Eğitimde evrensel tasarım gerçekleştirilebilir mi?
Herkesin genel kabulüdür ki en keskin seviye sınıflarında dahi çok farklı düzeylerde, ilgi alanları ve öğrenme tarzları farklı birçok öğrenci bulunur. Hatta bütün öğrenciler bireysel planda birbirinden oldukça farklı özellikler göstermektedir. Bu durumun yanı sıra o ya da bu sebeple öğrencilerin öğrenmekte güçlük çektikleri, sınıf düzeyinden geriye düştükleri ve psikolojik olarak zorluklar yaşadıkları dönemler olabilir. Böylesi bir ortamda tek bir içeriği, tek bir biçimde ve tek bir yolla vermek çoğu zaman sınıfın tümü için olumlu sonuçlar vermez. Genellikle seviyesi sınıf ortalamasının üzerinde bir avuç öğrenci başarılı olur bir o kadar öğrenci onlara yakın dururken geri kalanlar başarısız yaşantılarla yüzleşirler. Bu birkaç kez tekrarlandığında öğrenilmiş çaresizlik hızla örgütlenmiş olur. Çok meşhur “tembel öğrenci” efsanesinin çıkış noktası burada yatmaktadır. Bir de bu tabloya özel gereksinimli öğrencileri eklerseniz durum daha da acıklı bir hal alır.
Peki başka türlüsü de olabilir mi? Eğitim içeriğinin sınıftaki bütün öğrencilerin olarak faydalanacakları bir biçimde sunulması mümkün müdür? Bireysel farklılıkları gözeterek, öğrencilerin güçlü ve zayıf oldukları yönleri bilerek ilgi alanlarını etkin kullanarak bir ders planı yapılabilir mi? Daha açık bir soruyla sınıfın tamamının verim aldığı bir eğitim modeli hayal midir? Kısacası eğitimde evrensel tasarım gerçekleştirilebilir mi?
Evrensel tasarım kavramı en temelde tasarlanan şeyin hiçbir kullanıcısını ayırt etmeden tamamına hizmet etmesini ifade eden bir içeriktedir. Üretilen bir şey herkese ihtiyacı oranında hizmet ediyorsa o şey evrensel tasarım ilkelerine göre tasarlanıp üretilmiş demektir. Bunun için tasarımda belirli ilkelere dikkat edilmelidir. Farklı özellikteki kullanıcılara hitap edebilmek, kullanım esnekliğine sahip olmak, hiç bilmeyenin dahi sezgisel olarak algılayabileceği basitlikte olmak, olası tehlikeleri minimize etmiş olmak, en az çabayla en yüksek verimi vermek ve farklı boyut ve şekillerdeki kullanıcıların ihtiyaçlarını gözetmek evrensel tasarımın temel ilkelerini oluşturmaktadır.
Evrensel tasarıma belki de en iyi örnek “fotoselli kapı”dır. Malum fotoselli kapılar kendisine kimin nasıl yaklaştığı ile hiç ilgilenmez. Gelen uzun mudur, kısa mıdır? Şişman mıdır, zayıf mıdır? Özel gereksinimli midir, KPSS birincisi midir? Bu konularla hiç ilgilenmez. O sadece işini yapar. Kimseye pozitif ya da negatif ayrımcılık da yapmaz. Tasarımı ve işlevi gereği birisi yaklaşınca otomatik olarak açılır sonrasında kimseden talimat almadan kapanır. Peki, bizim eğitim sistemimiz böyle mi? Evrensellik ölçütünde, fiziksel yapılardan başlayarak ders içeriklerine kadar hangi noktada fotoselli kapıyla yarışabilir?
Evrensel tasarım ilkelerinin eğitim sistemine uyarlanmasına ise bütünleştirme diyoruz. Farklı özelliklerde ve eğitsel ihtiyaçlar içerisindeki öğrencilere onların bireysel farklılıklarını ve öğrenme özelliklerini dikkate alarak eğitim içeriğinin sunulması bütünleştirmenin özünü oluşturmaktadır. Özel gereksinimli öğrencileri açısından da ayrıştırıcı değil akranlarıyla bütünleştirici(kapsayıcı) bir yaklaşımın hayata geçirilmesidir. Bu öğretim içeriğinin hazırlanmasında, sunulmasında, değerlendirilmesinde, yöntem ve tekniklerin çeşitlendirilmesinde ve bir bütün olarak eğitim sisteminde köklü bir dönüşüm demektir. Sadece öğretmenlerin çabalarını değil bir bütün olarak eğitim sisteminin bu hedefe odaklanmasını gerektirir. Aksi takdirde iyi niyetli ancak sonuca ulaşmamış bir başka çaba olarak arkamızda bıraktığımız kim bilir kaçıncı girişim olarak kalmaktan kurtulamaz.
Henüz ilk adımları atılan ve eğitim sisteminin yalnızca özel gereksinimli bireyler için değil tüm bireylerin ihtiyaçlarına adil bir biçimde cevap verir hale getirmeyi hedefleyen bütünleştirme modeli henüz ülkemizde çok yeni bir girişim. Ancak öncesinde artık yeni diyemeyeceğimiz bir kaynaştırma deneyimimiz var. Bu deneyim bize, böylesi önemli adımların alt yapısı hazırlanmadan, uygulayıcı eğitimleri nitelikli bir şekilde gerçekleştirilmeden, destek hizmetler sunulmadan ve yalnızca sınıf öğretmenin sırtına yıkılarak başarılı sonuçlar alınamayacağını bence fazlasıyla gösterdi. Bu deneyimden eğitim politikalarında belirleyici konumda olanların da benzer sonuçlar çıkarmış olması dileğiyle. O zaman eğitimde en azından fotoselli kapı kadar olmak için umut var demektir.