6 Şubat’ta ülkece yaşadığımız büyük felaketin içimizde bıraktığı yaranın izi ömrümüzün nişanesi olarak kalbimizde hep yeşerecektir.
Ne zaman öfkelensek, ne zaman birine kızsak, ne zaman bir işe yetişmek için telaşlansak, ne vakit önümüze koyulan yemeğe burun kıvırsak, ne vakit şükürsüzlük etsek, ne vakit dünyanın malına, mülküne, parasına, makam ve şöhretine tama etsek, bu yara içimizi acıtacak. Bir kıymık gibi batacak göğsümüze. Dünyada kalacağımızın toplamı bir saniyelik ömürdür. Ağla ve Kendine gel, silkelen ve Rabbinin rızasını kazanmaya gayret et.
Kimseyi kırma, kimseyi üzme, ömrünü iyilik ve güzellik yolunda harca çünkü hayat, geri dönüp özür dilemek için o kadar uzun değildir.
Yaşadığımız her dakikanın, her saniyenin kıymetini bilelim. Doya doya sarılalım sevdiklerimize. Beraber olduğumuz her an son buluşmamızmış gibi sevgiyle geçirelim. Bak ne diyor Doğan Cüceloğlu hocamız:
“Ölümün saati yok. Yanınızdaki kişiye değer verin; kırmayın onu. Durup durup sevdiğinizi söyleyin, özel hissettirin. En ufak bir şeyde bitti demeyin, ağlatmayın, üzmeyin. Neden mi? Çünkü ölümün saati yok.” Evet, ölümün saati yok ve sahip olduğumuz her şey çok değerli.
Dünyada biriktirdiğimiz her şeyi saniyeler içinde kaybettiğimizde anliyoruz, aslında evimizin çok küçük olmadığını, oturma grubunun, bulaşık makinesinin, kaşık ve çatalların markasının öneminin olmadığını, yemeğimizi beş on dakika gecikmesinin önemsizliğini, sahip olduğumuz telefonun, arabanın modelinin ne kadar gereksiz olduğunu şimdi iyi anlıyoruz. Sıcak bir çayın, çorbanın, ekmeğin nasılda kıymetli olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyoruz değil mi?
Belki kalbini kırdığımız bir insanın gönlünü almaya vaktimiz olmayacak. Malımızı, mülkümüzü, servetimizi, makam, mevkimizi, şan ve şöhretimizi ne zaman kaybedeceğimizi, asıl sahibine canımızı, hayatımızı ne zaman teslim edeceğimiz bilmiyoruz. Belki yarın, belki şimdi, belki şimdiden yakın. O vakit geç olmadan gelin sarılalım, helalleşelim.
Afet sonrasında bir kedi ve köpeğin birbirine sarıldığı bir fotoğraf vardı. O kadar derin ve duygu yüklüydü ki, insan bir kez daha, bir kez daha şunu sormadan edemiyordu kendine, birbirimize sarılmaktan başka bir çaremiz yoktur.
Yine İHH Arama Kurtarma ekibinden bir kardeşimiz şöyle anlatıyordu: “Enkazdan çıkarttığımız insanların yüzde 80-90’ı birbirine sarılarak vefat etmiş durumdaydı.”
Ve şöyle devam ediyordu :
“Eninde sonunda birbirine sarılmak varsa, sarılmayı son ana bırakmayalım. Birlikte daha güçlüysek, imkanımız ve zamanımız varken birbirimize sarılalım.”
Gelin şimdi, tüm öfkemizi, tüm kin ve nefretimizi, içimizdeki tüm kötülükleri enkazın altına bırakalım. Herkesle, barışalım, sarılalım, kucaklaşalım. Çünkü ölümün saati yoktur.
Yeniden toplayalım kırlangıç çiçeklerini. Yeniden serpelim toprağa sevgi tohumlarını. Yeniden başak versin mutluluğunuz bir bahar mevsiminde.Gülsün çocuklar güneşli sabahlarda. Yeşersin umudumuz mavi bir göğün sonsuzluğunda.
Hepinize, dua ve selam ederim.
Allah’a emanet olunuz