Öğretmenler, ülkemiz için en değerli insanlardır. Geleceğin mimarlarıdır. Öğretmen topluma, rol modeli olarak yurdun dört bir yanında, uzak yakın demeden zor şartlarda görev almaktan çekinmez. Başka meslek grupları için de zorluklar elbette vardır. Fakat öğretmenlik başkadır. Sadece derse girip çıkmazlar, ayrı bir hazırlık süreci, zümre toplantıları, elektronik ortamda yapılması gereken, gözükmeyen bir takım evrak işleri vardır. Eve iş götüren nadir mesleklerdendir. Hiçbir öğretmen sabah evden çıkarken “işe gidiyorum” diyerek çıkmaz, “okula gidiyorum” der. Ve öğretmenlik mesleğini diğer mesleklerden ayıran noktalardan birinin özeti gibidir.
İş erdeminin en önemli olduğu mesleklerin başındadır. Bu mesleğe hayatını adamış nice öğretmenlerimiz vardır. Ve onlar bizim için tıpkı bir anne, baba gibidir. Anne ve babalar en değerli varlıklarını, çocuklarını her gün öğretmenlere emanet ederler. Öğretmenler bundan dolayı da toplumda yeri hep özeldir. Daha küçücük yaşlarda öğrencisine geleceğin bilim insanı, sporcusu, siyasetçisi gibi derin bir ontolojik sorumlulukla yaklaşmaktadır. Dolayısıyla öğretmenlik mesleği birçok fedakarlık ve özveriyi de yanında getirir.
Her sabah öğretmenler, gözlerinin içi gülerek günaydın diyen ve kocaman sarılan öğrencilerimiz ile mutluluğun resmini çizeriz. Öğrencilerimizle her gün kişisel sıkıntılarımızı unutur, hayata sıkı sıkı sarılırız.
Büyük yaş grubuna öğretmeni ile okul öncesinde öğretmen olmak çok başkadır. Okul öncesi öğrencilerinin beklentileri, hayalleri uçsuz bucaksızdır. Bazen bir bakışla, bir resimle bazen de bir gülümseme yeter anlatmaya içinde yaşadığı her şeyi. Öğretmenin güne nasıl başladığının bir önemi yoktur. Çünkü okul öncesinde günün sonunu, yüzünde ve zihninde mutlaka mutlu bir “AN” görüntüsü ile bitirir. Ve gülümsemediği bir gün bile olmaz okul öncesi öğretmeninin. Bu yaş çocuklar sevinçlerini de fikirlerini de çok coşkulu yaşarlar. Bu da öğretmene yansır ve “İyi ki Öğretmenim” dedirtir.
Öğretmenlik mesleğinin en güzel kademesidir okul öncesi. İyi bir Okul öncesi öğretmeni olmak belki de dünyanın en zor işidir. Büyük özveri, sabır, dikkat ve özen yükümlülüğü, her gün artan tempo ile öğretmenin kendisini geliştirmeye zorlar. Öğrencilerinin dikkat süresinin çok kısa olduğunu da dikkate alırsak, onların bu kısa sürede odaklanmalarını sağlamak ayrı bir sanattır. Yaratıcılığın en üst seviyede olduğu bu dönem öğrencileri, aktarılan her bilgiyi kullanırlar. Yeteneklerini keşfedip, yeni fikirlerle nasıl yapılandıracaklarını öğrenirler. Erken çocukluk döneminde kazandırılan her bilgi, ileriki dönem akademik başarıları arttırmaktadır. Bu bilinçle öğretmen, okul öncesinde bilgiyi daha ayrıntılı ve dikkatli işler.
Bu sadece akademik boyutudur. Bu dönemde çocukların en duygusal olduğu dönemlerden biridir. Bazı çocuklar ilk kez anne ve babalarından ayrılıyor. Bu nedenle öğretmenine güvenmek ve sevmek başlıca önceliğidir. Güven süresini kısaltmanın yolu da öğretmenle çocuk arasındaki etkileşim ve iletişime bağlıdır. Öğretmen her söylediğine, her yaptığına daha da dikkat etmelidir. Okul öncesi dönemi öğrencileri çok hassaslardır, bir olumsuz davranış öğretmenden uzaklaşmasını sağlayabilir. Okulun hiçbir kademesinde duygusal bağlılığın önemi ve etkisi bu kadar hissedilmez. Sana umutla bakan gözlere sevgiyi hissettirmek, bazen sarılmak bazen de sıcacık bir gülümseme…
Sınırsız sevginin kapılarını açar.
En büyük ödülümüz de yetiştirdiğimiz öğrencilerle, gelecek yıllarda yollarını aydınlattığımız öğrencilerimizdir. Yetiştirdiğimiz öğrencilerle toplumu düzeltir, ülkeyi yüceltiriz. Nihayetinde her öğretmen insan mimarıdır.
İdealist olmadan, öğretmen olunamaz. Bu mesleğe hayatını adamış nice “adsız kahramanlar” vardır. Amaç “gerçek hayatta nasıl daha iyi bir insan olunur?” öğretmektir. Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk öğretmenlerin değerini ve önemi ne güzel vurgulamıştır; “Öğretmenler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır!”
İlk öğretmenler hiçbir zaman, unutulmaz.
Ve öğretmende unutmaz ki; minik yüreklerdeki ateş kıvılcımlarını, alev topuna çevirdiğini….
MÜGE BEHRAM