Başarısızlık korkusu , becerememek bu rekabet dünyasında adeta en kuvvetli duygumuz haline dönüştü. İş bulmak , pozisyonunu korumak, kurduğun işin sürdürülebilirliğini sağlamak, becerini satmak, sanatını satmak hepsi bir beceri işi….
Gelecek hiç de tahmin edilebilir değil. Ne kendi yaşamlarımızı geleceğe dair güven içinde sürdürebiliyoruz ne de çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakabileceğimizden emin olabiliyoruz.
Müthiş hızlı bir değişim çağındayız. Önümüzdeki 20 senede hangi iş alanları yok olacak bilemediğimiz gibi çocuğumuzun yapacağı işin bugün var olduğundan bile emin değiliz. Anneler babalar için en büyük hedefimiz onlar için iyi bir gelecek sağlayabilmek.
Bütün bunlar bizim üzerimizde olduğu gibi çocuklarımızın üzerinde de bizim üzerimizden baskı yaratıyor. Çocuklarımız bulundukları ortamdan rekabeti soluyor, LGS ve YKS sınavları , iyi bir diploma, bir çalışan olmak için de işveren olmak için de olmazsa olmaz olarak görülüyor.
Bu arada kimsenin ağzından başarı kelimesi düşmüyor. Anneler çocukları ilk defa kaydıraktan kaydığında bile başardın diyebiliyor.
Oysa ki, başarı kelimesi annenin çocukla ilişkisinde mümkün olduğunca kullanılmamalı. İnsanın zihni zıtlıklarla çalışır. Başarının karşılığı başarısızlık oluyor bu durumda. Çocukların hayatı keşfetmeye çalışırken hayatla arasına bu iki kelime sokulmamalı . Başarı kavramı, çocuğun doğal öğrenme sürecini aşması gereken bir engel, sonuca ulaştırılması gereken büyük bir iş haline getirir. Çocuk doğal akışında öğrenebileceği bir şeyi bir performans konusu olarak algılar. Örneğin çocuk yüzmeyi öğrenecek, ilk önce ebeveynin kucağında suyla tanıştırılır, sonra iki kollukla, tek kollukla, ve kolluksuz suda kalmayı öğrenir. Bunların hepsi bir aşamadır. Bu aşamaların hepsinde çocukla oluruz ve onun geçtiği her aşamayı coşkuyla dile getiririz. Mesela aferin benim oğlum ,kızım kollukla yüzdü , ne güzel! Onu kocaman kucaklarız , öperiz. Çocuk ben iyi bir şey yapmışım , bundan sonra iyi yapacağım şey nedir diye sabırsızlanır.
Fakat yüzdün, başardın gibi bir kutlama, çocuk için tamamlanmış bir süreci ifade eder. Ve hedefe gitmede hem akışı bozar hem de yaptığı şeyin arkasında bir başarı unsurunu da beraber getirir. Çocuğumuza başardığını söylediğimizde çocuğunuz bir sonra yaptığı şeyde başaramazsa sizden başardı sözünü alamayacağını biliyordur artık.
Çocuklarımıza kullandığımız dil, verdiğimiz mesajlar çok önemli. Onların hayata bakışını şekillendiriyor.
Çocuklar hayata müthiş bir öğrenebilme becerisiyle geliyor. Bu mekanizma biz onun yanında olup onunla iletişimde olduğumuz ilk çocukluk döneminde , onun müthiş gözlem ve keşif gücüyle işliyor. Ve anaokuluna kadar kendi doğal ortamlarında kendi başlarına çok büyük işler beceriyorlar.
Fakat çocuklarımız okula başladığı andan itibaren çocuklarımıza beklenti yüklemeye başlıyoruz. Başarılı olma beklentisini… Onları diğerleri ile karşılaştırmaya başlıyoruz. Diğerlerinin kolaylıkla yaptığını bizimki neden yapamıyor diye düşünüyoruz ve çocuklarımıza da bu düşüncemizi yansıtıyoruz.
Not değerlendirmesinin olmadığı ilk senelerde endişelerimiz daha çok çocuğumuzun gelişimi ile sınırlı oluyor. Fakat özellikle ortaokuldan itibaren işler bayağı değişiyor. Artık çocuğumuzdan akademik başarı beklentimiz belirginleşiyor. Çünkü sistemin bize dayattığı bu. Başarılı olmazsa geleceği olmaz diye düşünüyoruz. Ve bu kendine gelecek kurabilmesi önemi yadsınamaz bir gerçek…
Bütün bunlara rağmen,
Çocuğunuz okulda istediğiniz başarıyı gösteremiyorsa çocuğunuzu suçlamayın. Lütfen öğrenme ve eğitim konusunda daha donanımlı olun. Çocuğunuzun okul başarısı için önündeki engellerin neler olabileceğini öğrenin ve bunları ortadan kaldırmaya çalışın. Örneğin; evinizde nasıl bir çalışma ortamı yaratmalısınız, çocuğunuz bir teknoloji bağımlısı olabilir mi, derse ilgisinin olmamasının öğrenme şeklinin ona uygun olmaması ile ilgili olabilir mi, öğretmeni ile ilişkisi nasıl, çocuğunuzun bir takım engelleri olabilir mi gibi sorular önemli sorulardır , cevaplarını bulmaya çalışın ve gerekiyorsa okulunuz ve öğretmenlerle görüşün. Çocuğunuzun öğrenmeye küsmesine mani olun. Çünkü öğrenme isteği ve becerisi onun hayatı boyunca ona gelişimi için gerekli olandır. Çocuklarımıza daha doğuştan verilen öğrenme becerisi bizim rehberimiz olsun. Onlar keşfederek, merak ederek, deneyerek yanılarak, yapamadığında tekrar deneyerek, defalarca aynı şeyi tekrarlayarak öğreniyor, sonrasında da en çok sorarak . Bize doğanın verdiği öğrenme kanalı bu. Bunun dışında olanlar gerçek öğrenmeye bizi ulaştırmıyor. Zaten biz yetişkinler de böyle öğreniyoruz.
Çocuğunuza baskı uygulamak yerine bilinçli bir veli olarak öğretmeni ile iletişime geçin, ve öğretmenle çocuğunuzun akademik hayatına katkı veren bir paydaş olarak konuşun. “Sistem bu” demek çözümden kaçıştır, o sistemi çocuğa uyarlamanın yolunu öğretmenden talep edin. Ayrıca şunu her zaman hatırlayalım; Okul başarısı her şey değildir, hatta hayat başarısında, kişinin kendini gerçekleştirmesinde payı çok küçüktür. Çocuğunuzun okul dışında ne yaptığına odaklanın. Çocuğunuzun okul dışında yapmaktan zevk alacağı ve gurur duyacağı şeyleri bulup bu alanlarda faaliyetler yapabileceği ortamlara çocuğunuzu yönlendirin. Mesela sanatsal faaliyetler, çocukların yaratıcı yönünü çalıştırıyor. Birçok tasarımcı ve mucidin, girişimcinin eğitim hayatında uzun süre sanatsal etkinliklerle uğraştığını biliyor muydunuz? Veya sporun kişide iç disiplin, sorun çözme becerisi, zorluklara karşı direnme, takım çalışması gibi becerileri geliştirdiğini…Yalnızca popüler olan alanları denemeyin robotics, kodlama, maker gibi… Çocuğunuz teknolojinin üreticisi olmak zorunda değil. Çocuğunuzun üretken olabileceği veya sevebileceği birçok alan var.
Çocukluk ve ergenlik kişiliğin gelişmesinde çok önemli dönemler… Bu dönemlerde hissedilen yetersizlik ve başarısızlık hissi insanın bütün hayatına yansıyor. Mutlu çocuklar, mutlu ergenler aynı zamanda mutlu yetişkinler demektir. Doğuştan mutlu olan çocuklarımızı kötü not aldı diye ağlayan, kendini aldığı notlarla tanımlayan çocuklar haline dönüştürmeyelim. Artık çocuklar bile birbirini notlarla değerlendiriyor. “ O çocuk çok zeki, çünkü notları çok iyi” diye birbirini değerlendiriyor. Fakat Türkiye’de iyi notlara sahip olmanın, muhakeme, analiz, sentez ile değil kısa süreli hafıza ve ezberleme tekniği ile olduğunu biliyoruz. Sınavdan sonra unutulan bilgilerin, hatta hiç unutulmayan bilgilerin çocukları hayat başarısına götürdüğünü söyleyebilir miyiz? Hayatta “Şu bilgiyi hiç unutmamışsın , bravo seni terfi ettirdim veya senin ürününü aldım deniyor mu ? Hayır. Zaten her bilgi bir tık mesafesinde… O zaman biraz içinde bulunduğumuz eğitim sisteminin oluşturduğu sarmaldan anne baba olarak kendimizi kurtarmak ve çocuğumuz için en iyi olanın ne olduğunu araştırmak ve bilinçlenmek görevimiz olsun. Çünkü bunu kendi çocuğumuz için en iyi ve gönüllü şekilde yapabilecek biz velileriz.
#zamansizyazilar