önemli bir duygusal boşluğa yol açmaktadır. Özellikle geleneksel ailede yaşamını çocuklarına adamış olan, tüm enerjisini çocuklarına yönlendiren kadınlar için çocukların evden ayrılması önemli bir meydan okuma sorunudur. Çocukların evden ayrılmasıyla orta yaşlardaki bireylerin yaşadıkları duygusal boşluğa ve bunalımlara literatürde “boş yuva sendromu” adı verilmiştir. Boş yuva sendromu bazı orta yetişkin bireylerde duygusal bunalımlara yol açarken bazı bireylerde ise tam aksine bir sendromdan ziyada bir dinlenme, düşünme, geçmişi değerlendirme zamanı ile evlilik doyumunu artıran bir süreç olarak değerlendirilmektedir.
Orta yaş bunalımlarında ele alınması gereken bir diğer konu ise bu dönemdeki bireylerin “sandviç nesil” olma durumuyla karşı karşıya kalmasıdır. Sandviç nesil tanımı, hem anne babasının hem de kendi çocuklarının bakımını üstlenmek zorunda kalan yetişkinler için kullanılmaktadır. Bu dönemdeki bireyler, aynı zaman diliminde bir taraftan kendi çocuklarının ihtiyaçları ile bir taraftan da anne babalarının ihtiyaçları ile başa çıkmaya çalışmaktadırlar.
Orta yaş krizlerine yol açan bir diğer aile sorunu ise boşanma olgusudur. Orta yaşlarda boşanma nadir gerçekleşse de orta yetişkinlikteki bireylerde boşanmanın akut dönemlerinde genç yetişkinlere oranla daha fazla rahatsızlık olduğuna dair bir takım kanıtlar vardır. Hatta kadınlar erkeklere oranla az da olsa daha moralli olmaktadırlar. Ancak, önemli finansal düşüş yaşayan üst orta sınıf kadınlar, boşanmadan birkaç yıl bile sonra hala depresif ve acılı olabilmektedirler. İlginç olan noktalardan biri de 40 yaşlarındaki erkekler, boşanmadan kısa bir süre sonra kendilerine gelebilirken, bu durum kadınlardaki gibi 50’li yaşlardaki erkeklerde daha zor olmaktadır.
İş ve meslek hayatı açısından değerlendirildiğinde, emeklilik olgusunun orta yaş dönemindeki bireylerin toplumsal yaşamında birtakım sorunları ortaya çıktığı görülmektedir. Emekli olan birey, toplumsal rolü bağlamında bir geçiş evresi yaşamaktadır. Emeklilik ile birey için boş zaman kavramı önem kazanmakta, alışılmış meslek hayatının sona ermesi bireyde birtakım bunalımların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Ancak emeklilikte bunalım konusunda bireysel farklılıklar önem arz etmektedir; her orta yetişkin emeklilik ile bunalım yaşamamaktadır.
Birçok araştırmada orta yaş krizlerinin olumsuz yönüne vurgu yapılırken yine pek çok sayıda çalışma bulgusu orta yetişkinliğin bireyin hayatında birçok açıdan zirve düzeyde doyum yaşadığı dönem olduğunu ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda, orta yaş krizlerinin bir bunalım olup olmadığı; bireyin gelişimsel farkları, önceki gelişim dönemlerini başarılı atlatıp atlatamadığı, krizlerle başa çıkabilme yeterliliği, öznel iyi oluşu, psikolojik sağlamlığı, toplumdaki normlar ve değer yargılarına karşı duruşu gibi birçok değişkene bağlı olduğu söylenebilir.
Diğer yandan, krizler yalnızca orta yetişkinlikte değil ergenlik, ilk yetişkinlik, genç yetişkinlik gibi diğer gelişim dönemlerinde de gözlenebilir. Bu dönemlerde yaşanan dönüm noktalarının krize dönüşmesinin sebebi bireylerin bu dönüm noktalarına psikolojik olarak hazırlıksız olması, krizlerle mücadele noktasındaki yetersizlikleri ile toplumsal normların ve yargıların bireyleri sınırlamasıdır. Başka bir deyişle; kriz yaratan durum bireylerin içinde bulundukları yaştan değil, bu yaşlarda ne yapacakları, toplumda nasıl bir konumda olacakları ve hayatlarında hedefledikleri yere ulaşıp ulaşamayacaklarına dair endişelerinden kaynaklanır. Neugarten (1980)’ın ifade ettiği gibi, evden ayrılma, evlenme, ana baba olma, menopoz, emeklilik gibi olaylar yaşamın normal dönüm noktalarıdır. Kuşkusuz, bunlar benlik kavramında ve kimlikte değişimlere yol açarlar ve insanlar bu olayları değişik güçlük derecelerinde yaşarlar; ama bunalım yaratmazlar. Örneğin, orta yaşlı erkeklerin çoğu için emeklilik normal bir olaydır. Emeklilik 65 yerine 50 yaşında gelirse asıl o zaman bir bunalım olabilir. İnsanlar 40, 50 ya da 60 yaşında olmaktan değil, bu yaşlarda ne yapacakları konusunda kaygı duyuyorlar. Yeniden genç olmak istemiyorlar, ama toplumsal bakımdan kabul gören ve kişisel bakımdan doyum sağlayan yönlerde yaşlanmak istiyorlar.
Kaynaklar
İkis, M. (2013). Orta yaş krizi ve din ilişkisi (Yüksek Lisans Tezi). Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri.
Köylü, M. (2000). Yetişkin Din Eğitiminin Teorik Temelleri. Samsun: Etüt Yayınları.
Onur, B. (1995). Gelişim Psikolojisi (3. Baskı). Ankara: İmge.