Her insanın bir mesleği olmalıdır. Mesleği olanın işi, işi olanın aşı, aşı olanın evinde huzuru ve mutluluğu olur derler. Mesleği mutlaka geçimi temin edecek gelirin kazanılması olarak da görmemek gerekir. Diyelim aileden zenginlik var diye bir mesleğiniz olmasın mı? Hatta Allah’ın bir kula verebileceği en yüce makam ve görev olan Peygamberlerin bile birer mesleği olduğu ve mesleğini icra ederek hayatlarını sürdürdükleri bilinmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen Peygamberlerin meslekleri; Hz. Adem -aleyhisselâm- : İlk ziraat mühendisi ve çiftçi. Hz. Şid: Hallac, kazzaz, nessac. Hz. İdris: İğneyi ilk icad eden, ona delik açan, iplik geçiren olduğundan, terzi. Hz. Nuh: Marangoz. Hz. Hud: Tüccar. Hz. Salih : Sürülerle develer yetiştirirdi. Hz. İbrahim: Kâbe’yi yeniden inşa edişiyle, Hz Süleyman (as)’a ve Mimar Sinan’a önderlik etmiştir. Hz. Eyüp: Ziraatçı. Hz. Lut: Tarihçi idi. Hz. İsmail: Kara ve deniz avcılığı ile geçimini sağlardı. Hz. Harun: Vezir. Hz. İshak : Çoban. Hz. Yakup : Çoban. Hz. Yusuf : Saatçi, Toprak mahsulleri depolamış. Hz. Şuayb : Ziraatçı. Hz. Musa: Çobanlık yapmış ve Hz. Şuayb (as)’a hizmetçilik etmiştir. Hz. Davut : Demiri işleyen, zırh yapan ve düzenli ordular kuran, Calut’un ordularını mağlup eden bir kumandandır. Hz. Süleyman : Emir, hükümdar idi. Sazlardan zenbil yapardı. Bakır madenini ilk defa işleyen O’dur. Hz. Zülkifl : Ekmek pişirirdi, fırıncı. Hz. İlyas : Dokumacı ve iplikçi. Hz. Yunus : Balık avlayıp geçinirdi, balıkçı. Hz. Üzeyr : Bahçıvan idi. Meyve ağaçlarını ilk defa aşılayan fidan yetiştiren, budama işlerini insanlara öğretendir. Hz. Lokman : Doktorluk ve eczacı. Hz. İsa : Avcı ve marangoz. Av aleti ile geçimini temin ederdi. Hz. Muhammed (SAV): Küçük yaşlarda çobanlık yapmış daha sonra ticaretle uğraşmış ve cihad ile meşgul olmuştur.(1) Zikredilen tüm peygamberler aynı zamanda bu mesleklerin kurucusu ve piri olarak kabul edilmişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’de çalışmanın önemini ve gerekliliğini gösteren bir çok ayeti kerime bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazılarında Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz” (Cuma: 62/10). Ayette geçen “Allah’ın fazlı (lütfu)” ifadesi, çalışmayı da kapsamaktadır. “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir” (Necm: 53/39,40). Bu ayet, ahirette herkesin dünyada yaptığının karşılığını göreceğini ifade etmekte ise de dünyada çalışmayı da içermektedir. Âyetler, çalışmanın gerekli olduğuna, dünya işlerinde başarılı olmanın çalışmaya ve üretmeye bağlı olduğuna işaret etmektedir.(2)
Geçmişte en zengin insanlar ülkeleri yöneten bir nevi sahibi olarak görülen krallar ve padişahlardı. Bu güç ve zenginliğe rağmen Osmanlı padişahlarının da bir mesleği vardı. Bu meslek kendilerine şehzade adı verilen çocukluk ve gençlik döneminde eğitimle kazandırılmaktaydı. Şehzadelere özel hocalarla gerekli görülen her konuda eğitimler verilirmiş.
Osmanlı sultanlarının da birer meslek sahibi oldukları bilinmektedir. Örneğin; Osmanlı Sultanlarından Sultan Mehmed I (1413-1421) yay kirişi yapardı; Sultan Mehmed II (1451-1481) bahçevandı, Sultan Selim (1512-1520) ve Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) kuyumculuk işleri ile uğraşırdı, Sultan Selim II (1566-1574) hacı asaları için hilal yapardı, Sultan Murad III (1574-1595) ok başı yapardı, Sultan Mehmed III (1595-1603) ile Sultan Ahmed I (1603-1617) kaşık ve okçuların parmaklarına taktıkları yüzükleri yaparlardı, Sultan Abdülhamid II marangozluk yaparlardı. (3)
Padişahların ticaret yaparak veya bizzat kendilerince üretilen ürünleri sattırıp geliriyle özel ihtiyaçlarını karşılayan ve hazineden maaş almayan bir kısmını da fakirlere sadaka olarak dağıtanlar bile olmuştur. Yaptıkları hayır ve hasenatı, kurdukları vakıfları da özel servetinden karşılamışlardır. Osmanlı döneminde padişahların bizzat ürettiği eşyalardan günümüze kadar ulaşıp müzelerde sergilenenler de bulunmaktadır.
Türk tarihinde şehzadelerin aldığı eğitimin niteliği yalnız hanedanın değil aynı zamanda milletin kaderi açısında da belirleyici bir özelliğe sahipti. Türk devletlerinin parlak dönemler yaşamasında iyi eğitim almış, yetenekli hükümdar ve devlet adamlarının büyük katkısı olmuştu. Yetki ve sorumlulukları demokratik sistemlerle kıyaslanamayacak kadar fazla olan hakanların yeteneği, bilgisi, becerisi ve tecrübesi devletin bekası, dirlik ve düzenliği açısından son derece önemliydi.(4)
Her insanın yaradılıştan sahip olduğu kalıtımsal, fiziki ve ruhsal özelliklerine göre yetenekleri keşfedilmeli ve bu doğrultuda eğitimle ona bilgi ve beceriler kazandırılmalıdır. Her insan her işi, mesleği ve sanatı beceremez bu doğaldır. Şehzadeler, beş altı yaşlarında “Bed-i Besmele” adı verilen bir törenle eğitime başlatılırmış. Dönemin en iyi hocalarından belli bir disiplin altında iyi bir eğitim alan şehzadeler bu şekilde gelecekte kendisini bekleyen şartlara hazırlanmaktaymış. Bu eğitimde yöneticilik, devlet protokolü, İslami ilimler, dil, tarih coğrafya, savaş sanatı, müzik, şiir, edebiyat, okçuluk, av, cirit, güreş, kılıç, atıcılık gibi geleneksel ata spor ve sanatları yer almaktaymış.
Bir nevi hizmet öncesi eğitimi tamamlayan artık bir yetişkin olan şehzadeler öğrendiklerini gerçek yaşamda yaparak yaşayarak öğrenmeleri tecrübe sahibi olmaları için sancak adı verilen yerleşim yerlerine yönetici olarak atanırlarmış. Bu yolculuk aynı zamanda saraya ve padişahlığa giden yolun taşlarının döşenmesidir. Bu itibarla şehzadelik padişah çocuğu olmanın yanında önemli ve saygın bir makam olarak görülürmüş.
Osmanlı imparatorluğunun altıyüzyılı aşkın uzun bir süre ayakta kalmasının bir tesadüf olmadığı, adil, ferasetli iyi bir yönetimle idare edilmesine bağlıdır. Belli dönemler için farklı uygulamalar da olmasına rağmen önemli bir kültür ve devlet geleneği oluşturulup yaşandığı anlaşılmaktadır. Kimileri istisna halleri öne çıkararak geçmişi karalamaya çalışsa da bu gerçeği değiştirmemektedir.
Günümüz iş adamlarının da çocuklarını en iyi okullarda okutarak iyi bir eğitim aldırdıkları ve ailenin yürüttüğü işte en alt basamaktan işe başlatarak iş hayatıyla ilgili bilgi, beceri ve tecrübe kazandırdıkları bilinmektedir. Bu şekilde yapılan aile şirketleri de büyüyerek iyi bir yönetimle uzun süre ayakta kalabilmektedir.
Meslek sahibi olmanın bir insana geçim sağlama dışında başkaca faydaları da bulunmaktadır. Bir meslekle uğraşan kişi boş vaktin en iyi şekilde değerlendirmiş olur. Bir işi başarma ve ortaya işe yarar bir ürün çıkarma duygusunu yaşar. Bir başka insanın bir ihtiyacını gidermesini temin etmiş olur. Bir uğraşla meşgul olurken vücudun, aklın ve duyguların harekete geçmesiyle oluşan sağlıklı duruma kavuşur. Mesleği olan bir kişi yaşamak için başkasına muhtaç olmaz. Meslek sahibi olanın kendine güveni artar. Toplumda saygın bir yeri ve itibarı olur. Sahip olduğu meslek grubunun bir üyesi aidiyet duygusu oluşur. Bireysel ve toplumsal huzura katkı sağlamış olur. Faydalı bir vatandaş olarak devlete karşı sorumluluklarını yerine getirebilir.
“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” diyerek ne güzel özetlemiş merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy.
Kim olursan ol ve nerede olursan ol mutlaka bir mesleğin olsun. Eğitim sisteminde özellikle tarih derslerinde öğrencilere örnek olabilecek meslek sahibi peygamber, padişah, önemli devlet adamı ve ünlü işadamlarının meslekleri iş yaşamlarının aktarılmasının faydalı olacağı unutulmamalıdır
(1)http://www.islamveihsan.com/peygamberlerin-meslekleri-nelerdir.html
(2)www.bafradingorevlileri.org.tr
(3)Kırımtayıf, S., (1996), XV. ve XIX. Yüzyıllar Arasında Osmanlı Saray Sanatı Teşkilatı, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul. Akt: Nur SÜSLÜ, Özden URFALIOĞLU, Bir Osmanlı El Yazmasına göre XVI. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Meslekler.
(4)Cevdet KIRPIK, Osmanlı’da Şehzade Eğitimi, Ötüken Neşriyat.