Eğitim de gazın yoğunlaşması gibidir. Sürekli arasında boşluklar vardır ve anlamlı öğrenme sağlandıkça bilgiler yoğunlaşmaya ve kalıcılaşmaya başlar.
‘Geleceğin cahili, okuyamayan kişi olmayacaktır. Nasıl öğreneceğini bilmeyen kişi olacaktır.’
Alvin Toffler
Eğitimin en temel tanımından yola çıkarak, eğitimin asıl amacı öğrenmeye ulaşmaktır. (Eğitim en genel tanımıyla, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı ve istendik davranış değişikliği meydana getirme sürecidir.) Ortalama bir insanın formal eğitim için okulda harcadığı zaman yaklaşık olarak hayatının %3’ünü oluşturmaktadır. Eğitimciler de bu %3 lük zaman diliminde bireylere konularda anlamlı ve kalıcı öğrenme ortamı sağlamaya çalışmaktadır.
Bu aşamada eğitim ve öğrenme kavramlarını bir gazın sıvı hale geçerek yoğunlaşmasına benzetebiliriz. Gaz maddelerin tanecikleri arasındaki boşluklar sıvılara göre fazladır ve gerekli koşullar (sıcaklık vb.) sağlandığında yoğunlaşarak sıvı hale geçerler. Eğitim de gazın yoğunlaşması gibidir. Sürekli arasında boşluklar vardır ve anlamlı öğrenme sağlandıkça bilgiler yoğunlaşmaya ve kalıcılaşmaya başlar.
Ortalama 70 yaşında bir birey, basit bir hesaplamaya göre hayatının %2.6’sını formal öğrenme ortamlarında geçirmektedir.
Eğitimin hayat boyu devam eden bir serüven olduğunu ve okullarda geçirilen zamanın sadece hayatımızın yaklaşık %3’ü olduğunu düşündüğümüzde, bu kısıtlı zamanda kalıcı ve anlamlı öğrenmeyi sağlamak için neler yapılabilir?
Kalıcı ve anlamlı öğrenmeyi sağlamada önemli kavramlar:
1. Bireysel farklılıklar:
İnsanlar doğadaki birçok canlı gibi organik yapıdadır. Doğadaki bu farklı organik canlıların biyoçeşitliliği, ekolojik dengelerin korunmasını sağlamaktadır. Bir ekoloji sistemi düşünün ki arı populasyonu azalıyor. Arıların, çiçekler arasında polenleri taşıyarak dünyadaki canlı çeşitliliğine önemli katkı sunduğu biliniyor. Ortadan kalkarlarsa bu çeşitlilik de yıkıma uğrayacak ve insanlığı tehdit eder boyuta gelecektir. (‘Arılar ölürse, biz de ölürüz.’, Albert Einstein). Doğadan anlaşılacağı üzere canlı çeşitliliği hayati önem taşımaktadır. Bireysel farklılıklar insanlık için önemlidir. Geliştirir ve gelişimin devamlılığını sağlar. İnsanlar da organik yapılar olduğuna göre eğitimciler olarak, tüm öğrencilerden aynı davranışları göstermelerini, bir konuyu aynı biçimde öğrenmelerin, aynı şekilde gelişim göstermelerini bekleyebilir miyiz? Bu anlamda kuşaklar ve bireyler arasındaki farklılıkları anlamalı ve bu değişkenlere göre eğitim yöntem ve metotlarımızı belirlemeliyiz.
Nesil Teorileri ve Öğrenme Biçimleri:
Nesil, tarihte ortak yaş aralığını oluşturan ve ortak (benzer) deneyimlere ve bunun yanında gelen ortak düşünce yapılarına sahip demografik insan topluluğudur (Geraci ve Chen, L 2007 S.3). Tanımdan çıkarılacağı üzere, bir nesli ortaya koyan iki unsur; ortak deneyimler ve düşünce yapılarıdır. Dünden bugüne değişen nesil özelliklerini göz önünde bulunduran sosyal bilimciler, insanları; “Baby Boomers (BB)”, X Kuşağı, Y Kuşağı ve Z Kuşağı adıyla gruplandırarak, yaşadığı zamanla etkileşimine göre de özelliklerini tanımlamışlardır. Şüphesiz ki; öne sürülen nesil teorileri ve kuşak farklılıkları ile birlikte, kişilerin eğilim ve ihtiyaçlarının yanı sıra öğrenme yöntem ve metotları da değişkenlik göstermektedir. Bu aşamada kuşakların karakteristik özelliklerini incelemek uygun öğrenme modellerinin belirlenmesinde bize yardımcı olabilir. Örneğin; Y ve Z Kuşaklarının öğrenme sürecinde aktif olmak isterler. Sosyal ağların ve teknolojinin entegre edildiği interaktif eğitim ortamlarında daha kolay öğrenirler. Bu nedenle klasik eğitim yöntemlerindense, aktif oldukları öğrenci merkezli, proje-bazlı eğitim yöntemleri ile daha kolay öğrenirler. Özellikle Z kuşağı için interaktif öğrenme ortamları oldukça önemli olduğundan, teknoloji öğrenme ortamlarında büyük yer tutmalıdır. Mobil teknolojilerin derslere entegre edilmesi dikkatlerini çekmek ve onları derste tutabilmek için bir yöntemdir.
Özetle, günümüz kuşaklarının karakteristik özellikleri incelediğimizde, Y ve Z dediğimiz son kuşakların öğrenme ihtiyaçlarının da diğer kuşaklardan farklı olduğu sonucuna varabilir, geleneksel eğitim yerine, yapılandırmacı ve öğrenci merkezli eğitim modellerinin öğrenmelerinde daha etkili olduğunu öne sürebiliriz.
2. Standartlaşma (Standartlaştırılmış değerlendirme yöntemleri):
Günümüzde eğitim çeşitliliğe değil benzerliğe dayanmaktadır. Yani sürdürülen eğitim projelerinin çıktısı sürekli standartlaştırmaya dayalıdır. Basit bir soruyla; açık büfe bir kahvaltıya gittiğinizde bile peynir çeşitliliğinin o restoranın zenginliğini gösterdiğini düşünürken, neden eğitimin ürünü olarak hep aynı peyniri yemek istiyoruz? Öğrencilerin aynı şekilde öğrenmesini nasıl bekliyoruz ve standart değerlendirme yöntemlerinin güvenilir olabildiğine nasıl karar verebiliyoruz? Bu nedenle standart kalıplardan arındırılımış bireye özgü değerlendirme yöntemleri aktif olarak kullanılmalıdır. Seçeneklerden birini seçmek üzerine değil, öğrencilerin yeni fikirler ortaya çıkartarak oluşturdukları özgün proje çıktılarının, bilimsel süreç becerilerinin değerlendirilmesi gibi değerlendirme yöntemlerinin daha çok kullanılması gerekliliğini desteklemekte ve bu uygulamaların öğrencilerin derslere karşı motivisyonlarını arttıracağı ve pozitif tutum geliştirecekleri inancındayım.
3. Ne Öğretildiği Değil Nasıl Öğretildiği:
Fen eğitimi uygulamaları sarmal bir yapıdadır ve öğrenciler bir konu ile ilgili kavramları artan bir yoğunlukla görmektedirler. Dolayısıyla en baştaki kavram yanılgıları ileriki yıllara taşınmaktadır. Bu kavram yanılgılarının azaltılması, öğrencilere üst düzey düşünme becerilerin kazandırılması anlamlı ve kalıcı öğrenmenin sağlanması aşamasında da aktif öğrenmeyi tetikleyici yapılandırmacı eğitim modellerinin kullanılması gerekliliğini ortaya çıkmaktadır. Yapılandırmacı öğrenme yaklaşımına uygun olarak yürütülen derslerin öğrencilerin hem başarılarını arttırdığı, hem de sahip oldukları önbilgilerdeki yanılgıları düzeltmelerine yardımcı olduğu belirtilmektedir (Demircioğlu vd., 2004). Kuşak farklılıklarını da göz önünde bulundurduğumuzda, aktif ve anlamlı öğrenmeyi sağlamak için uygulanan öğretim etkinlikleri öğrencileri, daha önce elde ettikleri ön bilgileri geliştirecek ve gerçek hayattaki problem durumlarında uygulayabilecekleri şekilde düzenlenmelidir. Öğrencilerin sorgulayıcı eğitim metotlarından da faydalanılarak ‘Neden?’, ‘Nasıl?’, ‘Ne biliyorum?’ gibi merak uyandırıcı sorular ışığında ilerlemesi sağlanmalıdır. Öğrenci ve öğretmenin rolleri belirlenmelidir. Öğretmen öğrencileri birlikte, işbirlikli olarak çalışmak için teşvik etme, yönlendirici sorular sorma, kaynak ve materyal sağlama, geri bildirimde bulunma, kavram yanılgılarını ortaya çıkarıcı etkinlikler düzenleme gibi rolleri üstlenirken, öğrencilere konuyu keşfetmek için sorgulama, tahmin yürütme, hipotez kurma, deney yapma, bilimsel tartışmalara dahil olma, yeni fikirler ve projeler geliştirme gibi aktif olabilecekleri roller verilmelidir.
Sonuç olarak anlamlı ve kalıcı öğrenmeyi sağlamak için; yapılandırmacı eğitim yaklaşımlarının benimsenmesi, kuşaklar ve bireyler arası farklılıklara göre öğretim yöntem ve metotlarının belirlenmesi, standartlaştırılmış değerlendirme yöntemlerinin indirgenmesi, bireye özgü eğitim metotlarının uygulanması gerekmektedir. Aktif öğrenmenin bir süre sonra sıkıcı hale gelmemesi için ise, öğrenme ortamı değişikliği, kullanılan materyallerin değiştirilmesi ve geliştirilmesi gibi çözüm yollarından faydalanılmalıdır.
KAYNAKÇA
Waycott, J., Bennett, S., Kennedy, G., Dalgarno, B., & Gray, K. (2010). Digital divides? Student and staff perceptions of information and communication Technologies. Computers & Education, 54, 1202-1211.
İlhan, A. Ç. (2004). 21. yüzyılda öğretmen yeterlikleri. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 58
http://www.smh.com.au/lifestyle/diet-and-fitness/talkin-bout-my-label-20110720-1ho7s.html#ixzz2tZFOq7tK
http://www.talentedheads.com/2013/04/09/generation-confused/
Geraci ve Chen, L2007, s.3
Demircioğlu vd., 2004
Öztürk, Ö. (2014). X,Y ve Z Kuşakları, http://www.egitimpedia.com/x-y-z-kusaklari/