Hadi gelin hazır tatil modunu açmışken bunu düşünelim. Eğitim her yerde mi?
Kesinlikle her yerde, her koşulda, her zaman hep bizimle diyorum. Heraklitos’un hepimizin bildiği kelimeleri geliyor hatrıma “Aynı nehirde iki defa yıkanılamaz.” Bir nehir bile akan suyunu ekosistemini değiştiriyorken bizler nasıl etrafımızda olan bitene, iç savaşlarımıza kayıtsız kalalım ki?
Sadece formal olan eğitim yapılarından bahsetmiyorum. Zorunlu eğitim toplumun ortak kültürde, ortak bilgi seviyesinde var olması için gereklidir ve çok da kıymetlidir de. Peki ya zorunlu olmayan ama an be an bizimle birlikte gelişen dünyada öğrendiğimiz her şey?
Karşılaştığınız insanlar, sosyal medya paylaşılmarı, tabelalar, yürüyüş yaparken gördüğünüz ilişkiler, bir mağazada alışveriş yapan müşteriler hemen hepsi bize bir şeyler öğretir. Bazen bunlar iyi öğretilerdir ve bize dersler verirler, biz de kullanırız. Bazen de canımızı çok yakar ama neden böyle olmamamız gerektiğini öğretir.
Sanırım güzel olan taraflardan değil de, en çok acılardan öğretiyor hayat bize. Hadi hayal edin en mutlu olduğunuz günleri, sayın bakalım aklınıza kaç tane geldi?
Şimdi bir de en hüzünlü olduğunuz, canınızın en yandığı günleri düşünün. Sayın bakalım kaç tane geldi aklınıza? Daha sizlere söylerken klavye başında benim de kalbim aynı hisle doldu.
Yaşadığımız coğrafya kaderimiz diyoruz ya hani, doğru. Millet olarak acılar hep çok yer eder kalbimizde, beynimizde. Türkülerimiz duygu doludur, ninnilerimizde birilerinin başına bir şeyler gelir, en güzel günlerimizde bile bir yol bulur köşemizde duygusal dakikalar yaşatırız. Yazdıklarım bunları doğru bulmadığım fikrine götürmesin sizi, aksine dünyanın en duygusal insanlarından biri olabilirim. Ama şu yaşımda 30’a günler kala, çok sorgular oldum bunu.
Formal eğitimle değil de informal yollarla öğrendiğim her şey, beni bu hale getirdiyse tam aksi bir çevrede olsaydık neler olurdu. Mesele olaylara ve durumlara hep güzel tarafından baktığımız bir kültürümüz olsaydı, toplumsal olarak sosyal veya ekonomik sıkıntıları olmayan refah seviyeleri çok yüksek bireyler olsaydık, söylenmek yasak olsaydı mesela, problemin varsa çözmek şart olsaydı, mutlu olmanın yollarını biliyor, yaşatıyor olsaydık. Nasıl olurdu? Bu kültürle büyüyen çocuklarımız olduğunu varsayalım, önlerine çıkan problemleri cesurca göğüslemezler miydi? Eyvah, bu nasıl oldu, neden başıma geldi diye düşünmeden kolları sıvayıp çözme planları yapmazlar mıydI? Kesinlikle evet.
O halde şimdi bu satırları okuyan herkese bir çağrı yapıyorum. Hepimiz kapımızın önünü süpürürsek mutsuzluk kapıları sonsuza denk kapanır. Hadi gelin hep birlikte problem değil, problem çözücü olalım, kaygıyı değil güveni dağıtalım, söylenmeyi bırakalım, değiştiremeyeceklerimizi kabullenelim, değiştirebileceklerimiz için savaşalım, mutlu olalım, mutlu edelim, geleceğimize güven duyabilecekleri bir dünya bırakalım.
“Eğer hayat yaptığımız seçimlerse, ben bu gün mutlu olmayı ve etrafımdaki herkese mutlu olmayı öğretmeyi seçiyorum.”
“Eğitim her yerde…”