Başarı sözcüğü hayatımızın ne kadar önemli bir bölümünü oluşturuyor değil mi? Hatta bütün hayatımız bu duygu üzerine kurgulanıyor desek yalan olmaz. Beşikten mezara kadar deriz ya öyle işte. Her alanda başarmak ya da başaramamak gelecek seçimlerimizi etkiliyor.
Geçen gün öğrencilerimle başarı üzerine sohbet ettik. Başarının ne olduğunu sordum onlara. Bir şeyi yapabilmek dediler, kazanmak dediler, mutluluk dediler. Kazanmadan başarı olur mu? Kazanmak ve başarmak her zaman insanı mutlu eder mi? Sorularını sordum. Birbirinden ilginç yanıtlar aldım. En önemlisi de kazanmak her zaman insanı mutlu etmez, yanıtıydı. İstediğim de başarmak ve kazanmak arasındaki farkı görmeleriydi. Kazanmadan da mutlu olunabileceğinin farkına varmalarıydı.
Başarma duygusu insan hayatında çok önemlidir. Çünkü ilk başarı deneyiminden sonra başka başarılar gelir. İnsan ilk başarısını ne kadar küçük yaşta edinirse daha büyük başarılar için adım atacak çok zamanı olur. Kendine başarma konusunda güveni artar. Ve ilk başarı duygusunu tadana kadar başarma azmi ve isteği de yoktur. Kendini başarısız ve işe yaramaz olarak görür. Böyle bir kişilik başarmak için çaba sarf etmez. Aslında başarının bizi mutlu eden yanı da onun için harcadığımız çabadır aslında.
Başarı duygusu yeni başarılar için isteği ve merak duygusunu da tetikler. Öğrenmek merak duygusu ile ortaya çıkan bir eylem olduğuna göre başarı duygusu ile çok yakından ilişkilidir. Öğrendiğimiz için başarılı olmak mı, yoksa başarılı olduğumuz için öğrenmek mi? Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan meselesi kadar karışık.
Çocukların eğitim hayatındaki başarıları ve öğrenme istekleri ilk başarı duygusunu yaşadıkları zaman ile çok bağlantılıdır. Bazı çocuklar diğerlerinden daha eşit (!) şartlarda doğarlar ve okul hayatı öncesinde onlara sunulan olanaklar sayesinde ilk başarı duygusunu erken çocukluk döneminde tadarlar. Bu onların öğrenme duygusunu tetikler ve devamında yeni başarılar ve öğrenmeler gerçekleşir. Ama bazı çocuklar ise okul öncesinde bu duyguyu yaşama olanağına sahip olmazlar. Bunun ailenin gelir düzeyi ile ilgisi olduğu kadar çocuğun bulunduğu aile ve sosyal çevre ile de ilgisi vardır. Ama en çok da korumacı bir ailede yaşayıp yaşamadıkları etkilidir. Korumacı bir ailede büyüyen çocuğun başarma duygusunu tatması çok geç olur. Her şeyi vardır bu çocuğun. İstediği oyuncaklar hemen alınır. Bakımı düzenli yapılır. Yeter ki yesin diye çeşitli yiyecekler sunulur. Öğrensin diye eğitim materyalleri sağlanır. Psikolojisi bozulmasın diye titiz davranılır. Sevgi eksik edilmez. Kısacası birçok çocuğun arayıp da bulamadığı çok şeyi KAZANMIŞTIR. Ama BAŞARMIŞ değildir. Çünkü başarmak için mücadele etmek gerek. Hiçbir çaba harcamadan kazanılan şeyler başarma duygusunu oluşturmaz dolayısıyla da mutlu etmez. Ama her istediğine sahip olabileceği duygusu oluşturur.
Diğer yanda çok ilgisiz bir ailenin çocuğu her istediği şey için mücadele etmek zorundadır. Bu mücadele sonunda bazen kazanır bazen kaybeder. Hem başarıyı hem başarısızlığı yaşar. Ancak başarmasının önemini fark etmez. Çünkü çevresinde bunu önemseyen kimse yoktur. Zaten yapmak zorundadır. Başarmanın mutluluğunu kendi içinde yaşar ya da duygu olarak farkında olmaz.
Yukarıdaki her iki durum da kazanma, başarma ve mutluluk duygusu üzerine öğrenme sürecinin yerleştirilemeyeceği durumlardır. Oysaki öğrenme bu duygularla çok iç içedir. Çocuk kazanmak ve başarıyı hissetmek için çabalayacak ortamda büyümelidir. Başardığı zaman ise başarmak için harcadığı emeğin karşılığında yaşadığı mutluluğun farkında olmalıdır. Bu şekilde erken çocukluk dönemini tamamlamış bir çocuk okula başladığı zaman öğrenme deneyimlerini bunun üzerine inşa edecektir. Başarma duygusu yeni başarılar için basamak oluşturur.
Okul hayatına başladığı zaman çocuklar ne ile karşılaşacağını bilmediklerinden okuldan korkarlar. Aslında başaramayacaklarından korkarlar. Bunun adı kendine güvenmemektir. Daha önce başarmanın ne olduğunu öğrenmemiş çocuklar için okula başlamak korkutucudur. Okul hayatının ilk yıllarında çocukların bu korkularını yenmelerini ve başarı duygusunu öğrenmelerini sağlamak gerek.
Çocukların bütün hayatı oyundur. Onlara en kolay ulaşma yolumuz da oyundur. Kendilerini ifade etmelerinin yolu da oyundur. Kazanma ve başarma duygusunu en kolay edinebilecekleri yer de oyundur. Bu nedenle çocukları okulun ilk yıllarında ne kadar çok oyunla tanıştırırsak gelecek okul yıllarında daha başarılı olmalarını sağlarız. Oyunda kazanmak ve başarmak daha kolaydır. Bu başarma duygusu çocuğun kendine güvenini arttırır. Kendine güvenen çocuk daha büyük başarılar için çalışır. Başarmak için çalışması gerektiğinin farkına varır. Oyunda öğrendiği başarma yöntemlerini uygulamaya başlar.
Bütün bu nedenlerle okul hayatında oyunun önemi göz ardı edilmemelidir. Oyun kazanma ve başarma duygusunu geliştirir. Başarmak ve kazanmak için çalışmak gerektiğini, yılmadan tekrar tekrar denemek gerektiğini öğretir. Çalışarak kazanılarak başarının insanı mutlu ettiğini öğretir. Bu çalışkanlık, dürüstlük, emeğe saygı, kendine güven gibi değerleri öğrenmek demektir. Ne kadar çok şeyi beraberinde getiriyor değil mi…