Bu yazıyı okumaya henüz karar vermediğiniz için eğer çok acil bir işiniz varsa lütfen yazıyı okumayı bırakıp o işi yapınız. Neticede sizi zorla ya da aklınız başka yerde iken burada tutmak olmaz!
Okumaya devam ettiğinize göre çok acil bir işiniz yok, fakat yine de vaktinizin değerli olduğu düşüncesi ile bir an önce yazının içeriğine vakıf olup bitirmek istiyorsunuz. Bunun nedeni hem okumayı çok sevmediğinizden hem de sizinle ilgili bir yazı değilse zaman harcamak istemediğinizdendir.
Eğer buraya kadar gelmiş iseniz farkında olmasanız da bu yazının sizi ilgilendirdiğini düşünüyorum. Peki, nereden ilgilendiriyor bu yazı sizi? Müsaade ederseniz sizi yormayayım, cevabı da kendim vereyim. Muhtemelen ya bir anne-babasınız, ara sıra faydalı yazılar yazdığımı düşünüp okumaya karar vermeye çalışıyorsunuz. Ya da bir tanıdık veya meslektaşsınız, az çok içerik hakkında bilgi sahibi olup neler anlattığımı öğrenmeye çalışıyorsunuz. Ya da en sonuncusu, yazılarımı takip eden dikkatli bir okursunuz.
Bütün bunları neden konuşuyoruz? Buraya nereden geldik? Ben kimim? Sen Kimsin? gibi alışılagelmiş, demode olmuş mizah unsurlarını kullanmak da gerekmiyor aslında. Çünkü bir yazıyı okumak ya da okumamak okuyucunun seçimine kalmış, saygı duyulması gereken bir seçimdir. Bu nedenle her toplumsal sorunda ya da Batı ile mukayesede kullanılan “okumuyoruz efendim”, Japonya’da trende kitap okuyan Japon’lardan ya da Almanya’da parkta kitap okuyan Almanlardan örnekler vermek çok içime sinmiyor. Kimseyi okumadığı için eleştirmek, ne kadar doğru olur? bilmiyorum. Benim asıl eleştireceğim husus hiç kitap okumayanlarla, sürekli kitap okuyanların arasındaki, okur-yazar cahillerle ilgili olanıdır. Çünkü bu gruptaki okurlar, genellikle yazıyı tam okuma zahmetine girmeden Başlığı, giriş cümlesini ve bir de son cümleyi okuyup, yazının bütünü hakkında bir yargıya varmasıdır. Bunlar sakıncalı bir okurdur, yazıyı okuduğunu zannedip okumamış olmanın verdiği sarhoşlukla! içmeden sarhoş olanlara benzerler.
Buraya kadar okumuş olduğunuz için demek ki okumaya ve anlamaya değer veren bir okursunuz. Bu nedenle olaylara ve olgulara diğerlerinden daha farklı bir perspektiften bakabilecek ufka sahipsiniz. Bu çok önemli ve öğretici bir süreç aslında, insanın kendisi ile konuşması, dertleşmesi hatta havadan sudan konuşması dahi önemli bir kişisel deneyimdir. Çünkü kendisi ile konuşamayan başkaları ile hiç konuşamaz. İnsan önce kendine bakmalı, kendini anlamalı ve keşfetmelidir. Zaten Yunus Emre’nin de dediği gibi “Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır”.
Öyleyse gelin, önce kendi duygularımızı, düşüncelerimizi, ihtiyaçlarımızı, beklentilerimizi, ilişkilerimizi ve sorunlarımızı tanıyıp anlayalım. Bunları öğrenip fark ettiğimizde kendimizle ve çevremizle daha doyum alıcı sağlıklı ilişkiler kuracağız. Selam ve dua ile.