Çok renkli olan dünyamızdaki her renk, gözlerimizin algılayabildiği yüzlerce tonuyla hayatımıza güzellik katarak bir arada mükemmel bileşimde gökkuşağında görüp hepimiz hayran kalıyoruz. Tıpkı insanlar gibi. Dünyada yaşayan tüm insanları düşünürsek rengiyle, diliyle, yaşantısıyla kısaca kültürüyle dünyayı güzelleştiriyor. Bir an tüm renklerin olmadığını her şeyin tek renk olduğunu düşünürsek kıymetini daha çok anlayabiliriz. Birlikte huzur içinde yaşamayı becerebildiğimizde insanoğlunun daha mutlu olacağı muhakkaktır.
Tüm organizasyonlar da böyle değil mi? Birarada olan tüm çalışanlar; genel müdüründen şefine, ustabaşısından operatörüne, güvenliğinden aşçısına iyi bir yönetişim içinde birlikte yöneterek kaliteli bir iş yaşamı mümkün olabilir. Bunun temelinde önce insan olmak yatıyor. Bireysel farklılıkları yok saymadan Yaradan’ın insanlardan bir gökkuşağını oluşturduğu gibi mutlu ve başarılı takımlar oluşturulabilir. Takımları oluşturan insanları, bir organizasyon çatısı altında birleştiren kalite yönetim sistemlerine de ihtiyaç olacaktır.
Geçmiş kültürümüzde bu yapıyı bize Ahilik Sistemi sağlamıştır. Ekonomik ve sosyal açıdan meslek sahiplerinin iş saatleri dışında gönüllü biraraya gelmelerini sağlayarak yemek, sohbet ve eğlenme adabını öğretmiştir. Topluma üretecekleri mal ve hizmetin kaliteli olmasını sağlayabilmek için önce kendilerini eğitmeye ve olgunlaştırmaya çalışmışlar. Bir yandan da mesleğinde yamak olarak başlayıp çırak, kalfa ve usta olmak yolunda ilerleyebilmişlerdir. Diğer yandan toplumda saygın bir insan olmak için tekke ve zaviyede tasavvuf eğitimiyle ocak yakmayla başlayan, ahlak temelinde adabı muaşeret kurallarını öğrenerek sevgi-saygı içinde kaynaştıran, tabelası olmayan bir okul olan ahilik sistemiyle uzun süre faaliyetlerle gerçekleştirilmiştir. Bilgi, beceri, tutum ve davranışlardan oluşan gözlemlenebilir yetkinlik temelli mesleki eğitimde bir kişinin usta olabilmesi ve kendi işyerini açabilmesi için sıralı kademelerden geçmesi ve en az üç usta yetiştirmesi gerekliydi.
Ahilik, mensuplarını kardeşlik temelinde yiğit, cömert, kahraman, paylaşma, vefa ve sadakat gibi özelliklerde yetiştirmeye çalışmıştır. Ziya GÖKALP, “Türklerde vatan ahlakından sonra, meslek ahlakı gelir. Eski Türkler mesleğe yol derlerdi ve yoldaki büyüğü, soydaki büyükten ileri sayarlardı” diyerek özetlemiştir. Rusya ile yaptığı savaşta yenilen ve kaçarak Osmanlı’ya sığınan İsveç Kralı 12. Karl’ın Edirne’deki sürgün sürecinde ahiliği inceleyerek ülkesinde döndüğünde uygulanması ve Avrupa’ya yayılmasını sağladığını tarih kitapları yazmıştır. Celal Bayar’ın Ahilik Felsefesinin hâkim kılınması fikrine karşılık Atatürk, “öyle bir anayasa ile Türkiye çabuk ilerler, hızla kalkınır biliyorum… Zamanı gelince ve güçlenerek uygulanacak bir duruma ulaşınca ele alırız…” demiştir.
Tüm dünyada oluşturulan standartlar ürün ve hizmet kalitesiyle ilgili gibi görünse de esasen yönetim sisteminin kaliteli olmasını gerektirmektedir. Standartlar ilgili konuda minimum asgari şartları belirlemekte ve nitelikli uygulanması ise insanlardadır. Ahilik sistemiyle standartlar doğrudan ilişkili olup tarihin geleceğe taşınmasıyla tekrar canlandırılabilir. Temelinde ahlak, meslek ve toplum eğitimi yer alan bu sistemle katılımcı bir anlayışla sorumluluk, dürüstlük ve doğrulukla müşteriler Allah’ın esnaf ve zanaatkâra gönderdiği bir velinimet olarak kabul edilmektedir.
Teknolojinin mesleklerini yok etmekte olduğunu söyleyenlerin insanlık tarihi boyunca varolan değişim, dönüşüm, ilerleme ve yenileşmeyi anlayamamış ve uyum sağlayamamış kişiler olduğu söylenebilir. Bireysel olarak gerçekleştirilmesi zor olan bu adaptasyonun günümüz esnaf ve iş hayatını temsil eden oda, birlik, federasyon ve konfederasyonlarca rehberlik sağlanarak teknolojiyle birlikte mesleklerin yeni haliyle icrası sağlanabilir.
Kaliteli bir yaşam için başta devlet, özel sektör ve tüm sivil toplumda Fikret TOKÖZ’ün İyi Yönetişim El Kitabında yazdığı gibi; “iyi yönetişim anlayışında; katılımcılık, saydamlık, hesap verebilirlik, etkinlik, tutarlılık, adillik ve hukuka bağlılık ilkeleriyle” hareket edilmesi gerekmektedir. Kaliteli bir yaşam için kaliteli bir yönetim sistemi ve kaliteli bir iş hayatı olmalıdır. İnsan ihtiyaçlarının ve beklentilerinin tam, hızlı ve ekonomik olarak karşılanması ilkesine dayanan toplam kalite yönetimi felsefesinde temel olan da eğitimli insandır.
Bireysel değil milletimiz-ülkemiz için düşünerek ve üreterek Türkiye markasını güçlendirebiliriz. Niyeti, birlikte kaliteli yaşamak olanların, insanlık için sürekli değişmek gerektiğinin farkında olarak yöntemli ve sistemli olarak çalışmak gerektiği açıktır. Kültürümüzün yapı taşında insana hizmet vardır. Geleceğin sahibi olan bugünün gençleri, üniversitede sadece diploma peşinde değil iş hayatının beklentilerini karşılayacak yetkinlikleri kazanmaya hazırlayan kurumları tercih etmektedirler. Bunun farkında olan üniversiteler, derslere iş hayatında mesleğinin usta öğreticilerini davet ederek öğrencilerle uygulamadaki tecrübelerini aktarmalarını sağlamaya çalışmaktadırlar.
Yazılmış, emek verilmiş ve okunmuş olan her kitap bir yazıyı hak eder. Bu yazı, övgü dolu da olabilir eleştiri de. Benim gibi bir meslek liseli olan Tahsin ÖZYAMAK, emekli olduğu şirketteki başarılı kariyer yolculuğunu sonrasında da özel sektördeki kalite, standartlar ve mesleki eğitim tecrübelerini, yaşadığı zorlukları gerçek firma, kişi ve kurumlarla örnek olaylarla akıcı bir üslupla “Çalışma Hayatımıza Bir Damla Su” kitabından sonra “Gökkuşağını Anlamak” adlı ikinci kitabında yazmıştır. Bu kitapta; birlikte, kaliteli yönetişim, değişim, dönüşüm ile insan kaynağının ve mesleki eğitimin önemine vurgu yapmıştır. Ülkemizde küresel ölçekte marka, değer, ürün ve hizmet üretmiş başarılı iş insanlarının hayatından kısa kesitlerle gençlere ve iş hayatına kıymetli bilgiler aktarmıştır.(*)
Kitabında; dünyayı değiştirmek için önce insanları iyi öğretmenlerle iyi eğitmek gerektiğini, nitelikli bir mesleki eğitim ve rehberlik sistemine ihtiyacımız olduğunu belirterek “eğitim şart” klişesini perçinlemiştir. Dörtbin yıl önce yaşayan Sümerli bir öğretmenin; “yaşım yetmişbeşi bulduğunda öğretmenliği bıraktım fakat şairlik ve yazarlık ölünceye kadar sürecek” sözünü düstur alarak kitaplarını çok satması için değil, niyeti olan, dokunduğu insanlara ulaşması, kimseyi kırmadan gücendirmeden, gördüğü sorunları dile getirerek çözüm üretmek için mücadele ettiğini söylemektedir. Freud’un “bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz” ve Bernard Shaw’ın “insan öğrenmeyi bıraktığı anda yaşlanır” sözleriyle öğrenmeye devam ettiğini anlatmaktadır. Aynı zamanda ahilik kültürünü yaşatmayı düstur edinmiş bu güzel insanı emekleri sebebiyle tebrik ediyorum.
(*) Bu yazı “Tahsin ÖZYAMAK, Gökkuşağını Anlamak, Ege Reklam Basım, Temmuz–2020, İstanbul” kitaptan faydalanılarak hazırlanmıştır.