Tüm dünya nefesini tutmuş, canlı yayınlarla veya sosyal paylaşım sitelerinde 5 Mayıs 2018’de Amerika Uzaycılık ve Hava Dairesi (NASA) tarafından Mars’a gönderilen ve yaklaşık yedi ay sonra InSight isimli 650 milyon Avro’ya mal olan aracın zemine sağlam bir şekilde iniş yapmasını heyecanla izledi(k).
1964 yılında Mars’a gönderilen Mariner4 mekiği ilk görüntüleri 24 yıl önce gönderdiği halde, hatta şu an 2012 yılından beri Kızıl Gezegen üzerinde hareket edip veri gönderen Curiosity’ye rağmen, InSight’ın bu kadar gündeme gelmesinin nedeni belki de Mars’a araç gönderme projelerinin sadece % 40’ının başarılı olması veya bu araçta bulunan “Mars köstebeği” ile ilk kez gezegende 5 metre zemin altına girilerek yeni keşiflerin heyecanı yaşanmasıdır.
Bu yazıda Insight’ın 20 bin km hızla hareket etmesinden, sürtünmeden dolayı zaman zaman dış yüzeyinin 1500 derece sıcaklığa ulaşmasından, yapım aşamasında Alman bilim adamlarının da katkıda bulunmuş olmalarından, Fransa’da üretilmesinden ve yolculuk sırasında her aşamasının otonom şekilde gerçekleştiği ve kontrol merkezinden kumanda edilmediğinden çok, teknolojinin bu boyuta ulaşmasında eğitim viyzonunun etkisinden bahsetmek istiyorum. Bunun için de biraz geriye gitmemiz gerekiyor.
ABD halkı 1982 yılında heyecan ve de gururla uzaya fırlatılacak uzay mekiği Challenger’in yapımının tamamlandığı haberini alır. Mekik, 1985 yılına kadar birkaç kez başarılı uçuş gerçekleştirir. Ancak esas uzay yolculuğu Ocak 1986 tarihinde planlanır. Bu uçuşta altı astronot ile birlikte havacılık tarihinde ilk kez bir sivil de Challenger ile uzaya gitme fırsatı elde edecektir. Bu talimat NASA’ya mekiğin uçuşundan 17 ay öncesinden bizzat dönemin ABD başkanı Ronald Reagan tarafından verilir.
Peki tarihe geçecek olan bu sivil kim olacaktı? Genç mi, yaşlı mı? Bu alanda biraz tecrübe sahibi olan mı? Hangi meslek grubundan seçilmeliydi? Mühendislerden mi, yoksa fizikçilerden mi, yoksa öğrenci mi olmalıydı? Acaba matematikçi mi olsaydı? Kamuoyunda bu sorulara yanıt aranmaya çalışılıyordu. Oysa hiçbiri arasından seçilmeyecekti bu şanslı sivil. Başkan Reagan, uzaya gidecek ilk sivilin bir ÖĞRETMEN olacağını açıklar. Evet, bir öğretmen… Yukarıda saydığım bütün mesleklerin ileriye taşınmasını sağlayacak insanları yetiştiren öğretmen. ABD’nin 40. başkanı olan Reagan: “ Challenger Uzay Mekiği fırlatıldığında tüm dünya ve halkımız eğitime ne kadar önem verdiğimizi görecek.” der ve eğitimin vizyonunu, öğretmenliğin de misyonunu adeta zirveye taşır bu sözleriyle.
“Uzayda Bir Öğretmen” kampanyası ile seçim süreci başlatılır ve yaklaşık 11 bin öğretmen uzaya gidecek ilk şanslı olmak için başvuru yapar. Seçim sürecinde TV kanallarının aday öğretmenlerle yaptıkları röportajlar oldukça dikkat çekicidir. Kimi bu yolculuk ile değişimleri öğrencilere aktarmanın mutluluğunu yaşayacağını, kimi ders işleyişinde sürekli bir yenilik peşinde olduğunu ve yaşayacağı bu tecrübe ile çok farklı bakış açısı kazanıp, öğrencilerine daha etkili yol gösterebileceğini belirtiyor. Aday öğretmenler bunun gibi birçok yorum yapıyorlar. Genel anlamda röportajlardan temel bazı öğretmenlik becerileri ön plana çıkıyor: Değişim, yenilik, gelecek, inovasyon ve sağlıklı bir öğrenme-öğretme süreci.
Artık tarihte ilk kez bir sivil olarak uzaya gidecek olan öğretmenin seçimine sıra gelir. Takvimler Temmuz 1985’i gösteriyor ve dönemin ABD Başkan Yardımcısı Georg W. Bush, on finalist öğretmen ile basının karşısına çıkar. Aslında tüm dünyanın karşısına çıkılmıştır ve verilen mesaj, bir eğitimci gözüyle, tek kelime ile muhteşem.
İlk önce yedek aday olarak öğretmenlerin arasından Barbara Morgan seçilir. Ardından da 35 yaşında, evli, iki çocuk annesi, 12 yıllık öğretmen olan Christa McAuliffe’in ismi anons edilir. McAuliffe bir matematikçi değil, fizik öğretmeni de değildir. O bir tarih öğretmeni. Tarihi anı yaşayacak bir tarih öğretmenidir hem de. Ne hoş bir tevafuk olmuş.
Peki nasıl bir öğretmendir? Neler yapar? Etrafından nasıl tanınır? Uzay yolculuğu için nasıl bir süreçten geçmiştir?
McAuliffe görev yaptığı lisede derslerini genelde dört duvar dışında işlemesi, saha çalışmaları yapması ve yenilikçi yöntemler kullanıp projeleri ile tanınan bir öğretmendir. Kendisi ayrıca öğretmen sendikası başkanlığı yapmakta ve özellikle de “Uzayda Bir Öğretmen“ projesi ile öğretmenlik mesleğinin daha da cazip hale gelmesini ummaktadır. “Geleceğe dokunuyorum, çünkü öğretmenim.” sloganı ile başvurusunu yapan ve 11 bin öğretmen arasından seçilen McAuliffe, başvuru formuna rutin bilgiler dışında daha neler yazmış olabilir acaba? Bir göz atalım isterseniz:
“Bir kadın olarak uzay yolculuğu programlarına katılan, matematik ve fen bilimleri alanında kariyer yapmaları için motive edilen erkekleri hep kıskanmışımdır. Böylece kadınların dünyanın en heyecan verici meslek alanlarından birinden izole edildiğini düşünüyordum. Ancak Sally Ride ve diğer kadınların astronotluk eğitimlerine başladıklarını gördükten sonra öğrencilerim için bu alanda giderek daha fazla imkana sahip olabileceklerini gördüm. Benim artık uzay ve havacılık konusunda eğitim alıp astronot olmam pek mümkün değil gibi. Ancak bu projeye kabul edilirsem, pedagojik becerilerimi tarih ve uzay merakımla birleştirme gibi muhteşem bir imkana sahip olup hayallerimi gerçekleştirebilirim. Uzay yolculuğunun doğuşunu yaşadım ve bunda da bizzat bulunmak istiyorum.”
O hem bir öğretmen hem de bir kadındı. Omuzlarındaki yük, temsil ettiği gruplar açısından çok büyüktü. Ama üstesinden gelebilecek becerilere de sahip olan McAuliffe, uzay yolculuğu için yoğun çalışmalara başlar. Bir öğretmen olarak ondan beklenenler vardı elbette ama yerçekimsiz mekanda nasıl hareket etmesi gerektiği gibi daha birçok alanda temel bilgilere de sahip olması gerekirdi. Bir röportajında, hazırlık sürecinde tekrar öğretmen rolünden öğrenen rolüne geçmenin mutluluğunu yaşadığını ve öğrenme ile kendisini yenilediğini belirtir. NASA bu yolculuk sırasında kendisinden günlük tutmasını beklemektedir. Ayrıca uzay yolculuğu boyunca iki kez ders verecektir ve bu tarihi olay canlı gerçekleştirilecektir. Dersin etkili olması için, 10 finalist öğretmen daha seçim sürecindeyken birlikte planlayıp içerik ve didaktik açıdan ciddi hazırlıklar yapılır. Burada da biz öğretmenlerin en zayıf noktalarından biri olan birlikte çalışma ve birbirinden öğrenmenin güzel bir örneğine şahit oluyoruz. Öğretmenler, dersin somut ve etkileşimli olmasına karar verirler ve bu yönde bir ders tasarımı yaparlar. Canlı yayında mıknatısın yerçekimsiz bir ortamda nasıl çalıştığını uzayda McAuliffe uygulamalı şekilde gösterecek, dünyada da canlı yayına bağlanan bir sınıftaki öğrenciler aynı uygulamayı gerçekleştirip, mıknatısın neden farklı çalıştığına dair tartışma ortamı oluşturulacaktır. Böylece tarihte ilk kez uzaydan ders işlenerek öğrencilerin ufkunu, vizyonunu, hayal gücünü genişletmeye çalışacaklar. Ayrıca McAuliffe, yerçekimsiz bir mekanda nasıl hareket edildiği, günlük ihtiyaçların nasıl giderildiğine ilişkin bilgiler ve “Biz Amerikalılar neden uzayı araştırıyoruz?” isimli bir sunumla öğrencilerin merakını gidermeye ve onlarda öğrenme isteği oluşumuna çalışacaktır. Dersin kusursuz işlemesi için McAuliffe, mekikte defalarca bunun denemelerini yapar.
Nihayet o gün gelmiştir artık. Ekranları başında milyonlar bu tarihi olaya tanıklık etmenin heyecanı içindeler. McAuliffe’in ailesi rampaya yakın bir yerden canlı olarak izliyor. TV kanalları da McAuliffe’in görev yaptığı okulda öğrencilerinin nasıl kendisine dua edip heyecanlandıklarını yayınlıyor.
Altı astronot ile birlikte McAuliffe, mekiğe girer. İlkinde bir aksaklık dolayısıyla inerler. Ardından ikinci deneme… Bu sefer tamam galiba. Artık tarih yazılabilir. Üç, iki, bir ve kalkış… Veee dünyanın ilk sivil uzay yolcusu, bir öğretmen uzaya doğru yola çıkmıştır. İşler maalesef hesaplandığı gibi gitmez ve kalkıştan sadece 73 saniye sonra büyük bir patlama ile mekiğin parçaları okyanusun soğuk sularına düşüyor. Büyük bir şok ve hayal kırıklığı ile herkes olan biteni anlamaya çalışıyor. Ancak kötü haberin gelmesi uzun sürmüyor: Mekikten sağ kurtulan olmuyor maalesef. Aileler, öğrenciler, halk büyük üzüntü içinde. Bütün ülkede yas ilan ediliyor.
Ertesi gün ABD başkan R.Reagan halka seslenirken bir bölümde de öğrencilere günümüze de ışık tutan bir mesaj verir:
“Tüm bu yaşananları anlamak zor olabilir. Ancak yenilikler peşinde koşmak istiyorsanız, bu tür olumsuzluklar da yaşanabileceğini unutmamalısınız. Tüm yaşananlara rağmen ufkumuzu genişletmeliyiz. Çünkü gelecek, cesur olanların olacaktır.”
Başkanın geleceğe dönük bu konuşmasından sonra elbette NASA bu alanda çalışmalarına devam etti, ancak uzaya bir sivil götürme fikri epey bir süre gündeme gelmedi. Ta ki 1998 yılına kadar. 1985 yılında uzaya gidecek yedek öğretmen olarak seçilen Barbara Morgan tekrar bu görev için uygun görülür ve bir eğitimciyi uzaya çıkarma projesi böylece yine başlar. Birkaç yıl süren eğitimlerden sonra B. Morgan’ın 2002 yılında uçması planlanır. Ancak yaşanan olumsuzluklar nedeniyle uçuş sürekli ötelenir. Ocak 2003’te de Columbia uçak mekiği iniş sırasında infilak edince yine uzun süre gündeme gelmez. Lakin vazgeçmek yok. Hayal 2007 Ağustos’unda gerçekleşir. Yani ilk denemeden tam 21 yıl sonra. Bu sayede uzaya ilk çıkan öğretmen B.Morgan olur ama tarih McAuliffe’i çoktan bir kahraman olarak yazmıştır bile. McAuliffe’in adı okullara, enstitülere, plenataryumlara hatta bir astroid ve ayda bulunan bir kratere dahi verilerek ölümsüzleştirilmiştir.
Beğenelim veya beğenmeyelim, bir ülke, geleceğe dokunmak için bir öğretmeni işin merkezine alarak toplumun her kesimine çok önemli mesajlar vermiştir ve bunu yapan tek ülke de ABD değildir. 11 Haziran 2013 tarihinde Çin Cumhuriyeti, uzaya 32 yaşındaki kadın astronot Wang Yaping’i göndermiş ve Wang, 20 Haziran’da uzaydan video konferans aracılığıyla Pekin’den 300 öğrenci ile doğrudan deneyler yaparak ders işlemiştir ve bunu da ülkedeki 80 bin okul canlı izlemiştir.
Gelişmiş ülkeleri incelediğimizde bugünkü duruma gelmeleri asla tesadüf veya kısa süreli planlamalarla gerçekleşmediğini görürüz. Hayal gücü olmayan, öğretmen becerilerinden yoksun, öğrencilerde öğrenmeyi teşvik etmeyen bir öğretmenle geleceğe dokunamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden öğretmene, insana yatırım yapılmış. Bundan dolayı da Mars’a araç fırlatmalarının çok da şaşılacak bir durum olmadığını ve daha da sarsıcı olaylara, özellikle de yapay zeka alanında, hazırlıklı olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Bu aşamada MEB’in “2023 Eğitim Vizyonu”nun öğretmeni merkeze alan yaklaşımıı oldukça önemli buluyorum. Umarım bu niyet sadece satırlarda kalmaz ve bu felsefe tabana doğru yayılarak, okul liderleri de kurumlarında öğretmeni merkeze alan çalışmalarla okul gelişimine katkıda bulunurlar. Belki o zaman sadece izleyen değil, sahada olan biz oluruz.
Kenan Eroğlu
Öğretmen
Twitter: @egitimfotografcisi